12

241 42 12
                                    

Bugün kurs, hiç olmadığı kadar renksizdi. Resimlerimiz ölü cesetlerin tuvalleri gibi cansız ve soluktu. Jihyo hazır olana kadar uğraştığımız taslaklar teker teker çöpe gidiyorlardı. Bu sabah ne Momo şakalar yapmaya çalışıyor ne de Nayeon bize mutlu mutlu bebeğinden bahsediyordu. Sanki ruhumuzun çalındığı başka bir evrende gibiydik.

Her ne kadar beklesek de Dahyun yoktu ve bir daha geri gelmeyecekti, bu onu kısa süredir tanıyan benim için bile bu kadar ağırken diğerlerini düşünemiyordum bile.

Ama o gün gelmeyen tek kişi Dahyun değildi, Chaeyoung yoktu. Dün gece ve sabah da onu aramama rağmen arama asla düşmüyordu. Aklıma gelen düşüncelere aldanmak istemiyordum, eni sonu telefonunu açardı değil mi?

"Biliyorum bugün biraz... Yorgunuz. Bu yüzden büyük birer tuvale içimizi dökebileceğimizi düşündüm. Bugün hiçbirinizi zorlamak istemiyorum."

Büyük tuvaller artık beni eskisi gibi korkutmuyordu. Daha çok fırça darbesi daha sonra akıtılacak birkaç gözyaşının telafisi gibiydi. Yerde öylece duran yağlı boya seti bu tuvali doldurmak için ideal görünüyordu. Boyalar bir kenarda dururken kalemimle tuvale taslak oluşturmaya başlamıştım. Önce birbirine bakan iki yüz, gitgide soluklaşmaya başladı. Ruhum beni öyle bir daralttı ki birbirine bakan iki ceset vardı karşımda, sabah çizdiğim taslak gibi.

Göz ucuyla baktığım boyaları kullanmak beni korkutuyordu, zaten iç karartıcı olan bu taslağı daha kötü yaparlar mıydı? Cesetler de renklenmeyi ister miydi? Bilmiyorum. Fırçamla boyaları karıştırırken de bilmiyordum, bir anda boyamaya başlarken de. Gittikçe renklenen tuval öyle bir canlanmıştı ki ben hariç kimse bilmiyordu onların arkasında birer ceset olduğunu ama cesetler de renklenmek isterdi. Tıpkı ölüleri son yolculuğuna uğurlamadan önce onları giydirip en güzel halleriyle uğurlamamız gibi, mezar taşlarına koyduğumuz haçların görkemi gibi. Ölüler de bu hayata bir şekilde tutunmuş olmak isterdi, bir zaman veya bir şekilde.

Tuvallerle yüzleşmek herkes için zordur ama aramızda durumu en kötü olan Sana tahmin ettiğim gibi pek iyi karşılayamamıştı bunu. Aniden bağırıp tuvalini yere fırlatması hepimizi korkutmuştu. Yerde duran tuval bir çocuk çiziminden beter, bir yetişkin içinse çok yoğun bir karmaşa içindeydi.

"Dur, bekle!"

Onun peşinden gitmek için çaresizce ayağa kalkan Tzuyu kendi tuvalini ve suyunu yere düşürmüştü. O gerginlikle ne yapacağına bakarken Sana ondan tüm öfkesini çıkarmaya hazırmışçasına arkasını dönmüştü.

"Yeter! Bırak beni, bırak!"

Sana koşarak oradan çıkarken Tzuyu öylece olduğu yere saplanmıştı sanki. Onun yere çökmesine hepimiz uyanmış ve gerçeğe dönmüştük. Yerdeki suyu temizlemeye çalışan Tzuyu'ye hemen Momo ve ben yardım etmiştik. Olayın başından beri sessiz kalan Tzuyu'nin gözleri ilk kez dolmuş, her an ağlayabilirdi.

"Tzuyu, köşedeki kafeye kahve almaya gideceğim. Gel beraber gidelim, kızlar burayı halledebilirler."

Konuşsa ağlayacağını bildiğinden itiraz etmeden kafasını sallamakla yetinmişti. Kızların endişeli bakışları arasında oradan çıkmıştık. Köşeye gidene kadar Tzuyu, yüzünde tek bir duygu bile olmadan yürütmüştü benimle. Böyle güçlü olduğunu daha önce hiç farkedememiştim. Duruma hep Sana veya Dahyun açısından baktığımdan onun neler yaşadığını farkedememiştim. Yarım kalmış bir ilişkiye haberi olmadan dahil olmak ne kadar suçlu hissettiriyordur hayal bile edemiyorum.

Kafeye girdiğimizde çabuk hazırlandığından iki amerikano almış ve şansımıza pek de dolu olmayan kafede bir köşeye oturmuştuk. Birkaç dakika geçmesine rağmen Tzuyu tek kelime etmiyor ve kahvesini yudumluyordu.

