Sol elimdeki yüzüğe bakarken gözlerimden yaşlar akmaya devam etti. Bu yüzük ilk gördüğümde çok hoşuma gitmişti. Fiyatının çok pahalı olduğunu gördüğümde almaktan hemen vazgeçmiştim. Polis maaşıyla bu kadar masraf yapmasına gönlüm razı gelmemişti. O ise benim gönlüm olsun diye bu yüzüğü ısrarla almıştı. Büyük bir heyecanla taktığım yüzük şimdi kalbimi acıtıyordu.
Madem bana acımayacaktı neden evlenmişti ki? Neden gönlümü gütmeye çalışıp bu pahalı yüzüğü almıştı ki? Neden kalbime umut tohumları ekmişti?
Hadi ben salaktım. Sevgi her şeyi çözer sanmıştım. Sabredersem, ilgi gösterirsem, sevgimi belli edersem benimle mutlu olur sanmıştım. Sevme ihtimalinin imkansıza yakın olduğunu biliyordum. Bir insanı sevmek kolay değildi neticede. Sevmese bile sevgime saygı duyabilirdi. O ise sevgimi ayağının altında ezmişti. Ezip un ufak etmişti beni.
Yerden destek alıp ayağa kalkmaya çalıştım. Sarsak adımlarla salona gelebildiğimde bedenimi koltuğa attım.
Parmağımdaki yüzükle oynamaya devam ederken yaşlar süzülmeye devam etti.
Onu ilk kez gördüğümde yirmi bir yaşımdaydım. Toy bir üniversite öğrencisiydim. O ise benden dört yaş büyük iş güç sahibi genç bir delikanlıydı. En yakın arkadaşımın kuzeniydi. Esmaların evinde onunla göz göze geldiğim ilk anda ondan etkilenmiştim. Arasıra Esmalara geldiği zamanlarda görerek okulum bitene kadar gizlice sevmiştim onu. Hislerimi Esma biliyordu. Osman'ın biraz sert bir yapısı olduğundan, gözünün sadece işini gördüğünden bahsedip ümitlenmemem için her şeyi yapmıştı. Ben ise arkadaşımı dinlemeyip kalbime uymuştum.
Her sabah namaz için camiye gittiğini Esma'dan öğrenmiştim. Evlenince bu huyundan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Evimiz camiye çok uzaktı. Kadınlara göz ucuyla bile bakmaktan kaçınan, çok terbiyeli bir gençti. Ben islamı onun kadar güzel yaşayamıyordum. Tesettürlüydüm. Ama islama tamamen uygun giyinmediğimi de biliyordum. Nefsime yenik düşüp dinimin emir ve yasaklarına uymakta geri kalmıştım. Benim geri kaldığım her konuda, benden kilometrelerce ilerideydi. Onunla evlendiğimde onu örnek alırım sanmıştım. Onun ahlakı beni de güzel etkiler sanmıştım. Bu da büyük yanılgılarımdan biriydi. Onunla adam akıllı iletişim kurmama bile izin vermemişti ki. Hep işlerini bahane edip eve geç geliyordu. Yemekten sonra namaz ve Kuranla zamanını geçirip sonra da uyuyordu. Aynı yatağı paylaşan iki yabancıydık. Bana sırtını dönen adamı inatla sevmeye devam edecek kadar aptaldım. Kalp söz dinlemiyordu neticede.
Kanepeye yasladığım sırtım sızladığında acıyla inledim. Reglim yaklaştığı zamanlarda bu acıyı yaşıyordum. Devamlı yaşadığım halde hâlâ alışamamıştım. Osman'ın beni sevmemesine alışamadığım gibi buna da alışamamıştım.
Beni sevmiyordu.
Çok basit bir şeydi aslında. Şimdi sevmiyordu. Gelecekte de sevmeyecekti. Ama aptal kalbim ve beynim bunu inatla kabul etmiyordu.
Annesi beni oğluna istediğini söylediğinde sevinçten bayılmak üzere olduğum zaman geldi aklıma. Ne çok sevinmiştim. Ne çok dua etmiştim. Hayalini kurduğum şey gerçek oldu diye şükretmiştim. Şimdi yaşadıklarım ise hayallerimden çok uzaktaydı.
Benimle annesinin zoruyla evlenmişti. Ben olmasam bile başkasıyla evlenirdi. Evlendiği kişinin kim olduğu bile önemli değildi onun için. Çünkü zaten halihazırda istediği biri yoktu.
Hacer anne benimle evlendirmek istediğini söylediğinde sanki gözüm kör, kulağım sağır olmuştu. Gerçeklik algımı kaybetmiştim. Düşündüğüm tek şey Osman'la olan evliliğimizdi. Bana her şeyi açıkça söylemişti. Ben ise her şeyi yok sayıp Osman'a olan sevgime tutunmuştum sadece. Annemin ısrarlarını bile ciddiye almamıştım. Osman polis olduğu için onunla evlenmemi istememişti. Başına her an her şey gelebilir, bir anda şehit olabilirdi. Dünyanın binbir türlü hali vardı. Ben ise annemi dinlemeyip inat etmiştim. Evlenmek istiyorum demiştim. Babam benim kararıma saygı duymuş ses etmemişti. Babamı üzen tek şey ondan uzağa gitmem olmuştu. Senelerce büyütüp, gözü gibi baktığı kızı ondan kilometrelerce uzağa gitmişti. İstanbul'un en güzel semtlerini terk edip küçük bir kasabada yaşamayı göze aldığım için annem çok sinirlenmişti. Ama yine de Osman'a olan sevgimi bildiğinden ses edememişti. Kafaya koymuştum bir kere evlenmeyi. Kararımdan kimse de vazgeçirememişti zaten. Kararımın sonuçlarını ise ağır ödüyordum.
Soba iyice ısısını kaybedip oda soğumaya başladığında ürperdim. Üstüm incecikti. Sobaya odun atacak güç ise bende yoktu. Bütün canım çekilmiş gibi halsiz hissediyordum.
Yapayalnız kalmıştım. Osman çekip gitmişti. Omzuna yaslanıp ağlayacağım, saçlarımı okşayıp, her şeyin geçeceğini söyleyecek, beni teselli edecek ailem yanımda yoktu. Yalnızlık yüzüme tokat gibi çarptığında gözyaşlarım usulca yanağıma süzülmeye başladı.
Tam durdu derken tekrardan ağlamaya başlıyordum. Sobaya odun atacak biri bile yoktu. Boş odada durup duvarı izlemenin bana hiçbir faydası olmadığını idrak edebildiğimde güçlükle ayağa kalktım. Yatak odasına girdiğimde yatak çok cazip görünse de nefsime direnip namaz kıyafetlerimi aldım. Tesbih ve seccadeyi de alıp tekrardan salona girdim. Ağlayıp boşluğu izlediğim arada yatsı ezanı okunmuştu. Yalnız olmadığımı hissettiren ezanla bir parça iyi hissediyordum. En azından artık ağlamayacak kadar kendime gelmiştim. Yavaş adımlarla lavaboya girip güzelce abdestimi aldım. Yüzümü yıkadığımda akan rimel gözlerimi ve yanağımı kirletmişti. Yüzümü güzelce yıkayıp sonrasında havluyla sildim. Rimelin siyahı havluya geçtiğinde umursamayıp havluyu eski yerine koydum. Benim yüreğim yanıp kül oldu, havlu kirlenmiş çok mu sanki? Lavaboda işim bitince salona girip üstümü giyindim. Eşarbı da bağlayıp seccadeyi kıbleye bakacak şekilde serdim.
Namaz boyunca aklıma devamlı Osman gelmişti. Yirmi dakikada kıldığım namaz bugün bir saatimi almıştı. Devamlı şaşırıp baştan kılmıştım namazı. Farzını dört kez tekrarladığımda namazı bırakma kararı bile almıştım hatta.
Ona çok kızgındım. Namazımı bile etkileyecek kadar içime işlediği için ondan nefret etmek istiyordum. Lakin yapamıyordum. Nefret edebilsem bunlar başıma gelmezdi zaten. Bugüne kadar hayatıma giren herkes beni çok sevmişti. O ise sevginin en ufak kırıntısını bile bana göstermemişti.
