Rüzgar diğer eliyle saçlarımı okşarken bir yandan da derin derin nefesler alıyordu, adeta kokumu içine çekmek istercesine.
Rüzgar bana sarılmayı bıraktı ve yüzümü ellerinin arasına alıp "Kendine bir şey yaptın mı?" diye sordu telaşla. Kafamı hayır anlamında sallayıp "İyiyim gidebilirsin," dedim umursamazca. O an yüzü düştü ve bana bir daha hiç göremeyecekmiş gibi korkuyla bakmaya başladı.
Rüzgar kapıya doğru ilerlemeye başladığında gitmesini istemediğimi fark ettim. Yanımda dursun istiyordum. Fakat kapının kolunu çevirdi ve arabasına binip gitti. Bir an keşke düşünce okuyabilme yeteneği olsa ne güzel olurdu diye düşündüm.
Rüzgar gittiğinde evde yalnız kalmıştım. Dolunay'ı çağırmayı düşündüm ve fikir bana cazip gelince Dolunay'ı aradım. İlk çalışta telefonuna bakmıştı. Teklifimi kabul edince ortalığı toparlamaya başladım. Yarım saat sonra Dolunay gelmişti. Elinde iki poşet abur cubur vardı. Onları kaseye döküp salonda oturmaya başladık. Dolunay çok heyecanlıydı. Bu heyecanlı halinin neden olduğunu sorduğumda "Doruk elimi tuttu," dedi heyecanlı bir sesle. Ne ara o kadar yaklaştılar ki?
"Nasıl oldu?" diye sordum gereğinden fazla meraklı çıkan bir sesle. "Okulun yakınlarında dalgın dalgın yürüyordum. Sonra bir şeye takıldım ve düştüm. O sırada biri elini uzattı kalkmam için. Kafamı kaldırdığımda Doruk olduğunu gördüm. Ben de utanarak elini tuttum ve Doruk'ta beni kalkmam için çekti. Çok romantikti." dedi aptalca sırıtarak. Yani buna mı o kadar heyecanlanıyordu? Artık kanıtlanmış bilgi 'Dolunay Doruk'a gerçekten çok aşık.'
Dolunay 'la birlikte depresyona girmiş, abur cubur yiyen kızlar gibiydik. Dolunay Doruk'u anlatırken hızlı hızlı cips yiyor, ben ise Dolunay'ı meraklı meraklı dinlerken sanki önümden biri alacakmış gibi çikolatamı yiyordum.
Dolunay bu gece de bizde kalacağı için yarın okula beraber gidecektik. Onun için kırmızı pijamalarımı verdim. Dolunay benim odamda, ben ise kanepede yatıp bir yerlerimin tutulmasını istemediğim için annemle babamın yatak odasında yattım.
Uyandığımda Dolunay hala uyuyordu. Dürtüklemem ve kulağına bağırmam işe yaramadığı için ben de "Doruk neden geldin?" diye bağırarak uyandırdım Dolunay'ı. Tabi Dolunay Doruk'u duyunca hemen kalktı. Kahvaltı hazırlayıp yedikten sonra babamın yeni tuttuğu şoför bizi okula bıraktı.
Sınıfa girdiğimde Rüzgar ve Doruk'un sınıfta olmadığını fark ettim. Dolunay'da fark etmiş olacak ki bana endişeyle baktı. İkimizde aynı anda bahçeye koştuk. Rüzgar ve Doruk oradaydı fakat yanlarında Tuna'da vardı. Tuna Doruk'la oturan çocuktu ve hakkında fazla bilgim yoktu. Rüzgar ve Doruk Tuna'yı karşısına almış konuşuyorlardı ama ne dediklerini duyamıyorduk. Dolunay'la birlikte onlara biraz daha yaklaştık fakat onların bize bakmasıyla ikimizde arkamıza döndük ve koşmaya başladık.
Zil çalmıştı. Doruk, Rüzgar ve Tuna içeri girdiklerinde bana dik dik baktılar. Ben de onlara "Ne var?" der gibi baktım fakat onlar beni takmayıp sıralarına geçtiler.
Zil çaldığında Doruk ve Rüzgar sınıftan çıktı. Ben de Dolunay'a dönüp konuşacakken Tuna yanıma geldi ve "Beni hatırladın mı zengin kız?" dedi sırıtarak. Tuna'yı hiç görmemiştim ve tanıştığımızı da sanmıyordum. Bana neden zengin kız demişti?
"Hayır hatırlamadım?" dedim soru sorarcasına. Tuna tekrardan sırıttı ve "Biriyle karıştırdım o zaman," dedi. Tuna'yı tanımıyorum ama garip davranıyordu.
Zil çaldığında Rüzgar ve Doruk sınıfa endişeli girmişlerdi. Neyi vardı bunların? Ben bunları düşünürken hoca sınıfa girdi. Ders matematikti ve benim matematiğim berbattan daha berbattı. Babam bunun için bir sürü hocalar tuttu ve özel dersler aldım ama ben hiçbirinde anlamamıştım.
Sanırım bugün şansız günümdeydim çünkü hoca o kadar kişi arasından beni tahtaya kaldırdı ve tahtaya yazdığı soruyu çözmemi istedi. Oda sırasına oturup defterini karıştırmaya başladı. Hocamız ölmeyi unutmuş gibiydi. Yaşlı ama bir o kadar da dinç duruyordu. Belki de bu yaşına kadar bu yüzden ölmemiştir.