"Bu olayın seni ne kadar yıprattığını göremedik, nasıl hissediyorsun Tzuyu?"

Sorum üzerine kahveyi masaya bırakmış ve bir süre sessizce düşünmüştü. Kelimelerini seçmeye çalışıyor ve duygularını hâlâ saklıyordu.

"Ben... Bilmiyorum. Her şeyi mahvetmiş gibi."

Cümle zorla boğazından çıktıktan sonra sesi titreşim ve hemen susuvermişti. Kafasını öne eğdiğinde yavaş yavaş kabuğundan çıkmaya başladığını hissetmiştim. Zamanında duygularım hakkında konuşmak benim için de bu kadar zordu ve Jeongyeon'la bunu aşıp şimdi birilerine yardım edebilmek beni gururlandırıyordu.

"Sana, Dahyun'un ona olan ilgisine net bir cevap vermeyerek ve üzerine seninle olarak büyük bir hata yaptı ve bu hatanın cezasını şu an çekmek zorunda. Bu dönem sanırım onu yalnız bırakmak daha doğru olacak çünkü hatalarını kabullenmesi zor olacak gibi duruyor. Bilmeni istiyorum ki Tzuyu, hiçbiri senin suçun değil. Ne senin ne de Dahyun'un. Sana'nın peşinden koşması gereken kendini yıpratması gereken kişi sen değilsin. O kendini toparladıktan sonra bir kararla sana döner eminim ama bu süreç boyunca bil ki hiçbiri senin suçun değil. Sen sevmekten başka bir şey yapmadın."

Konuşmam boyu kafasını kaldırmadan beni dinleyen Tzuyu, elleriyle yüzünü kapatmıştı. Bu aşk üçgeninde en yabancı oydu ve kendi ilişkisinden dışlanmış hissettiğine emindim. Yine de Sana'nın artık doğru kararlar vereceğine inanıyordum, herkes için.

"Teşekkür ederim Mina, ona dün isterse ayrılabileceğimizi yazdım ama bana cevap bile vermedi. Galiba sadece kendini toplayıp gelecek hakkında karar vermesini bekleyeceğim."

Yerimden kalkıp ona sıkıca sarıldığımda gözyaşlarıyla ıslanmış elleriyle elimi tutmuştu minnettar bir şekilde. Tzuyu oradan eve giderken ben kursa geri dönmüştüm. Hava biraz karardığından herkes yavaş yavaş ayrılıyordu. Chaeyoung hâlâ telefonlarıma bakmadığından resmimi bitirmek için kursta kalmıştım.

Resim benim gözümden ikimizi anlatan bir tabloya dönüşüvermişti birkaç saat içinde. Tabloyu kuruması için kenara bıraktıktan sonra yapacak bir işim kalmamış, Chaeyoung hâlâ bana cevap vermemişti. Eşyalarımı toplayıp kurstan çıktığımda yabancı bir arabanın ışıklarının yandığını görmüştüm, sonra da onun arabadan indiğini.

"Tanrım! Nerelerdeydin? Ödümü kopardın Chaeyoung!"

Endişeme buruk bir gülümseme ve dudaklarıma hasret dolu bir öpücük kondurarak cevap vermişti. Alkol kokusunun burnumu doldurmasından içtiğini anlamak pek zor değildi. Kapımı açtığında sarhoş olup olmadığından tereddüt etsem de umursamayıp binmiştim arabaya.

Sorularıma cevap vermediği sessiz yolculuk sonunda bir deniz kenarına gelmiştik. Ben etrafa bakarken o da bir kağıt ve kalem alıp kumlara oturmuştu bile.

"Neden bana cevap vermiyorsun? Neler oluyor Chaeyoung?"

Bir bana bir de kağıda bakıyor, çizmeye devam ediyordu sadece. Onun bu sessizliği sonucu artık pes etmiş, karşısına oturmuştum beni daha rahat görebilmesi için. O beni kağıda çizerken ben de onun güzel yüzünü aklıma kazıdım, her ihtimale karşı.

Çizimi bitince yüzünü defterin arkasına saklamış ve beklenmedik bir anda ağlamaya başlamıştı. Sabahtan beri kalbimi parçalayan kaygı, şimdi serbest kalmıştı. Kollarımı ona sarıp sıkıca sarıldığımda sanki son kez sarılıyormuşçasına sarılmıştı bana.

"Özür dilerim, Mina."

______________________________

FİNALDEN ÖNCEKİ SON BÖLÜMDEN MERHABA!

Bu kitabı da bitiriyoruz şaka gibi geliyor bana. Yeni gelenlere de selamlar buradan kitap çok etkileşim almaya başladı ne kadar mutluyum anlatamam. Umarım bu serüvenden zevk almışsınızdır ve final de hoşunuza giderr

toiles de corps ; michaeng ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin