5. Bölüm

192 33 36
                                    

-Of Abla ya, sanki söylesen ne olcak. Nereye gidiyoruz ki ?

Mızmızlanan dilşahın elinden sıkıca tuttum. Giydiği kıyafetten dolayı, bacakları oldukça dikkat çekiyordu.

Girdiğimiz sokağın sonunda gözüken evler, doğru yolda olduğumuzu gösteriyordu. Rahatlamıştım.

Sessizce yürürken karşıdan gelen iki gencin yaklaşmasıyla içimi korku sardı.

-Oooo Mehmet baksana şuraya kimler var !

Adını bilmediğim gencin yüzündeki sinsi gülüşü görünce geri adım attım. Dilşah ise yerinde şaşkın bir halde duruyordu.

Adının Mehmet olduğunu öğrendiğim Kumral olan gencin kahve rengi gözleri kan canağına dönmüş, sadece dilşaha bakıyordu. Yüzü gerilen Mehmet yumruk yaptığı elini kaldırıp arkadaşının omzuna sertçe indirdi.

- Yürü !

Sinsi gülüşü bir anda solmuş, yüzüne mahçup bir ifade yerleşen genç hızlı adımlarla Mehmet'in dediğini yapıp ilerledi. Mehmet ise Başını önüne eğmiş halde yanımızdan hızla geçti.

Dilşah donuk bir ifadeyle yere bakıyor, gözlerinden ise yaşlar süzülüyordu.

Yanına yaklaşıp ellerinden tuttum. Bende çok korkmuştum ama ablası olarak güçlü durmam gerekiyordu.

-Korkma güzelim, geçti.

Dilşah gözündeki yaşları sertçe sildi. Yüzünde buruk bir tebessüm yer almıştı.

-Tamam, geçti abla.

Hiç birşey demeden yolumuza devam ederken. Kafamı kurcalayan bir sürü soru beynimde yer almıştı. O genç Dilşahı tanıyor gibiydi. Onunla bu konuyu evde konuşmam daha iyi olur diye düşündüm.

***

Nihayet medresenin önüne gelmiştik.

-Dilşah, şimdi içeri girdiğimizde şu elbiseyi giyinip şalı takacaksın. Biliyorum istemiyorsun ama beni anlaman için yapman gerekiyor.

Dilşah ağzını aralamış, konuşacakken kapıyı çalmıştım. Kısa bir bekleyişten sonra kapı açılmış ve o güzel koku yüzüme rüzgar gibi vurmuştu. Gözlerimi kapattım bir kaç saniye o güzel koku ile mest olurken. Dilşahta bende farksızdı. korku ile endişe arasında gidip geliyor, ellerimi sıkıca tutuyordu.
Ders başlamak üzereydi bu yüzden kızlar çoktan yerlerini mescitte almıştı.

Çantamdan bahsettiğim giysiyi Dilşaha uzattım. Üzerine giyinip, önden sarı saçları gözükecek şekilde şalı takmıştı. Bu hali bile o kadar güzeldi ki.

İçeri bir anda giren dilşahı görünce kendimi toparlayıp üzerime dilrubanın kıyafetini geçirip şalı ile kızıl saçlarımı örttüm. kapıda yazılı olduğu gibi besmele ile içeri girdim. Bir an ilk sol ayağımla girdiğimi fark edince geri adım atıp çocuksu bir eda ile özür diledim. 'Evet Tuğba ancak bu kadar rezil edebilirdin kendini' diyordu iç sesim. Kanın Yanaklarıma hücum ettiğini, yüzümdeki hararetten anlıyordum. Birde ben utanınca terliyormuşum. 'aman bunuda farketmem ne güzel tuğba (!)' İç sesimin konuşacak zamanımıydı anlamadım. Aklımdaki sesleri duymamazlıktan gelip, en arka safta yer almış dilşahın yanına geçtim. Kızlar bana bakıp kıkırdıyor, Dilruba en içten tebessümü ile beni izliyordu.

Hoş, utanmam gereken çok şey vardı. Çıkmadan önce Dilruba hoca ile görüşmem gerekiyordu. Sonuçta hırsız gibi kadının kıyafetlerini götürmüştüm.

Ah.. bu düşüncelerim yine zamansız beni meşgul etmeyi başarmıştı.

Dilrubanın masasına geçip kitaplarını karıştırdığını gördüğümde başlayacağını anlayıp heyecanlandım. Acaba Dilşah ne hissedecekti .. çok merak ediyordum.

Hür Kadın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin