"niye gülüyor bu asalak?"
"Sana onun delirdiğini söylemiştim."
"Gülmek deli olma belirtisi mi?"
"Sayılır, gülünecek bir şey yoksa ve gülüyorsan delisindir."
"O zaman sen zır delisin."
Duyduğum şaplak sesiyle tabağımdan başımı kaldırdım. Huening Kai sinirle Soobin'e bakıyor, Soobin ise kolunu tutuyordu. Az önceki şaplak sesi Soobin'in kolundan gelmiş olmalı ki kolu kızarmaya başlamıştı. Düşündüğümü onaylar gibi "zorbalık yasaklansın ya." Demişti zaten.
"Zorbalık yasak zaten mal."
İkisi de bana dönmüştü aniden. Huening Kai'nin çatılı olan kaşları gevşemiş "oha konuştu." Demişti. Bu sefer kaşlarını çatan bendim. "dilsiz değildim, ne bu şaşkınlık?" Deyip çubuklarımı boş tabağa koydum ve bardaktaki suyumu bitirdim.
Soobin kolunu tutmayı kesip işaret parmağıyla beni gösterirken "yarım saattir tabağına bakıp gülüyorsun." Demişti. Farkındaydım. Bu sabah Taehyun'un yaptığı küçük jest kalbimi ve aklımı çalmıştı. Düşünce yetkimi kısıtlayıp sadece bu sabahı düşünmeme sebep olmuştu.
Aklıma gelince tekrar iç çekip gülümsedim. Huening Kai'nin çığlığını duymamda eş zamanlı olmuştu. "Sana delirdiğini söylemiştim."
Çığlığını duyunca yerimden sıçrayıp ona bir şey olduğunu zannetmiştim ama o sadece Soobin'e haklı olduğunu söyleyip duruyordu. Çubuğumun tekini uyarı amacıyla Huening Kai'ye fırlattım. Sert fırlatmamıştım ama o sanki kurşun değmiş gibi kendisini sandalyeden aşağı bırakınca Soobin elini alnına vurmuştu.
"Neye gülüyorsun sen?" Soobin'in sesini duymamla yerde debelenen Hyuka'dan bakışlarımı çektim. Bu soruyu hiç sormayacaklar sanıyordum. Kızlar gibi triplere girip 'bir şey olmadı.' deyip geçiştirmeden direk konuya daldım.
"Bugün Taehyun ile buluştuk." Sesim heyecan barındırıyordu. Yerimde durmak çok zordu. Kendimi oradan oraya fırlatasım vardı. En son bunları hissettiğimde Taehyun bana çıkma teklifi etmişti.
Huening Kai yerine oturup kurtlar gibi dikelmişti. Soobin de merakla bana bakıyordu. "Ne yaptınız?"
Heyecanla "kahve içtik, inanabiliyor musunuz?" Deyip ellerimi yüzüme kapadım ve ayaklarımı yere vurdum. Tepkilerini görmek için elimi yüzümden çekip onlara döndüğümde Soobin yüzünde bozulan gülümsemesi ile bana garip garip bakıyordu.
Huening Kai ise ayağa kalkıp ellerini saçlarının arasından geçirip tekrar "sana onun delirdiğini söylemiştim işte, Soobin." Diye bağırmıştı.
O kahvenin benim için değerini bilmedikleri için ne kadar anlatsam boş olduğu için sustum. Anlatmak veya kendimi haklı çıkarmak için çabalamadım bile.
Kapı çaldığında Huening dramatik 'ben söylemiştim' lerine ara verdi. Soobin ayağa kalkıp mutfaktan çıktığında bende boş tabakları üst üste koyup tezgaha koydum. "Acaba bulaşıkları tek tek dizmek yerine rastgele makinaya koysak temizlemez mi?" Duyduğum soruyla Huening Kai'ye döndüm.
Daha az önce saçma salak bir şekilde bağırıyor 'arkadaşımıza yardım etmemiz lazım Soobin' diye çığlık atıyordu.
"Daha bana deli diyordun." Diye mırıldanıp sorusuna cevap verdim, "tabakları dizmen için konulan tellerde süs için vardı zaten." Dedim. Duruyor duruyor bir anda ortaya saçma salak sorular bırakıyordu. Dün de ben Hobak'ın mamasını doldururken oturma odasına apar topar girip Soobin'e 'toz neyden oluşuyor?' demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thin Border / taegyu
FanfictionChoi Beomgyu ve Kang Taehyun yıllar sonra tekrar karşılaşırlar. "Onu tanımamazlıktan geldim."