Bölüm 11

95 9 0
                                    



LUCCA

Oturamıyordum. Ameliyathanenin kapısının önünde bir ileri bir geri durmaksızın yürüyordum. Şu durumda sabit durmam da zaten imkânsızdı. En sonunda benim bu halime dayanamayanlar içerisinde, en cesur olan Steve yanımda belirdi. O da herkes gibi saatlerdir sessizliğe bürünmüştü ama benim deli hallerime dayanamamıştı sonunda.

"Onlar iyi olacak, Lucca. Bunu biliyorsun," deyip güçlü elleriyle omuzlarımı sıktı. Kim ne derse desin rahatlamam mümkün değildi. Doktor, o kapıdan çıkıp bana onların iyi olduğunu söyleyene dek sakin olmayacaktım.

"Hayır!"

Geriye doğru bilinçsizce birkaç adım attım. Korkuyordum. Dehşete düşmüştüm.

Bu sabah hastaneye kardeşimin iyi olup olmadığını öğrenmek için gelirken uçakta kollarımın arasında uyuyan Beau şimdi o soğuk ameliyat masasında yatıyordu.

Oysaki hala kollarımın arasında güvende olmalıydı ve onu hiç bırakmamalıydım. Onu orada tutmalıydım. Ama şu anda onu ve bebeğimizi kaybetme düşüncesiyle boğuşuyordum.

Ağlamak istiyordum hatta haykırmak. Uçaktan iner inmez hemen hastaneye gelmek isteyen Beau'yu dinlememeliydim. Ama ısrar etmişti; o da benim gibi Mario'nun durumunu merak ediyordu. İşin aslı Mario yarın hastaneden taburcu olacak kadar iyiydi. Kurşunlar kolunu ve sağ bacağını sıyırıp geçmişti. Ama Beau neden olduğunu hala bilmediğimiz bir nedenden dolayı birden bire yere yığılmıştı ve sonrasında apar topar ameliyata alınmıştı.

Saatlerdir kimse net bir şey söylemiyordu. Başta yorgunluktan ufak bir baygınlık geçirdiğini düşünmüştüm ama doktoru ultrasonla bakınca, bebeğin tehlikede olduğunu söylemiş ve Beau acil ameliyata alınmıştı.

Şimdi acıyan göğsümü içinden çıkarıp atmak için ne gerekliyse onu yapmak için delice bir ihtiyaç hissediyordum. Kontrolümü kaybetmek istiyordum. Eksiden olsa belki hiç düşünmeden bunu yapardım ama Beau'dan sonra farklı bir adam oluvermiştim. Daha sakindim. Ama artık sakin kalmak istemiyordum Çünkü Beau'yu kaybedecektim. Onları sonsuza dek kaybedebilirdim.

Eva bekleme koltuklarından birine çökmüş, ağlamakla ağlamak arasında gidip geliyordu. Babası bir ara Beau'nun nasıl olduğunu sormak için uğramıştı ama onu görmeye dayanamadığım için onu göndermiştim. O adama bakmaya katlanamıyordum

Zaman geçmek bilmiyordu. İleri geri adımlamaya ve hislerimle boğuşmaya devam ettim. Yaklaşık bir saat sonra ameliyathane kapısında beliren doktor yorgun gözlerle yaklaştı ve bana bakarak, "Yakını siz misin," diye sordu.

"Eşiyim."

Başımı gelişi güzel salladım ve heyecanla ne söyleyeceğini beklemeye başladım.

Şu anda dizginlerimi görünmez eller sıkıca tutuyordu. Onları bırakıp tüm öfkemi kusmak için sadece tek bir söz yeterliydi. Dişlerimi sıkmıştım. Baskıdan çenem zonkluyordu.

"Biz bir karar almak zorundaydık. Kaybedecek zamanımız yoktu. Bebek ciddi sıkıntılar içindeydi. Kalp atışları yavaşlamıştı. Acil bir sezaryene aldık eşinizi. Ama beklenmedik bir komplikasyon oluştu."

"Bebeğin durumu..." derken ne diyeceğini bilemezmiş gibi iki saniye kadar durdu. Bu bile bana onun iyi olmadığı hakkında bir şeyler anlatmaya yetmişti.

Yavaşça başını salladı. "Bebek şu anda çok erken bir doğum olduğu için kendi kendine nefes almakta zorluk çekiyor, prematüre bebeklerde çok yaygın bir durum bu ama biz ona yardım ediyoruz ve o da bize cevap veriyor. Yine de diğer fonksiyonlar için beklememiz gerekiyor. Açık konuşacağım; onu yaşatmak konusunda elimizden geleni yapıyoruz ama ümitlenmenizi istiyorum sizden. Çok üzgünüm," dedi.

LUCCA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin