Adım Trinity...

59 12 9
                                    

Ben şaşırmış ona bakarken herkes tebessüm ediyordu. Gerçekten işinde başarılı bir analizciydi Hamid. Sonra Hamid tekrar söze girdi;
- Her neyse, artık işimizin başına dönsek iyi olur.
Herkes bu ani tepkiden sonra ayaklanmaya başladı. Tek biri hariç: Oğuz.
-Arkadaşlar!
Onun seslenmesinden sonra arkasına dönen ve çıkmak üzere olan ekip, bize döndü.
-Ya uzun zamandır Ömer'in mangalını yemiyoruz. Ne dersiniz, bugün bir mangal yer miyiz, Ömer kardeşimin elinden?
-Oo! Ömer yemek mi yapıyor ya? Zehirlenmeyelim bak koca adam.
-Yok, Ömer'in eli lezzetlidir. Zehirlenmeyiz yani Defne bacım.
Gülümsemekle yetinip hepimiz Ömer'e odaklandık. Kabul ederse onun elinden mangal yiyecektik.
-Madem Defne hanımefendi, mangalımı hiç yemedi ve merak ediyor neden olmasın ki?
Telefonumdan gelen mesaj sesi ile gözlerimi ekipten ayırdım. "kaçta buluşalım?" bana odaklanan ekibe baktım ve bir açıklama yapma gereği hissettim.
-Duygu kaçta buluşalım dedi de siz kaçta ve nerede yapacaksınız mangalı? Ona göre cevap vereyim.
-Yani, beş civarı yaparız herhalde. Burada yapacağız zaten. Hemen yukarıda, bahçede.
-Tamam o zaman, ben de "16.00'da buluşalım." yazıyorum Duygu'ya ve hemen yola çıkıyorum. Hadi Allah'a emanet!
Birşey demelerine fırsat vermeden arkamı döndüm ve koşar adım dışarı çıktım. Biraz yürüdüm ve taksi buldum. On beş dakikalık bir yoldan sonra kafedeydim. O sokaktan geçen insanlara huzurlu gibi görünen ama benim için kapkara bir gecede ortaya çıkan korkunç, sonuçları üzücü ve can alıcı bir kabusla eşdeğerdi o kafenin kapısı. Kafenin kapısından içeri girdiğimde kendimi bir kabusun içinde ve çaresiz yalnız bir kurt gibi hissetmiştim. Evet, içerde kimse yoktu ama beni asıl kaygılandıran da buydu ya zaten. Ne dönüyordu burada?
-Kimse yok mu, Duygu?..
Neredesiniz be, içimdeki hisse kulak vermeli miyim? " Bence bana güvenmelisin. Zira ne desem haklı çıkmıyor muyum?" içimde çok kötü bir his var ama neden? "çünkü bir oyun dönüyor burada Defne. Ve sen oyunları bozmayı çok seversin." Bir kes sesini içses. Hem ben de biliyorum yani bir işler döndüğünü. Ama ne, ne dönüyor burada ya? Hep işlek olan bir kafe neden bomboş ve kapısı açık olsun ki?
-Hadi ama, hiç sırası değil şakanın Duygu!.. Neredesin kızım ya?
Duygu'nun dakik olduğunu biliyordum. Gerçi onun hakkında ne bilirsem bileyim o beni hep şaşırtıyor ve kandırıyordu. Kafenin kapısının kapanması ve kitlenmesiyle kapıya dönmem bir oldu. Simsiyah giyinmiş ve siyah maskeli, gözleri dışında hiçbir yeri görünmeyen, otuzlu yaşlarda ve boyu da 1.70 bir adam beni buraya kapatmıştı. Arkamdan da ayak sesleri gelince anladım ki etrafımı sarmaya başladılar.
-Hoşgeldin mühendis hanım.
Bu sesin üzerine masaların olduğu tarafa döndüm ve karşılaştığım manzara ile sendeledim. Çünkü siyah giysili bir kadın, önünde ayakta duran Duygu'nun kafasına silah dayamış ve Duygu'yu kendine siper etmişti. Üstelik beni öfkelendirmeye çalışıyordu.
-Yada istihbaratçı mı demeliydim?
-Ne!
Duygu ile aynı anda yapmıştık bu çıkışı. Tek farkla o şaşkınca bağırarak, ben ise kısık sesle söylemiştim. Bu bir oyun mu yoksa Duygu gerçekten şimdi mi öğrendi istihbaratçı olduğumu? Ne yazık ki bunu öğrenmenin bir yolu yok. Tek yol Duygu'ya sormak ki artık ona da güvenemem... Artık içimden ne geçiyorsa söylemek istiyordum zira sırrım aşikar da olmuştu. Gelin görün ki bunu yapmam için izin yok. İzin umurumda mı? Tabi ki daha önce de söylediğim gibi emir çok önemlidir bizim için zira bize emir verenlerin tecrübeleri değerlidir ve tabi daha bilgililerdir onlar. Ama şu da var; bazen inisiyatifler bizlere bırakılır. Bizim meslekte en önemli özelliklerden birisi de ne hissedersen hisset ve ne kadar zor durumda olursan ol devletinin, milletinin iyiliği, selameti ve refahı için akıllıca ve doğru kararlar alabilmektir. O yüzden alacağımız kararlarda dikkatli olmak zorundayız. Tek bir yanlışımız askerimizin ve vatandaşımızın hayatını tehlikeye atabilir, büyük facialara neden olabilir ama eğer zorlu bir anda doğru bir karar alabilirsek bu koca bir ülkeyi dahi kurtuluşa erdirebilir. Bu yüzden önemlidir bu meslek ve bu inisiyatiflerin doğruluğu.
-Nasıl yani, ben bunu niye böyle öğreniyorum?
Duygu, şaşkın ve kırgın söylemişti son sözünü. Duygu'yu tutan kadının silahı daha sert bastırmasıyla, Duygu bende olan bakışlarını kadına çevirmeye çalıştı.
-Bırak beni!
Kadın ise alaycı bir şekilde güldü ve açıklama yaptı ki tek amacının sinir etmek olduğu belliydi.
-Ya Duygu hanım! Mühendis sandığın dostun bir istihbaratçı. Yaa!
-Kes sesini sen be!
Duygu'nun bu kadar sakin davranması onun hain olduğunu az da olsa belli eden etkenlerdendi. Zira normal bir mesleğe sahip bir insanın kafasına silah dayalıyken bu kadar sakin olması çok zordur. Aynı zamanda aklından her ne geçiyorsa arkasındaki kadının dikkatini dağıtmaya çalışır gibiydi. "Acaba neden Defne, iyi misin kızım sen ya? Yok, bence kendinde değilsin. Kendine gelsen iyi olur hanımefendi." Eh be içses bir kere de yanıl ya!
-Sen niye karışıyorsun be?! Bu arkadaşımla aramda olan birşey. Sanane ya sanane!
Bunu söylerken bağıran Duygu'ya şaşkın bakan ve dikkati dağılan kadının biraz olsun kafasını göstermesi ile belimdeki beylik tabancasını çıkarttım, saniyeler içinde kadının kafasını hedef aldım ve tabancamda hapsolan mermiyi serbest bıraktım...

İntikamın Alevi - GÖKBÖRÜ- (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin