***Ama zaten benimde istediğim Taehyun'dan uzaklaşmak değil miydi?
***
Amacım Taehyun'dan uzaklaşmak olsa da bunu sadece kafamı toplamak için istiyordum. Sağlam kafayla karar vermek için. Onu sonsuza kadar kaybetmek için değildi bu uzaklaşma isteğim.
Yeni bulmuşken tekrar kaybetmek istemiyordum zaten.
Evet dersem olacakları düşünmeme gerek yoktu, sadece aklıma Taehyun ile beraber olduğumuz zamanları getirsem yeterdi. Ama hayır dersem olacaklar da bariz belliydi. Bana açık açık peşini bırakacağım diyordu, sana karşı olan umudumu yitireceğim diyordu.
İçim sinirle doldu. Sanki birisi ateşte bekletilmiş demir sopayı göğüsüme bastırıyordu. Sinirim kime onu dahi bilmiyordum. Seçim yapmak zorunda kaldığımaydı belkide. Hatta belki de arada kalmış olmama sinirlendiyordum. 'evet' dersem kendimi incitecektim. 'hayır' dersem ise onu.
"Neden anlamak istemiyorsun?" Dedim ondan uzaklaşmak için geri adım atarken. Yarı kapalı gözleri geriye adımlamam ile sonuna kadar açılmıştı ve belimi bırakmak yerine benimle birlikte adımlamıştı. "Seni affedersem, kendimi affedemem." Sürekli bunu dile getirmekten bıkmıştım artık.
"Lütfen." Dedi kaşlarını çatarken. Beni neden anlamak istemiyordu? Nasıl beni bu kadar hırpalamayı başardıysa, eğer barışmak istiyorsa da düzeltmesini bilecekti. Beni çok yanlış tanımıştı. Beni bu kadar değersiz mi görüyordu yani? Kafamı olabildiğince kendisinden uzaklaştırdım. "Taehyun, beni nasıl bir harabeye çevirdiysen aynen de öyle topla."
"Seni sonsuza kadar bekleyemem."
Yerimde dondum. Bedenim artık benim komutumu beklemeden nefes almayı kesmişti. Algılamakta zorlandım. Bunu gerçekten demiş miydi? Ben onun için kendimi burada hırpalarken, ömrümden ömür yerken, gençliğimin en güzel zamanlarında bunları düşünürken bunu cidden demiş olamazdı. Gözünde bu kadar mı toparlanmış görünüyordum? Ya da bu kadar mı taş kalpli? Dediklerine alınmayacak kadar duvar birisi? Bu durumu benim yerime başkası yaşıyordu sanki. Bende dışarıdan izliyordum utanmazca. Benim hayatım, benim rolüm, benim bedenim değilmiş gibi. Dediklerini algılayınca engellemesine izin vermeden belimdeki ellerini çektim.
Verdiğim tepkiye oldukça afallamış duruyordu. Cidden kafayı yiyecektim. Ne bekliyordu benden? Beklentisi neydi bana karşı?
Elim yurmuk oldu. Hiç acımdadım. Bu sefer hak etti diye fısıldadım kendi kendime. Eve gidince pişmanlıkla falan da dolmayacaktım. Tüm sinirimi elime yükleyerek yüzüne bir yumruk geçirirken o kadar keyifliydim ki bende. Geriye doğru sendeleyip bir eli ile duvara tutunmuş, bir eli ile yanağını tutarken gözüm dönmüş gibi hissediyordum.
"Ben seni 5 yıl bekledim!" Diye bas bağırdım. Kim duymuş, kim öğrenmiş umurumda değildi artık. Üstümdeki bu siniri atmazsam kendime zarar verecektim.
İlk kavga edip, sonra öpüşüp, sonra yine kavga ediyorduk. Bu nasıl bir dengesizlikti?
Parmaklarımı uzun saçlarımın arasından geçirirken sinirden gözlerim doldu. Yok, ne yaparsam yapayım geçmiyordu. Başım dönmeye başlayınca saçlarımda olan parmaklarım bu sefer alnımı buldu.
Başımın dönmesini umursamadan duvara yaslanmış olan Taehyun'un hırkasının yakalarından tuttum tekrar. Olmuyordu, kendimi dizginleyemiyordum. "Sen ne diyorsun!?" Diye bağırdım bu sefer. Kulağıma kapı açılıp kapanma sesi gelmişti ama sanki hayal gibiydi, gerçek değil gibiydi. "Ben seni bekledim, hiç mi değeri yok bunun?" Bir el Taehyun ile beni ayırmak için aramıza girince fazla zorlamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thin Border / taegyu
FanfictionChoi Beomgyu ve Kang Taehyun yıllar sonra tekrar karşılaşırlar. "Onu tanımamazlıktan geldim."