Bugün kurs olarak Jihyo'nun uzun süredir heyecanla bahsettiği bir etkinliği yapacaktık: sergi gezisi! Yine de bu müze ünlü bir çizerin tüm tablolarını içeren türden bir sergi değildi. Bu sergi yeni açılmıştı ve güzel yani pek bilinmeyen sanatçıların da az da olsa eserlerini barındırmasıydı. Olabildiğince insanın kalemini göreceğim için aşırı heyecanlıydım. Gideceğimiz yer biraz uzak olduğundan bir buçuk saat erkenden evden çıkmıştım. Ya orayı zamanında bulamazsam? Düşüncesi bile beni kaygılandırmaya yetiyor.
Jihyo'nun bana yedi kere tarih ettiği yeri bulmak kesinlikle düşündüğümden daha yorucuydu. Uzun zamandır spor veya herhangi bir fiziksel etkinlik yapmadığımdan ilk yokuşta pert olmuştum. Sürekli ara yollara girmek zorunda kalsam da sergi sadece birkaç uzun sokak ilerideydi. Oraya ilk gelenin kendim olmasını bekliyordum ama şaşırtıcı bir şekilde Jihyo da oradaydı. Beni görür görmez sanki yıllardır orada tek başına bekliyormuş gibi koşup sıkıca sarılmıştı.
"Minari! İlk senin geleceğini biliyordum! Diğerlerinin gelmesine daha var, bir donut al."
Kolunun altına sıkıştırdığı ezilmiş kutuyu açıp bir adet donut uzatmıştı bana. Donutları görünce akşam yemeği yemediğimi farketmiştim bu yüzden pek reddetmeden bir tane almıştım. Pudra şekeriyle kaplı hamur işi boğazımdan inerken yeme düzenimin ne kadar kötü olduğunu farketmeden edememiştim. Bir yeme bozukluğu geçmişim vardı ama şu anki durumum sadece ihmalkarlıktı.
Benden kısa bir süre sonra Dahyun gelmişti. Geçen gün bıraktığımız gibi neşesiz duruyordu. Birbirimizi kısa süredir tanıyor olsak da bu durumu benim canımı cidden sıkmaya başlamıştı. Ona gülümsediğinde bana gülümsemişti ama gözleri bambaşka bir hikaye anlatıyordu sanki. O da lezzetli donutların tadına varırken Sana ve Tzuyu aramıza katılmıştı. İkisi el ele tutuşarak oldukça yakın bir şekilde gelmişlerdi. Elleri kenetlenmiş olsa da ikisinin de yüzünde bir gerginlik vardı. Bu gerginlik benim tanıdığım gerginliğin dışında, şeker kokan bir gerginlikti.
"Ah, beraber tatlı görünüyorsunuz!"
Sözüm onları utandırmış olacak ki ikisi de başka yöne çevirmişlerdi kafalarını. Cidden aralarında bir şey olduğu düşüncesi üzerinde durdukça garipleşiyordu çünkü onları böyle görene kadar Sana ve Dahyun arasında bir şeyler olduğunu düşünmek daha mantıklıydı.
"Momo grip olduğu için gelemeyecek, Nayeon da eşiyle gezideymiş. Anlaşılan bugün biz bizeyiz."
Elindeki telefonu cebine tıkıştırırken yanımıza doğru gelen Jihyo, ortamdaki gerginliği alıp uçurmuştu sanki. Tam sergiye doğru yönelmiştik ki hızlı birkaç adım sesi yükselmişti.
"Tanrım, yetiştim! Yorgundum kusura bakmayın."
Yorgundum...
Neden yorgundun Chaeyoung? Bu masum görünen sorunun ardındakileri öğrendiğimden beri gördüğüm kişinin sen olduğuna inanmak istemiyorum. Senin gibi biri... Nasıl olur?
Aramıza doğru adımlarken bana göz kırpmış, sanki son karşılaşmamızı bana hatırlatmak istemişti. Onu görmezden gelerek sergiye girmiştim herkesin arkasından. İçeride çalan jazz esintileri bunun da meşhur klasik sergilerden biri olacağını söylüyordu. Eh pek de şikayetçi değildim bu durumdan. Ne çizeceğini bilmediğin o garip sanatçı triplerine ne kadar geç girsem o kadar iyidir.
Kısa süre içinde herkes farklı yerlere dağılmış, kafalarını karıştıran tabloların fotoğraflarını çekmekle meşgullerdi. Onlar gibi tablolara göz atıyor ve çizebileceğim birkaçını fotoğrafını çekiyordum. Güzel manzaralar, portreler ve renk cümbüşleri... Müzikle birlikte tabloların arasından kayarken bir tablo beni olduğum yere sabitlemişti. İki kadın vardı tabloda, bedenleri ying ve yang gibi uyum içinde birbirlerini sarmıştı. Birbirlerine değdikleri yerler sanki ayrı bir tabloymuş gibi ayrıntılı çizilmiş ve aydınlatılmıştı. Kadınların bedenlerinin yumuşaklığı öyle güzel çizilmişti ki tablodaki kadınlardan etkilenmiştim. Birbirlerine bakmayışları ama en ufak temaslarının bile onları kenetlenmiş gibi göstermesi inanılmazdı. İki kadının bedeninin ne kadar uyumlu olabileceği yine dikkatimi çekmişti.
"Bu tabloda ne görüyorsun?"
Duyduğum soruyla başımı usulca geri çevirmiştim. Arkamda elleri cebinde tabloyu inceleyen Chaeyoung vardı. Tabloya ne kadar yakın durduğunu farketmiştim ona dönünce. Daha ayrıntılı bakayım derken kendimi kaptırmıştım resmen. Birkaç adım geriledim ve tablonun tamamına baktım. Baktım ve baktım...
"Kendime sorduğum soruları görüyorum... Cevapsız türden sorular. Galiba bu yüzden bu kadar inceledim. Peki ya sen?"
Derin bir nefes gerip gözlerini kapatmıştı sorumu cevaplamadan önce. Canının ne kadar sıkkın olduğunu görmemek imkânsızdı. Bu huzursuzluğunu yanımda açıkça belli etmesi az da olsa beni mutlu etmişti. Bana güvenmesi, beni bencilce mutlu etmişti.
"Anlamsız. Bana anlamsız gelen şeyler bunlar."
Yaşadığı hayata ait değildi. Tüm bunları yaşamayı istemiyordu, sadece yaşamış olmak için yaşıyordu. Çevresinde dönen tutkularım hiçbiri ona ait değildi. O, kadınları eğlendirmek için yaşamak istemiyordu.
"Hadi şu ileridekine bakalım, bir sürü kişi fotoğrafını çekti. Meraklandım."
Aramıza yeniden mesafe koyarcasına o 'her şey yolunda' gülümsemelerinden birini takılıp benimle beraber tabloları incelemeye devam etti. İstediğim bu değildi ama onun yanımda gerçekten gülümsemesini sağlayacağım. Bunu her şeyden çok istiyorum.
Hep beraber kafeteryada buluşmuştuk birkaç saatin ardından. Hemen sıcacık bir bardak kahve, hayatta olduğumu yeniden hatırlatmıştı bana. Momo sonradan gelmiş ve erkenden kafeteryada bir şeyler yemeye başlamıştı. Tzuyu diyette olduğundan Sana ile bir dilim çikolatalı kek paylaşıyor, Jihyo ile bir bardak çaya bal katmakla meşguldü. Chaeyoung ise sadece masada uyukluyordu. Gözlerim sabah da morali bozuk olan Dahyun'u arıyordu, benim dışımda kimse onu arıyora benzemiyordu.
"Dahyun nerede? Onu sabahtan beri görmedim."
Sorumla sanki rüyadan uyanmış gibi yüzü buruşan Sana elindeki çatalı düşürmüştü. Onun bu vurdumduymazlığı canımı sıkmaya başlamıştı, bi insan nasıl arkadaşı kaybolmuşken bu kadar rahat olabilirdi?
"Tuvalete gideceğini söyledi ama oldu biraz gelmeyeli."
Jihyo'nun yanıtıyla Sana ayaklansa da ona oturmasını işaret ettim. Tahminlerimde haklıysam bunun suçlusu zaten kendisiydi ve şimdi Dahyun'un yanına gitmesi her şeyi daha kötü hale getirirdi. Tuvalete doğru ilerlerken serginin köşesindeki koltukların birinde tahmin ettiğim gibi bulmuştum onu. Ağlıyordu, elinde de bir dilim çikolatalı kek vardı...
____________________________________
yıllarca bölüm atmayıp hiçbir şey olmamış gibi ortaya çıkma şeklim <3
cidden özür dilerim niyeyse hiç giresim gelmedi sınavlar da tuzu biberi oldu :( bu arada kitap kısa olacak unutmadan söyleyeyim başından kurguyu kısa belirledim uzun olmasını bekleyen herkesten de özür dilerim :(
yeni yılınız kutlu olsun yılın son ybsiyle görüşürüz :'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
toiles de corps ; michaeng ✔
Fanfictiemyoui mina, resim kursunda birbirlerini çizmek için kursun en iyi öğrencisi son chaeyoung'la eşleşir.