LUCCA
Jetin tekerlekleri piste değdiği anda arabamdan dışarı fırladım. Onu uçağın kapısından çıkan güzelliğiyle gözlerime ziyafet çektirecek kadar izledim. Sonunda onun parlak yeşil gözlerini fark edebileceğim kadar yakınına gelmiştim. Anında onun yüzüne kilitlendim. Beni benden alan cazibesini hesaba katmam gerekiyordu. Karım bir melek kadar güzeldi. Yakında doğum yapacak bir kadına göre oldukça nefes kesici görünüyordu. Yuvarlaklaşıp daha da seksi olan kıvrımlarıyla karşımda dikilen kadını arzulamaktan başka çarem kalmıyordu.
Tam tamına bir aydır ondan ayrıydım ve acı çekmeme sebep olan bu ayrılığa artık katlanmadığıma kanaat getirdiğimde İtalya'dan özel jetle buraya gelmesini sağlamıştım. Burada yaşanan çoğu karmaşanın sona ermesini bekleyemiyordum artık. Daha fazla ondan ayrı kalmaya yetecek iradem yoktu. Onsuz geçecek bir saniyeye daha katlanmayacaktım. Adımlarımı hızlandırıp yanına gittim ve onu kollarımın arasına aldım. Burnuma dolan nefis kokusunu en sevdiğim çiçeğinki gibi içime çektim. Ve artık tamamlanmıştım. Evimdeydim.
∞
Eve geldikten sonra, Mario bir ara bize uğramış, Beau'yla vakit geçirmişti. Eva ise Steve'le buluşmak için çoktan yanımızdan ayrılmıştı. Benim yokluğumda kardeşim ve karım arasında imrenilecek bir dostluğun geliştiğini gözlemlemek ilginçti. Doğal bir şekilde birbirlerini zorlanmadan anlıyor ve sohbet edebiliyorlardı. Bunu görmek beni fazlasıyla neşelendirdi. Başlarda Beau'nun, Mario'nun ucu kaçık yorumlarından ve insanı delirtecek sözlerinden hoşlanmadığını biliyordum ama artık bunun bir sorun olmadığı gayet ortadaydı. İki kardeş gibi rahatça konuşup, şakalaşıyorlardı.
Mario kendi evine gitmek için yanımızdan ayrıldığında, Beau da yol yorgunu olduğunu söyleyip yatmıştı. Bir süredir de uyuyordu. O yüzden ben de çalışma masamda tek başıma oturmuş, yarın yapılacak işlerimi toparlamaya çalışıyordum. Saat epey geç olmuştu ama yatak odasına gidip Beau'nun uykusunu bölmek, onu rahatsız etmek istemiyordum. Aradaki saat farkına adapte olmanın hamileliğinden dolayı daha zor olabileceğini tahmin ediyordum.
Yokluğumda da aile işlerinin çoğu askıya alınmış olduğundan kendimi geride bıraktığım anlaşmalarla oyalıyordum. NerEdeyse çoğu işle tek başına baş etmek zorunda kalan Mario, Rossino ailesinin hayatını belli bir süreliğine benim bilgim dâhilinde dondurmuştu. Yine de ona çok fazla sorumluluk yüklenmesini engelleyememiştim. Ve aklımdaki yeni hayat planında onun daha fazla sorumluluk almasına sebep olacağımı düşünüp bir miktar vicdan azabı çekmeden edemiyordum. İkimiz oturup, çoğu zaman işlere dair planlar yaparak vakit geçiriyorduk ama yeni bir düzenleme yapmamız şarttı.
Yarım saat sonra arkamda onun varlığını hissettim. Ona doğru dönmeden önce, bugün onun yanımda olmasının verdiği derin hoşlukla uzun zamandır asık olan yüzüm güldü. Çıplak ayaklarının zeminde bıraktığı sesi dinleyip başımı arkaya çevirdim ve uykudan mahmurlaşmış gözlerine ve harika bir biçimde omuzlarına dökülen karmakarışık saçlarına baktım.
Bir elini sahiplenircesine omzuma diğerinin de göğsüme koyarak arkamdan başını omzuma yasladı.
"Neden kalktın," diye sordum. Elimi uzatıp avucunu kavradım ve dudaklarıma götürdüm. İçini çekti. Bana, onu mest olmuş bir şekilde seyretmemi sağlayan kadına bakarken, yeniyetme bir delikanlı gibi heyecanlandım.
"Sen niye yatmadın," diye sordu karşılık olarak. "Beni hiç özlemedin sanırım," derken sesi bir miktar titremişti.
"Birkaç işim daha kaldı, birazdan yanına gelecektim," diye fısıldadım.
Bana doğru döndü ve dikkatli hareketlerle narin elini tişörtümün içine soktu.
"Beau.." diye inledim. Kocaman bir gülümseme dudaklarına yerleşti. Onu, tenini, onun içinde olmayı ne kadar özlediğimi bilemezdi ama hamileliği artık sonlara yaklaştığı için onu zorlamak istemiyordum. Bebeği ve onu tehlikeye atacak bir harekette bulunmamalıydım. Bu konuda endişelenmek yerine zevklerim bir süre daha bekleyebilirdi.
Tenimde gezinen elinin üzerine elimi koyarak onu durdurdum. Eğer bu yaptığına devam edecek olursa, onu birazdan kucağıma çekip ona sahip olacaktım.
Huzursuzca kıpırdandı ve beni saran kolu olduğu yerde gerildi.
"Beni istemiyor musun," diye sordu kırılgan sesiyle.
"Tanrım!! Beau bunu nasıl söylersin? Sen aklımı kaçıracak kadar özledim. Ama..."
"Ama mı?"
"Seni incitmek istemiyorum," dedim gergince. Hala sıcak avcu tenimin üzerindeydi ve orada durmaya devam ettiği müddetçe tam olarak sağlıklı düşünemeyecektim. Onu karşıma gelmesi için önüme doğru çektim ve oturduğum sandalyeyi biraz geriye iterek, kucağıma oturmasını sağladım.
Ona sokulup sarıldım. Daha fazla dayanamayıp çıplak tenine dokunmak için ellerimi kısa geceliğinin altına soktum.
Ellerimi, omurgasının kavisinde dolaştırdım. Bedenini hemen benimkine yasladı. Onun bedenini çok iyi tanıyordum. Her bir santimini tek tek öpmüştüm ve en kısa zamanda bunu yeniden yapmak için can atıyordum.
"Seni çok özledim," dedi soluksuz kalarak. Elleri saçlarımın arasına kaydı.
Soluğu dudaklarımın üzerindeydi. Kafamı yana eğip, dudaklarını dudaklarıma mühürledim. Öpücüğüm nazik olmaktan uzaktı; özlem doluydu ve ona karşı hissettiğim tutkuyu yansıtıyordum. Bedeni anında bana yanıt verdi. Bana doğru istemsizce daha da büküldü. Bacağını kalçamın üzerinden aşırıp üzerime çıktı ve ellerini omzumun üstüne yerleştirdi. Oda fazla karanlıktı. Bir tek bilgisayarımın aydınlattı loş bir ortam vardı. Onun güzel yüzünü seçebilecek bir aydınlık sağlıyordu sadece.
Ona sokulup yüzümü boynuna gömdüm ve kokusunu içime çektim. Tahrik olmuştum. Hem de acı verecek kadar fazla.
Başımı onun boyun girintisinden kaldırdıktan sonra bana bir bakış attı ve, "Senin canını sıkan bir şey var," dedi.
"Şu anda konuşmak istemiyorum," dedim.
"Kafandan neler geçiyor bilmek istiyorum ama kendin söyleyene kadar seni zorlamamam gerektiğini bilecek kadar seni iyi tanıyorum. Yine de kendini bana kapattığın her seferinde kırılmaktan kendimi alıkoyamıyorum," derken o kadar üzgün görünüyordu ki içim acıdı.
Yokluğunda acı çekiyordum ama varlığı da içimi yakacak denli acıtıyordu. Bu kadını kendime eziyet edecek denli seviyordum. Bugüne kadar bunun olabileceğini bile bilmiyordum ama öyleydi.
Aslında aklımdaki şeyi ona söylemeyi çok istiyordum ama hayatımdan bir kerede vazgeçiyor olmak beni bir miktar endişelendiriyordu. Ben bu hayata doğmuştum ve vazgeçmek, hemen her şeyden sıyrılabileceğim, bunu kabullenebileceğim anlamına gelmiyordu.
Kucağımdan gönülsüzce kalkarken, itiraz etmedim. Ayağa kalkınca yanağımdan öptü ve yanımdan ayrılmadan önce, "Kendine fazla yükleniyorsun," dedi. İçimden onu onayladım ama sesimi çıkartmadım.
Çalışma odamdan çıkarıp koridorun biraz ilerisindeki yatak odamıza doğru ilerlerken arkasından baktım. Peşinden gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Şu anda çok kırılgan bir ruh halindeydi ve en iyi şeyleri bile kötü yorulmayabilecek şekilde davranabiliyordu.
Daha yeni birbirimize kavuşmuştuk ama yine de birbirimizle doğru şekilde iletişim kurmayı başaramıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUCCA 2
General FictionLucca, tüm tutkusu ve macerasıyla kaldığı yerden devam ediyor. İki sevgili uzun bir ayrılığın ardından kavuştular ama şimdi onları bekleyen daha büyük sorunlar var. Beau içinse her şey daha zor. Kendinden başka düşünmesi gereken biri daha var.. Bu...