Dakikalardır Ferhat'la sessiz sessiz oturma odasında oturuyorduk. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bunca zaman sonra gelen bu fedakarlığın benim için bir anlam ifade etmemesi lazımdı ama ediyordu işte. Onu kapı dışarı edebilmek için hala aşık olmamam gerekiyordu ve ben Ferhat'a hala sırılsıklam aşıktım.
"İlk iş bana geleceklerdir. Cüneyt hemen söyler herkese."
"Söylemez." diye kendinden emin bir şekilde konuştuğunda tek kaşımı kaldırıp baktım ona.
"Niye bu kadar eminsin."
"Sır gibi sakladığı bir şeyi öğrendim. Götü yemez artık."
"Neymiş o?" diye sordum ama sessiz kaldı. Tam da o sırada zilim çaldığında telaşlanmıştım. Kafamda canlanan elinde silahla kapıma dayanmış olan Ferhat'ın akrabalarıydı. Hızlıca oturduğum yerde fırladım. "Kimseyi beklemiyordum, kim olabilir bu? Sizinkiler mi?"
"Bizimkiler zili çalmazdı." Söylediği mantıklı gelmişti. Kapıya ilerleyip ufak delikten baktığımda Ertuğrul'u görmüştüm. Elindeki dolu alışveriş poşetiyle bekliyordu. Yanağımın içini dişleyerek kapıyı açtım. Tedirgin olmuştum. "Hoş geldin." diye mırıldanarak kenara geçtiğimde ayakkabılarını çıkarıp içeriye girmişti.
"Canım sıkıldı, atıştıracak bir şeyler alıp geldim." derken doğruca içeri girmişti. Ferhat'ı görmesiyle olduğu yerde duraksadı. "Misafirin mi vardı?" diye sorarken sesi hafif kırgın gelmişti. Ferhat'ın evime başka bir niyetle gelmiş olduğunu düşünmüştü muhtemelen.
"Evet. Şey." Ne diyeceğimi bilemedim.
"Selamünaleyküm kardeşim, Ferhat ben." diyerek kendini tanıtan Ferhat olunca üstümdeki o gerginlik kalktı.
"Aleykümselam, Ertuğrul ben de. Oğuz'un üniversiteden arkadaşıyım." derken kendini boştaki koltuğa bırakmıştı. Sesli sormasa da bu cümle, hayırdır sen kimsin sorusunu taşıyordu.
"Sevgilisiyim ben de." diye rahat bir şekilde mırıldandığında tükürüğümde boğulacaktım nerdeyse. Art arda öksürüp kendime zar zor geldikten sonra, "Eski." diye belirttim hemen. "Eski sevgilim." Ferhat bir şey demeden bana baktı sadece.
Ertuğrul tepeden tırnağa Ferhat'ı süzdükten sonra bana döndü. "Müsait bir zaman değilse gidebilirim."
Evet diyemeyeceğim için, "Hayır, sorun yok. Kalabilirsin." diye mırıldandım. "Ferhat sen benimle bir gelsene." diyerek kendi odama ilerlediğimde gelen seslerden beni takip ettiğini anlamıştım. Odama girdiğimizde gözlerini etrafta gezdirdi ve doğruca duvarımdaki fotoğraflara ilerledi. "Bunlar yeni arkadaşların mı?" diye sordu. Dediğini duymazdan geldim.
"Ferhat bu iş böyle olmaz. Bundan sonra ne olacağını düşündün mü? Ne yapacağız... yani ne yapacaksın şimdi?" Dilimin ucunu ısırdım. Çıkmaz bir sokağa girmiş gibi hissediyordum. Ferhat'ı affetmek istiyordum ama affedemezdim. Evimden de kovamıyordum. Birkaç saniye fotoğraflara baktıktan sonra bana döndü ve aramızdaki mesafeyi adımlarıyla kapattı. Ellerimi elleriyle tutup gözlerimin içine baktı. Ellerimi çekmeye çalışmadım.
"Seninle yeni bir hayata başlamak istiyorum. Olmaz mı?"
"Sence?"
"Yeterince ayrı kaldık. Şimdi birlikte olmamızı ne kadar erteleyeceksin? Neye bu inat?"
"Kalbimi çok kırdın." dedim dürüst bir şekilde. "İnat değil bu, kalbim izin vermiyor. İstediğin zaman gidip istediğin zaman gelemezsin."
"Yemin ederim bundan sonra seni hiç üzmeyeceğim. Seni mutlu etmekten başka bir amacım yok ama bunu yapabilmem için bana fırsat vermen lazım." Gözlerimin içine bakarak çaresizce ama kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. Sessiz kaldığımız saniyeler boyu gözlerimiz bir an olsun ayrılmadı birbirinden.
"Bana bir şans ver." diye sessizliği bozduğunda gözlerim dolmuştu.
"Geri zekalı." dedim ellerini bırakarak. "Her şeyin içine sıçtın. Tam bittiğine inandığım anda da çıkıp geldin kapıma. Kovsam kovacak imkanı bile bırakmamışsın bana."
"Beni affetmek zorunda değilsin. Kendini buna mecbur hissetme. Gemileri beklentiye girdiğim için değil senin uğruna her şeyi yapabilmek için yaktım."
"Demesi kolay!" Gözlerimden akan yaşları hızlıca sildim. Ama durmuyordu. Yerini yenileri alıyordu hemen. Ferhat iki eliyle kafamı avuçlayıp akan gözyaşlarımı kendisi sildi.
"Seni seviyorum." diye mırıldandığında kalbim sızlamıştı. "Seni çok seviyorum. Herkesten çok." Kendimi tutamayıp daha şiddetli ağlamaya başlarken kollarımı ona sarıp yüzümü boynuna gömdüm. Kolları sımsıkı bir şekilde sarıp kendine bastırdı beni. "Senden gelecek tüm acılara razıyım. Yeter ki affet beni."
"Bu kadar kolay değil." dedim boğuk sesimle. "Çok çabalaman lazım." Yaktığım yeşil ışıkla dudaklarını saçlarıma bastırmıştı.
"Al ömrüm senin olsun."
Ve ayrı kaldığımız tüm saniyelere meydan okurcasına dakikalar boyu öylece birbirimize sarılmaya devam ettik.
valla oldu mu bilmiyom ama yolladım bölümü. şu ana kadar eksik kalan bir şey varsa belirtin yazmaya çalışayım onları. 80. bölüme kalmadan da final verelim artık zamanı geldi di mi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ODUN (GAY)
RomanceA0 Türkçe Ferhat ve Çapkın Enayi Oğuz. texting+düzyazı (kısa bölümler)