Dua ederken Rabbime onu şikayet ettiğim esnada kapı açılma sesi duydum. İyi insan lafının üstüne geliyordu. Kapıyı yavaşça örtüp ayakkabısını yerine koyuşunu ses çıkarmadan dinledim. Sonrasında odaya girdiğini hissettim. Ellerim açık bir şekilde dua ederken gözlerimi kapatıp duama odaklandım. Onun odaya girip koltuğa oturması umrumda değildi. Sırtımda hissettiğim bakışları bile umrumda değildi.
Onun varlığını hissettiğim için duama odaklanamıyordum. Namazımı sabote ettiği yetmezmiş gibi şimdi de duama engel oluyordu. Faydadan çok zararı olan bu adamı nasıl sevmiştim ki ben? Yaklaşık beş dakika kadar aynı pozisyonda durup dua etmeye çalıştım. Onun hareket etmeden arkamdaki varlığını koruması beni gerse de umursamaz davranmaya çalıştım. Dua faslı bitince seccade ve tesbihi alıp ayağa kalktım.
"Allah kabul etsin." Sakin, güzel sesini işittiğimde hiçbir tepki vermedim. İçimden amin demekle yetindim. Odaya kaçıp gitmem gerekiyordu. Yorganı yüzüme kadar çekip nefes almam zorlaşana kadar o pozisyonda kalmam gerekiyordu. Osman'dan uzaklaşmam gerekiyordu. Ben ise bunların hiçbirini yapamadım. Tam karşısındaki koltuğa oturdum. Yüzüne asla bakmayıp başımı yere eğdim. "Amin demeyecek misin?" Dediğinde de hiçbir şey yapmadım. Cevap vermemem zoruna mı gitmişti? O benim nice sorularımı yanıtsız bırakmıştı. Biraz da o cevapsız kalsındı. Beni gecelerce ağlatmıştı da haberi hiç olmamıştı. Varlığımızdan haberi bile olmayan biri için ne de çok kırılıyorduk. İnsanoğlu tuhaf varlıktı cidden. "Oda çok soğumuş. Neden sobaya odun atmadın?" Namaz kılarken çok sıkı topladığım saçlarım canımı acıttığında yüzümü buruşturdum. Ama eşarbı başımdan çıkarmadım.
"Ben üşümüyorum." Cevabımdan sonra ayağa kalktı. Ona bakmayıp halının desenini izledim.
"Yanağın soğuktan kıpkırmızı olmuş. Yalan söyleme bari."
"Söylemiyorum." Diyip yalanımda direttim. Bu sefer cevap vermeyip sobaya yöneldi. Sobanın yanındaki kutudan kalın bir odun aldı. Sönmüş sobayı yakmak için beş dakika kadar mücadele verdi. Soba soğumuş odayı ısıtmaya başladığında üstümdeki ceketi yük gibi hissettim. Az önce soğuktan titrerken şimdi de terlemiştim. Sobaya ellerini yaklaştırıp ısıttığı esnada ayağa kalktım. Her gece hayırlı geceler diyordum. Ama bugün demeyecektim. Hızlı adımlarla odaya yürürken onu salonda yalnız bıraktım. Artık güler yüzümü göremeyecekti. Ona çok kırgındım. Kırılan kalbimin altında eziliyordum. Ben de Meryemsem onu bana yaptıklarına pişman ederdim. Ben nasıl eziliyorsam, nasıl içim yanıyorsa o da yaşadıklarımı hissedecekti. Yaşattığını yaşamadan ölmezdi kimse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİNİN GÜZELLE İMTİHANI
Ficción GeneralMeryem ailesinin göz bebeği, herkes tarafından sevilen, herkesin isteyeceği biridir. Herkes onu isterken, o sadece gördüğü ilk andan beri unutamadığı Osman'ı ister. Tam hayaline kavuşup evlenmişken ise büyük hayal kırıklığı yaşayacaktır. Osman için...