Analizci Olmak Bunu Gerektirir

83 10 18
                                    

   
   Ara ara yorumlarınızı bekliyorum Tabi oylarıda(yıldız) unutmayalım. Malum onlar bana desteğinizin nişaneleri...
  İyi okumalar şimdiden sevgili okur dostlarım...❤

  Bir yarım saat sonra hastaneden çıkmıştık Eylül ile. Dışarıda simsiyah bir araca bindik ve sürücüsü Furkan abiydi. Furkan abi diyorum çünkü bizden büyüktü ve baya bilgili biri gibiydi. Bir türlü tanışamamıştık tam olarak. Arabaya binip selam verdik.

- Ee Furkan abi, nereye gidiyoruz.
- Nereye gidelim istersin güzel kardeşim?
  
Güzel kardeşim demesi, beni kardeşi olarak görüyor olması hoşuma gitmişti.

- Bilmem. İlk şurada bir camiye gidelim isterseniz. Öğle vakti geldi sayılır. Namazımızı kılar, çıkarız yola. Zaten sabah namazını da kılamadım. Öğlen bari geçmeden kılayım.
- Olur tabi ki. Demek namaza önem veriyorsun ha kardeşim.
- Evet, Furkan abi. Ne de olsa “namaz dinin direği” denilmiş yani.
   
  Eylül önde ben arkada oturuyordum. Biz bunları konuşurken Eylül, suratımıza boş boş bakıyordu. Anladım ki o namaz kılmıyor. Olsun onu da başlatırız namaza inşallah.

- Eylül sen de kılacaksın değil mi?
   
Sorduğum bu soruyla biraz afalladı. Kaçacak yer arıyor gibiydi ki telefonu çaldı ve hemen açtı.

- ...
- Evet, çıktık hastaneden. Camiye gidiyoruz şimdi.
- ...
- Tamamdır, camiden çıkar çıkmaz karargaha geliriz Tuğrul.

  Telefonu kapattı ve bizim soru dolu bakışlarımıza aldırış etmeden önüne döndü. Bu arada caminin önüne gelmiştik. Arabadan indim ve Eylül’ün kapıyı açtım.

- Eylül?!
- Ne?
- Namaz? Namaza gelmeyecek misin?
- İyi de benim senin gibi başörtüm yok ki.
- Bu bahaneniz kabul edilmedi Eylül hanım. Hadi gel işte. Camide başörtü vardır belki, bir bakalım.
 
  Biraz düşündükten sonra arabadan indi. Baktım baya yabancı gibiydi camiye. Sanki daha önce hiç gitmemiş gibi... Sonra bana yaklaştı ve Furkan abiye duyurmamaya özen göstererek, fısıltılı şeklinde ve bir o kadar da kendinden utanan bir ifadeyle konuştu;

- Defne?
- Evet?
- Şey...ben namaz kılmayı bilmiyorum ki. Daha doğrusu, sureleri filan bilmiyorum. Ben arabada beklesem?
- Eylül, Bak birlikte kılarsak az buçuk öğrenirsin. Hem daha sonra ben sana sureleri de öğretirim. Ne dersin?
- Gerçekten mi?
- Tabii! Hangi sureleri biliyorsun ki?
- Fatiha suresini biliyorum. Subhanekeyi ve bir de...neydi adı ya? Tahiyyat! Bunlar.
- Hım...bak şimdi. Namaz kılacak kadar biliyorsun işte. Sadece üzerine biraz eklemek gerek. Onu da yaparsın ya. Ezberin kuvvetli değil mi zaten?
- Evet de, bilmiyorum ya.
  
  Biz bunları konuşurken ezan da okunmuştu. Hemen gidip abdest aldık Eylül ile. Ona herşeyi gösteriyordum tek tek. Çünkü buna ihtiyacı vardı. Bunları öğrendikten sonra belki de kapanırdı. Hem başörtü ona çok yakışmıştı.
  
Cemaatle namazı kıldık ve dışarı çıktık. Eylül başörtüyü hemen çıkartmıştı. Bu kadar hızlı bunalacağını düşünmemiştim. Ben bunalmıyordum çünkü alışkındım.
   
Arabaya bindik ve Furkan abi;
- Tebrik ederim Defne kardeşim, bunca zaman Eylül’ün namaz kıldığını görmemiştim. Çok sevindim buna.
- Ben ne yaptım ki abi. Daha sureler ezberlenecek, namaz hakkında bilgi edinilecek. Değil mi Eylül?

  Eylül utanmıştı. Konuşmayıp olumlu manada kafasını sallamakla yetindi.
- Hem abi bir görsen, başörtü çok yakıştı Eylül’e.
 
  Bunu herhalde bir beş kez söylemiştim. Eylül kendini beğenmemişti çünkü. Arabada sessizlik hakimdi ve o an anladım ki Ömer ve Derya olmayınca eğlenceli olmuyor hiç birşey. Onları sinir etmek bile güzel zira. En çok da Oğuz, yani koca adamı sinirlendirmek eğlenceli geldi bana. Eee, bulunduğumuz ortam çok ciddi olunca biz de kendi çapımızda, birbirimizle eğleniyoruz. Tabi birbirimizi incitmeden, kırmadan. Ne demiş güzel şaiirimiz Yunus Emre: Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil.

İntikamın Alevi - GÖKBÖRÜ- (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin