Saat 06:40'da uyandığım da sabah koşusu için şort ve crop giyip saçlarımı üstten topladım. Telefonumu elime alıp kendimi dışarıya, temiz havaya teslim ettim. Gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp yavaşça ağzımdan geri verdim. İnsanların az olduğu zaman, sadece kuşların sesleri olduğu zaman uyanmayı seviyordum. Çünkü dünya o zaman kusursuzdu. Farklıydı, harikaydı, mükemmeldi. Dünya sadece bu saatlerde güzeldi.
Gözlerimi açıp gökyüzünde gezdirdim ve gerilip koşmaya başladım. Sadece yarım saat koşmayı düşünmüştüm yurttan çıkmadan önce.
Koşu sırasın da kulaklığımı almadığım için pişman olsam da kuş cıvıltıları çok sürmeden bu pişmanlığımı, rahatlamaya çevirmişti. Yorulduğum için koşu sırasın da rahatlamaya fırsatım olmasa da arada işittiğim kuş sesleri, rahatlamamı sağlamıştı.
Önünden geçtiğim ekmek üretim binasından gelen koku ile durdum. Terlemiş, üstten at kuyruğu yaptığım saçım bozulmuş ve toka aşığı inmişti. Nefes nefese iken binaya bakıyorum. Binadan gelen ekmek kokusunu içime çektim. Çoçukluğum da içime derince çekmediğim koku, duyduğum da rahatlamadığım ses, baktığım da anlam yüklemediğim gökyüzüne bakınca çoçukluğuma gitmiş gibi hissediyordum. Ama bunların hiç bir'inin küçüklüğümle alakası yoktu.
Binadan çıkan iki erkeği gördüğüm de gitmeyi düşünmüştüm ama adamlarla göz göze gelince bu fikrimden vazgeçtim ve başımı eğip selam verdim. Onlar da kocaman gülümseyerek selam verdiklerin de bende gülümsedim.
"Lolay gelsin" dedim sesimi duymaları için biraz yükseltirken.
"Sağol" dediklerin de önüme dönüp koşuya devam ettim. İçimde bir mutluluk vardı ama kaynağını bilmiyordum. Aslında bunu bir nevi ilerisi içinde yapmıştım, bir gün çıkış yaptığım da ve beni tanırlarsa en azından bu gün ile kötü bir durumum olursa benim hakkım da iyi bir şeyler söyleyebilirlerdi.
Bacaklarım ağrıdığın da durup saate baktım.
07:36
İlerden sağa dönüp yurda doğru yürüdüm. Saçlarımı tekrar bozup üstten topladım ve elimin tersi ile alnımı sildim. 10-15 dakika sonra yurdun önüne geldiğim de durmadan apartmana girdim. Tempolu bir şekilde merdivenleri çıkıp kapının önüne geldim. Kapıyı açıp içeri girdim, salonun önünden geçerken bir iki kız gördüm, ayılmaya çalışıyorlardı. Sol tarafta ki mutfağa baktığım da beş kız olduğunu gördüm.
Koridor da ilerleyip sola döndüm ve sol taraf ki kapının önüne durdum. Işığın kapılı olduğunu anladığım da ışığı açıp içeri girdim. Kapıyı kilitleyip üstümdekileri kirli sepetine attım. Suyu açıp suyu ayarlamaya çalıştım ama istediğim sıcaklıkta değildi. Soğuk ile ılık arasın da sayılırdı. Her zaman ki durum olduğu için umursamayıp suyun altına girdim.
10 dakikalık bir duşun ardından suyu kapattım ve havlumu bedenime sardım. Banyodan çıkıp odama geçtiğim de direk üstümü giydim. Gri eşofman ve beyaz t-shirt'ü üzerime geçirip hızlıca saçlarımı kuruttum. Saçlarımı tarayıp geriye attım ve siyah tokamı bileğime geçirdim. Odadan çıkıp mutfağa gittim ve kendime hafif bir şey hazırlayıp onları yedim.
Yurttan çıkıp şirkete giderken kulaklığımı kulaklarıma yerleştirmiştim. Spotify'dan kendi oluşturduğum listemi başlatıp cebime geri koydum.
Kaldırım da şirkete doğru yürürken hava boğucuydu. Her an gök gürleyip yağmur yağacak gibiydi. O yüzden adımlarımı hızlandırdım.
Şirket binasına geldiğim de kapıdan giren diğer stajyerleri görmüştüm. Bu gün pazartesiydi, yeni takım listesi oluşturulmuş olmalıydı. Boş asansöre binip cama yasladım. Kimlerle beni aynı takıma koyduklarını merak ediyordum. Bundan da ziyade yorulmuştum her hafta takım değişimine. Bir takım da kalmayı tercih ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
That Day ^•^ Lee Taeyong
Fanfiction-O gün, o gün cüzdanımı bulamadığım da kahvemin parasını ödemiştin, ondan sonra nedense hiç aklımdan çıkmamıştın. Ve çok sonra fark ettim ki, ben sana aşık olmuştum. ... *Kitabın şarkısı -> Mark Klaver/Say You Love Me*