゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚
゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚
゚・。・゚゚・。・゚゚・。・゚
゚・。・゚
Sahile yakın bir konumda bulunan, döşeme taşların üstüne kurulmuş olan piknik alanına gelenler çoğunlukla ailelerdi. Yakan top oynayan çocukların sesi, bisikletten çıkan korna sesine karışıyordu. Beyaz bir ışık yayan dekoratif lambalar, amatör fotoğrafçıların ve turisterin ilgisini çekmeyi başarıyordu.
Ahşap piknik masalarına kurulmuş olanlar ve evdeki katlanabilir sandalyesini kapıp gelenler çoğunluktaydı. Yine de hafif nemli çimenlerin üstüne örtü serip oturan nostaljik insanların sayısı da azınsanamazdı.
Hayato ve Thalia Chairo çifti de onlardan biriydi. Leya'nın amcası Hayato, kumral saçlara ve rustik kahverengi gözlere sahipti; beyaz tenliydi. Ve yengesi Thalia'nın lacivert kadar koyu, derin gözleri vardı. Güzel bir kadındı.
(Chairo ailesinin görünüşlerini anımsamak için önceki bölümün sonuna bakabilirsin)
Huzurusuz görünüyordu. Sanki içini kemiren bir şeyler vardı.
Porselen demlikten kendine yeşil çay koyarken, kendi fincanın hemen yanındaki, yarısından fazlası boş olan fincanı farketti.
"Bir bardak daha içecek misin?" Diye sordu eşine.
Bağdaş kurmuş ve iki eliyle arkadan destek alarak oturmakta olan adam, başını iki yana salladı sessizce. Yorgun gözleri, uzaktaki siyah bir çarşaf gibi dalgalanmakta olan denizdeydi. Hüzünlenmekten alıkoyamıyordu kendini. Gecenin karanlığı, dün gibi taze olan acısının gözlerine vuran yansımasını örtmeye yetmiyordu. Ve yitirdiği insanların arkasından tuttuğu yas, o çok sevdiği ailesiyle geçirdiği zamandan daha uzun, daha derin geliyordu.
Kadın, yerinde kıpırdandı. Sonunda kendisini huzursuz eden şeyi sordu:
"Çocuklar nerede?"
Hayato, başıyla sağ tarafı, yaklaşık 20 metre uzaktaki tepeyi işaret ederek
"Parkın oraya gideceklerdi."dedi.
"Leya'yla mı?" Çocuklardan kastı, sadece kendi oğullarıydı belli ki.
"Ihm. Endişelenme, birbirlerinden ayrılmamalarını söyledim."
Thalia'nın kaşları birbirine yaklaştı. Bu cevap, onu tatmin etmişe benzemiyordu.
Ne parkın ne de insanların olmadığı tenha bir tepedeydi üç çocuk. Bisiklet ve yürüyüş patikasından da uzaktaydılar.
Havada yankılanan ses Tanho'nun sitemli ve öfke dolu haykırışlarıydı:
"Beceriksiz! Sakar velet! "
Devrilmiş bisikletin tekeri hâlâ dönmekteydi, pedallarından biri ise kırıktı. Bisikletin hemen yanında, yerden dirsekleriyle destek alarak üst bedenini kaldırmayı başarmıştı Leya. Yaşlı gözlerle, yukarıdan kendisine bağırmakta olan kuzenine baktı. "Özür dilerim-"
"Kapa çeneni!..." Yumruklarını sıktı, Leya'ya yaklaşıp ona eğildi.
"...özrün onu düzeltmeyecek! Bu babamın hediyesiydi seni aptal!"
Hışımla Leya'nın yakasını kavrayıp onu yerden kısmen kaldırdı. Savunmasız bedeni sarsarak yere atarcasına bıraktı. Kızın acıyla haykırışına aldırmadan yine söylendi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴄʜɪʟᴅ
Fanfiction❛ 'Kaybettiğinize en çok pişman olacağınız şey nedir?' diye sorulsaydı, akıllara aile, arkadaş, sağlık ya da para gibi önemli ve değerli sayılan kavramlar gelirdi. İnsanların öncelikleri ve değerleri, kendine hastı ne de olsa. Kimileri aşkı, aileye...