17- Sır 4

455 31 159
                                    

"Denize bile giremeyen çocuk kendi babasını denizin dalgalarına mı layık gördü? Yaman nefret ediyor denizden, ne malum onun yaptığı?" Gülümsedi. "Haklısın, her zaman nefret etti denizden. Babam bizi küçükken deniz kenarına her götürdüğünde ben yüzerdim, Kaan ise kumda somurta somurta otururdu."

"O zaman nasıl vardınız onun öldürdüğü kanısına?"

"Kaan çok sinirliyken konuşmak için dışarı çıktılar. Eve sadece Kaan gelebildi, babam yoktu. Gecenin üçünde nerede olabilir? Bilmediğini söyledi ve koştura koştura yattı. Ertesi gün... Babamın cesedi bulundu denizin ortasında. Tüm oklar onu gösteriyordu ama tam bir kanıtımız olmadığı için tutuksuz yargılandı."

"Bu konu hakkında bir şey dedi mi sonrasında?"

"Yok. Her zaman geçiştirmeyi tercih etti." Başımı sallayarak cama yaslandım. "Biz... Mert'in kardeşini konuşmak için buluşmamış mıydık?" Gülümsedi. "Önce güzel bir gün, sonra haberler." Umutsuzca omzumu silktim.

Yaklaşık yirmi dakika geçti; kibar, ufak, bahçeli ve tek katlı, bembeyaz bir evin önüne geldik. Gerginlikle arabadan indim ve Altuğ'a döndüm. "Güzelmiş." Sırıtarak elini uzattı. "Öyledir." İçeride Yaman olma ihtimaline karşı geriledim. "Annen yanlış anlamasın şimdi." Bir prensesin elini tutarmış gibi parmak uçlarımı tuttu ve elimin üstünü öptü. Gülümsedim.

İçeriden tahminimce altmışlı yaşlarında bir kadın ve Yaman'ın çıktığını görünce nefes alabilmenin rahatlığıyla göz kırptım. Gülümsedi. "Ooo hangi rüzgar attı seni buraya?" dedi Altuğ kışkırtıcı bir ses tonuyla. "Sanırım aynı rüzgarın yolcularıyız abim."

"Tam yemek vaktinde geldiniz çocuklar, kaynananız seviyormuş. Oturalım hadi." Zorla masaya oturdum, Yaman da yanıma yerleşti ki annesi tabaklarımızı doldurmaya koyuldu. "Kaynanam seviyor mu?" diye sorunca güldüm. "Sevmez mi? Ölüyor damadım da damadım diye." Güldü bıyık altından. "Niye dalga geçiyorsun aaa?"

"Altuğ bizi kız arkadaşınla tanıştırmayacak mısın annem?" Ağzımı açtığım gibi Yaman boğazını temizleyerek araya girdi. "Sanırım kız arkadaşımı ben tanıştırmalıyım." Suçluluk hissettim, bir an önce kaçıp gitmek istedim ve tabağımdaki yemekle oynadım. "Öyle mi?"

"Öyle." Gülümseyerek beni gösterdi annesine. "Simay."

"Memnun oldum."

"Ben de memnun oldum kızım. Kaç yaşındasın?"

"Yirmi üç," dedim utana sıkıla. Küçük olduğumu düşünüp Altuğ ve Yaman arasında bir köprü oluşturdu bakışlarıyla. "Anladım. Küçükmüşsün." Başımı salladım, kimsenin çıtı çıkmadı, sessizlik hakim oldu bahçeye.

En sonunda yemekler yendi, sessizlik bitti. Altuğ ve Yaman bahçedeki sandalyelere yerleştiğinde annelerine yardım ettim. Mutfakta bulaşıkları makineye koyarken yanıma geldi. "Kızım, konuşalım mı?"

"Efendim teyzem?"

"Benim oğlanlarda gönlün var mı?" Kaşlarımı çatarak elimdeki bardakları da makineye koydum. "Anlamadım?"

"Altuğ'da gönlün var mı?" Ne yapacağımı bilemeden gülümsedim kibarca. "Şey, biz... Arkadaşız."

"Kaan'la?"

"Bilmiyorum." Elindeki bulaşıkları bırakıp tezgaha yaslandı, içimden bir ses sorguya çekileceğimi söyleyince gerginliğimi gülümsemelerimle sakladım. "Kızım bak gerçekten diyorum, Altuğ'da gönlün yoksa oyalama onu. Sarı bebeğimi beğenmeyip karamanımı mı beğendin?" Sahte gülümsememin yerini kafa karışıklığı aldı. Ne demem gerektiğinden emin olamadım. "Ben onu oyalayacak bir şey yapmadım ki."

Beyaz KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin