Tuna'nın dediği şeyle neye uğradığımı şaşırmıştım. Tuna'nın kim olduğunu hatırlamıştım ve eskiden yaptığım bir hata bana pahalıya patlayacaktı.
Tuna'nın sinirli bakışlarından korkmuştum ve ayaklarım titriyordu. İki yıl önceki Tuna'yla şimdiki Tuna'nın arasında çok fark vardı.
Eski Tuna klasik inek öğrenci tiplerindendi ve eskiden dediğim gibi zavallının tekiydi. Tuna'nın bir tane erkek kardeşi vardı ve oda beni seviyordu. Her saniye peşimdelerdi ve benim için kavga ederlerdi. Ben de onlardan kurtulabilmek için onları okula rezil edip kendimden soğutmuştum. Fakat Tuna'nın erkek kardeşi hakkında pek bir şey bilmediğim için o pek fazla rezil olmamıştı. Ama nereden bilebilirdim ki Tuna'nın iki sene sonra beni bulup kapana kıstıracağını?
Şimdiki Tuna ise çok yakışıklı diyebileceğimiz erkek türündendi. İki yılda nasıl böyle olduğunu merak etmeye şimdiden başlamıştım.
Tuna'nın sinirli bakışları altında ezilirken ne yapsam diye düşünüyordum. Salak ayağına yatıp kurtulmak iyi bir fikir olabilirdi. Tuna'ya hatırlamadığımı söylesem inanmayacağını biliyordum fakat deneyecektim.
"Hatırlayamadım," dedim kafamı sağa sola sallarken. Tuna'nın yüzünde pis bir sırtıma belirirken üstüme gelmeye başlamıştı. Ben geriye doğru adımlar atarken Tuna "Hatırlamıyormuş gibi davranma,"dedi.
Her yerim titremeye başlamıştı. O an kapının çalmasıyla üstüme rahatlama hissi gelmişti. Ben korkarak kapıyı açmaya gittiğimde Tuna'nın yüzündeki sinirli ifade daha da artmıştı. Kapının deliğinden baktığımda rahatlama hissinin yerini gerginlik almıştı. Tuna'ya bakıp sessizce "Saklan," dedim fakat Tuna saklanmak yerine koltuğa oturup ayaklarını masanın üstüne uzatarak sırıtmaya başlamıştı.
"Ne yapıyorsun saklansana," dedim yüzümde korkmuş bir ifadeyle. Tuna ise rahat bir ifadeyle bana bakıyordu. Acaba babam az sonra içeri girdiğinde bu kadar rahat olabilecek miydi?
Cesaretimi toplayıp kapıya doğru yürüyüp açtığımda bana otuz iki diş sırıtan annem ve yüzü beş karış babamı gördüm. Babamın bu haline hiç takılmadım çünkü buraya taşındığımızdan beri böyleydi.
"Hoş geldiniz," dedim anneme sarılırken. Biz sarılırken babam içeriye girmişti bile. Annemden ayrılıp arkasından gittiğimde Tuna'yı fark ettiğini ama hiç takmayıp odasına çıktığını gördüm. Annem içeri girdiğinde ilk Tuna'yı fark etmesede sonradan fark etti ve bana "Bu kim?" der gibi bakıyordu.
"Bizi tanıştırmayacak mısın arkadaşınla?" diye sordu annem en sonunda. Ben ne diyeceğimi düşünürken Tuna'nın "Yeni erkek arkadaşıyım," demesiyle gözlerim büyümüştü. Annem ise her zamanki gibi bana o klasik sırıtmalarıyla bakıyordu.
Tuna'ya baktığımda o da aynı şekilde bana sırıtıyordu. Annem o sırada Tuna'yla birlikte sohbete daldılar. Benim hakkımda saçma şeyler konuşuyorlardı. Biz de Dolunay'la birlikte odama çıktık. Annem Tuna ile konuşmaktan Dolunay'ı fark etmemişti bile.
İkimizde şaşkındık. Dolunay'la birlikte bu konu hakkında biraz konuştuktan sonra aşağıya indik. Annem Tuna'yla konuşmasını bitirmiş, onu yolcu ediyordu. Dolunay koltuğa oturduğunda bende annemlerin yanına gittim. Annem Tuna'ya benim hakkımda saçma şeyler söyledikten sonra Tuna gitti.
Annem içeri geldiğinde sonunda Dolunay'ı fark edebilmişti. Annem Dolunay'ın yanına gidip muhabbete daldıklarında ben de sıkılıp dışarı çıktım.
Gitmek istediğim bir yer vardı. İsteyipte, korkup gidemediğim yer. Rüzgar'ın evi. Gitmek istiyordum fakat gidemiyordum. Bir aksaklık olur diye korkuyordum. Rüzgar'ın garip davranmasından korkuyordum. Sonuçta sabah hiçbir şey demeden gitmişti. Ya ben fark etmeden bir şey yapmıştım ya da o cıvık sevgilisinin yanına gitmişti. Ada aklıma geldikçe kaslarım geriliyor, dişlerim istemsiz olarak kasılıyordu. Kızlar tuvaletinde bana yaptıklarını hatırladıkça ondan intikam alma duygum daha da gelişiyor, kendini belli ediyor ve hızlanıyordu.
Kafamda bunun gibi on binlerce düşünce dönerken kendimi Çağlar Abi'nin dükkanının önünde buldum. İşimi boşlamaya hiç niyetim yoktu. Çünkü benim biricik babam bana hala para vermeme konusunda ısrarlıydı. Benim de para kazanmaktan başka çarem yoktu.
Dükkanın kapısı açıktı. İçeri girdiğimde etrafın olağanüstü dağınıklığıyla şoka uğramıştım. Etraf, içeri giren profesyonel veya acemi bir hırsızın dağıtamayacağı kadar dağnıktı. Bütün malzemeler, dolaplar, hatta musluk bile yerinden kopartılmıştı. Bunu yapan kimdi bilmiyordum ama güçlü biri olduğu ortadaydı. Aklınıza gelebilecek her yerde bir şey olmuştu. Duvarda bir kas yığınının bile yapamayacağı kadar büyük bir çöküntü vardı.
İçeride kimsenin olmadığını düşünüyordum fakat yanılmıştım. Doruk ve Çağlar Abi ayakta ben gelene kadar endişeli bir şekilde konuşuyorlardı ama ben gelince sustular. Normal karşıladım çünkü onların arasında özel bir şey olabilirdi fakat endişelenmeleri beni de endişelendirmişti. Yanlarına gittiğimde bana garip bakıyorlardı.
"Neler oluyor, kim dağıttı bu kadar burayı?" dediğimde Çağlar abi ve Doruk ilk önce birbirlerine baktılar sonra Doruk "Rüzgar yapmış," dediğinde gözlerim kocaman olmuştu.
"Derdi ne bunun?" dedim öfkeli bir şekilde. Burayı böyle dağıtamazdı. "Boş ver Derin. Evine git sen, biz buraları bir şekilde toplarız," dedi Çağlar Abi hafif tebessüm ederek. Etrafta son kez gözlerimi gezdirerek dükkandan çıktım. Rüzgar'ın evine gidip ona hesap sormak istiyordum fakat bunun yerine kafamı dağıtmak için Dolunay'ı aradım ve "Alışverişe gidelim mi?" diye sorduğumda teklifimi geri çevirmedi.
Çok geçmeden Dolunay söylediğim alışveriş merkezine gelmişti. Yanıma ulaştığında "Annemle konuşmanız nasıl geçti?" diye sordum. Aslında umursamıyordum fakat Dolunay'ın mutluluk saçan suratının nedenini merak etmiştim. Belki bu yüzdendir diye sormuştum.
"Çok iyi geçti. Annen çok tatlı bir kadın onunla boş vakitlerimde kesinlikle konuşacağım," dedi Dolunay. O sırada Dolunay beni gece elbiselerinin olduğu bir mağazaya sürükledi. "Neden girdik buraya?" diye sorduğumda Dolunay bütün dişlerini göstererek güldü ve "Dorukla beraber akşam yemeğe çıkacağız," dedi. Cümlenin son kelimelerine doğru Dolunay'ın sesi yükselmişti ve ellerini cümlesini bitirdikten sonra çırpması mağazadaki müşterilerin bize bakmasını sağladı.
Dolunay adına sevinmiştim. Dorukla her gün daha fazla yakınlaşıyorlardı ve Dolunay bu duruma gerçekten çok seviniyordu. Dolunay'ın böyle sevinmesi beni de sevindiriyordu.
Dolunay eline bir kaç tane elbise alıp deneme kabinine girmişti. İlk önce kırmızı, sırtında dekolteler olan bir elbise ile çıktı. Bu elbise ona gerçekten çok yakışmıştı. Dolunay'da çok beğenince parasını ödemek için kasaya gitti. Ben de küçük koltukta oturmuş onu bekliyordum. Birden arkamdan "Sen almayacak mısın?" diyen sesle yerimden zıpladım. Bu sesin kime ait olduğunu anlamıştım. Bu yüzden arkamı dönmek hiç istemiyordum. Ama Tuna önüme geçerek ona bakmamı sağladı.
Tuna pis pis sırıtırken Dolunay'ın "Hadi Derin," diye bağırmasıyla rahatlamıştım. Tuna'yı arkada bırakıp Dolunay'ın yanına gittim. Dolunay bana tek kaşını kaldırıp "Yüzün bembeyaz olmuş Derin?" dedi soru sorarcasına. "Bir şey olmadı," deyince Dolunay uzatmadı. Dışarı çıktığımızda havanın kararmış olduğunu gördüm. Dolunay'la vedalaşıp ayrıldık. Dolunay, Doruk'la beraber yemeğe gidecekti. Peki ben nereye gidecektim?
Ayaklarım Rüzgar'ın evinin yolunu tutmuştu. Ben de daha fazla direnmeyip ayaklarımın götürdüğü yere gitmeye başladım. Rüzgar'ı çok özlemiştim. Elimi tutmasını istiyordum. Beni öpmesini, nefesimi kesmesini...
Rüzgar'ın evine yarım saatte gelmiştim. Evinin ışıkları yanıyordu. Bir kaç adım daha atıp kapıya ulaştığımda iniltiler duymaya başlamıştım. Bu sesleri çıkaran bir kızdı ve sesi tanıdık gelmişti. Kapıdan ayrılıp pencereye doğru ilerlediğimde perdeler kapalıydı. Evin etrafında dolaşıp diğer pencereye gittiğimde perdeler açıktı. Bu pencere Rüzgar'ın odasını gösteriyordu.
Ama benim pencereden bakmamla şoka uğramam bir olmuştu. Bir an nefes alamıyor gibi olmuştum. Çünkü içeride Rüzgar ve Ada sevişiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURUNCU KAFA
Genç Kız EdebiyatıGüzel bir koleje giderken, düşmanı tarafından kolejden attırılıp hiçbir koleje kabul edilmeyen Derin, klasik, psikopat öğrencilerin olduğu bir devlet okuluna gitmeye başlar. Onu kendi sürtüklerinden görüp, rezil eden Rüzgar'la başa çıkmaya çalışırke...