Fırçayı paletteki boyaya batırdım, tuvalin önüne getirip hafif bir darbeyle siyah saç tutamlarının üstünden geçtim. Ardından gri boyadan alıp saçlarındaki ışığın yansıdığı bölgeleri parlattım. Geniş bir açıyla bakıp kontrol etmek adına kendime tuvalden uzaklaştırdım.
Sanırım oldu.
Sensei gölge çalışmalarından sonra yeni bir yağlı boya çalışmasıyla devam edeceğimizi söylemiş, ama portre çalışmamı çok beğendiğinden bunu kesinlikle bir tablo haline getirmem istemişti. Onu reddetmedim, ki aslında içimden gelen de buydu. Her ne kadar içimden gelen hevesleri çoğu zaman tınlamasam da bu kez yapmak istiyordum. Başladığım şeyi bitirmek istiyordum.
Farlan parmaklarına bulaşmış yağlı boyayı bir mendille temizlerken Leya'nın sağında konumlandı. Hemen peşine Isabel de sol taraftan, tuvalini elinde tutarak heyecanını bastırmaya çalışırcasına Leya'ya yaklaştı.
"Bitti mi?" Farlan eğilip kısık bir sesle sorduğunda ona cevap verdim.
"İie (hayır). Güllerin rengi hoşuma gitmedi..." Dedim eserime bakarken.
Kolunda yatık bir şekilde duran kırmızı güllerle; melankolik bir bakışla gözlerini bir tarafa eğmiş ve sadece belinden üst kısmını resmettiğim, beyaz gömlekli bir Levi...
"...ayrıca arka plana ne renk koyacağıma hâlâ karar veremedim."
Isabel ve Farlan hariç kimse neyi ya da kimi çizdiğimle ilgilenmiyordu. Daha önceleri sadece çiçek, ağaç ya da manzara çizerdim. Portre çizmek kadar haz vermiyordu, zaten diğer herkes gibi resim dersindeki çalışmaların pek üzerine düşmezdim...Şu ana kadar.
"Gülleri beyaz yap. Aniki beyazı çok sever."
Isabel kendi tuvalini arkasında saklarken eğilip Leya'nın omzuna çenesini dayadı.
Uzun zaman sonra ilk defa böylesine hevesle resim yapıyordum. Eskiden boya kalemleriyle hayallerimi tercüme ederdim, şimdiyse fırçalar görüyordu bu işlevi. En derindeki duygularımı yağlı , akışkan ve hazîn renkli boyalarla harmanlayıp, onları okumayı bilene sergileyecek olan tuvale aktarmıştım.
"Mhm.." uyuşuk bir tonla mırıldanıp çizdiği portreye odaklandı dalgın bir ifadeyle. Eseriyle bakışırken dış dünyayla bağlantısı kopuyor gibi bir hal alıyordu.
Gözlerindeki yorgunluk bendendi; duruşundaki sükunet ve melankoli bana aitti. Belki çok negatif gelecekti ama karşımdaki bu yalnız ve sessiz bir havaya sahip Levi'ın oluşmasını sağlayan, başka bir yerlerde sessizliğe terk edilmiş ve korkudan ağlamayı bile unutmuş bir kız çocuğunun ruhuydu tabloya akseden.
Hiç ben gibi gelmiyordu belki ama insan göründüğü kadar değildir işte.
Sadece bu da değildi. Levi'ın...yani resim olmayan Levi'ın, o hissiz bakışlarının ve soğuk aurasının arkasında sanki unutulmuş, reddedilmiş ama bunu kabullenememiş masum bir çocuk seziyordum bazen. Ona yargısız ve tarafsız yaklaştığım zamanlarda yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴄʜɪʟᴅ
Fanfic❛ 'Kaybettiğinize en çok pişman olacağınız şey nedir?' diye sorulsaydı, akıllara aile, arkadaş, sağlık ya da para gibi önemli ve değerli sayılan kavramlar gelirdi. İnsanların öncelikleri ve değerleri, kendine hastı ne de olsa. Kimileri aşkı, aileye...