Ben tahtada sadece dikiliyordum. Çok durmuş olacağım ki hoca "Hadi artık çöz kızım," dedi. Ben ne yapacağımı düşünürken arka sıralardan birinin kocaman bir kağıt tuttuğunu gördüm. Kağıtta tahtada olan sorunun cevabı yazıyordu. Hoca daha fazla kızınca mecburen Tuna'nın tuttuğu kağıttaki işlemleri yazmaya başladım. Yazma işlemi bitince hoca kontrol etti ve oturmamı söyledi. Sırama geçerken rahatlamış gibi nefesimi dışarıya verdim.
Ders bitince Tuna'nın yanına gidip ona teşekkür ettim. O ise bana sırıttı ve "Değişmişsin," dedi. Gerçekten ne saçmalıyordu bu çocuk? Ne değişmesi?
"Anlamadım?" dediğimde ise tekrardan sırıtıp oturduğu yerden kalkıp sınıftan çıktı. Bir şeyler dönüyordu ve Rüzgar'la Doruk'ta bu işin içindeydi.
Dünden sonra Rüzgar'la hiç konuşmamıştık ve konuşmak için bir şeyde yapmamıştı. Onu bugün bir kez Ada'yla görmüştüm.
Okul bittiğinde Dolunay sınıftan işim var diye koşturarak çıkmıştı. Ben de yavaşça ilerlerken Tuna yanıma geldi ve "Beraber yürüyelim mi?" diye sordu. Teklifini kabul ettim ve yürümeye başladık. Tam bahçeden çıkacakken biri omzumdan tuttu ve beni kendisine döndürdü. Bu kişinin kim olduğuna bakınca Rüzgar olduğunu gördüm. Elimde olmadan heyecanlanmıştım. Rüzgar Tuna'ya kötü kötü bakınca Tuna yanımızdan ayrıldı. O gittiğinde Rüzgar bana dönüp "Onunla hiçbir yere gitme," dedi sakince. Rüzgar'ın böyle demesiyle Tuna'da bir şey olduğu kanıtlanmış oldu. Rüzgar'a "Neden?" diye sorduğumda cevap vermedi.
Rüzgar'ın yanından ayrılıp şoförle birlikte eve gittiğimizde üzerimi değiştirip bir iki lokma bir şey yedikten sonra Çağlar abinin yanına gitmek için evden çıktım. İlk günlerden işi çok asmıştım. Giderken umarım azar işitmem diye dua ettim. Geldiğimde stresli bir şekilde içeri girdim. Keşke biraz daha geç gelseydim diye içimden geçirirken Ada beni gördü. Çağlar abi Ada'ya dövme yapıyordu.
Ada'nın dövme işi bittikten sonra gülerek yanıma geldi ve "Burada mı çalışıyorsun ezik?" dedi küçümseyerek. Bu kızdan nefret ediyordum. Elimde olsa onu kendi ellerimle boğardım fakat daha gencim ve hapise girmek gerçekten istemem.
Çağlar abi aramızdaki gerginliği anladı ve beni Ada'dan kurtardı. Bir şekilde Ada gitsin diye bir şeyler yaptı. Çağlar abiye mahçup bir şekilde bakarken o gülerek "Bir daha işi asmak yok," dedi. Bu adam çok tatlıydı ve onu seviyordum. "Söz," dedim neşeli bir sesle.
İşin başına geçtiğimde bir kaç kişiye dövme yaptım ve başarılı oldum. Çağlar abinin telefonu çalınca Çağlar abi telefondaki kişiye "Tamam geliyorum," dedikten sonra kapattı. Bana dönüp "Bir saate geleceğim," dedikten sonra gitti.
Dükkana birisi girdi ve bu kişi Rüzgar'dı. Beni görünce sırıttı ve içerideki uzun koltuğa uzandı. Yanına gidip "Ne yapıyorsun?" dediğimde "Dövme yaptıracağım," dedi sırıtarak. Ağzım açık bir şekilde ona bakarken "Hadisene," dedi. Gerekli malzemeleri alıp yanına gittim.
"Ne yapmamı istersin?" diye sordum soğuk bir sesle. "Kasıklarıma 'SEX' yazacaksın dediğinde şok oldum. O ise gülerek bana bakıyordu.
Şoktan çıkıp dövme makinasını elime aldığımda Rüzgar "Yanlış tutuyorsun," dedi. Onu takmayınca "Sana diyorum yanlış tutuyorsun," dedi. Sinirlendim fakat ben ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Onun gösterdiği şekilde tuttuktan sonra yapıma başladım. Rüzgar kafasını geriye doğru yatırıp dişlerini sıkmaya başladı. Sanırım acıyordu.
Yapım bittikten sonra Rüzgar kafasını sırıtarak kaldırdı. Ben de kollarımı göğsümde birleştirdim ve vereceği tepkiyi merakla izlemeye başladım. Kasıklarına baktığında sırıttığı yüzü ciddileşti ve "Bu ne ya?" dedi kızgın bir sesle. Çok mu kızmıştı?
"Ne varmış?" dedim. Rüzgar bana sinirle bakıp "Ben sana 'SEX' yazmanı istemiştim 'GÖT' değil," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURUNCU KAFA
चिक-लिटGüzel bir koleje giderken, düşmanı tarafından kolejden attırılıp hiçbir koleje kabul edilmeyen Derin, klasik, psikopat öğrencilerin olduğu bir devlet okuluna gitmeye başlar. Onu kendi sürtüklerinden görüp, rezil eden Rüzgar'la başa çıkmaya çalışırke...