15

221 19 9
                                    

Hâlâ kafaları karışık bir hâlde oturuyorlardı masada. Sessizlik hâkimdi. Kimse ne diyecek, ne yapacaklarını bilmiyorlardı çünkü.

"Biri bir şey söylesin artık."

Dikkatleri üzerine çekmişti felix. Minho konuşmak istiyordu fakat ne diyecekti ki? Bu içinde oldukları durum oldukça karışıktı. Üstelik homofobik bir ülke ve en önemlisi ailede büyümüştü hepsi. Bir de üçlü bir ilişkiyi yürütebilirler miydi?

Evet, seviyorlardı birbirlerini. Üçünün arasındaki bağ dün geceden sonra arkadaş olarak kalamazdı zaten ama öncesinde de farklıydı.

"Deneyelim."

Chris, gözlerini karşısındaki çocuklarda gezdirdi.

"Evet, deneyelim. Eğer olmazsa bitiririz."

Minho'dan gelen cümle ile felix'te kafasını sallamış ve gülümsemesi ile karşılık vermişti. Galiba bu, evet deme şekliydi.

-

Felix, yorgunlukla kalabalığa bakmıştı. Saat neredeyse akşam 8'e geliyordu ve kafe tıklım tıklımdı. Gözleri, kapıdan beraber giren bedenlere çevrilmiş ve yüzünde tebessüm belirmişti. Az önceki yorgunluk uçmuş gibiydi. İkisinide çok seviyordu. Onların da öyle hissediğini umuyordu.

"Biz geldik sevgilim."

Oturduğu yerden doğrulup barın önündeki sevgililerine baktı.

"Hoşgeldiniz."

Barın arkasına çağırmış ve içerideki odaya girmişlerdi. Rahatça konuşabilirlerdi hem.

"Ne yaptınız bugün?"

"Ben her zaman ki gibi dershanedeydim. Tam buraya geliyordum kapıda minho'yu gördüm. Sonra buraya geldik."

"İyi yaptınız aşkım. Minho, hayatım sen?"

"Bende dans kursuna gittim. Ay sonu gösterimiz var ve bu şuan bile aşırı heyecanlı geliyor."

"Yaa içecek bir şeyler ister misiniz?"

"Yok hayır. Senin işin çok anlaşılan."

Yüzünü buruşturup konuşmuştu chris. Minho da üzgün bir ifadeyle bakmıştı çilli olana.

"Maalesef. Siz gidin ben gelirim."

"Of. Pekâlâ sevgilim."

"Sarılalım."

Felix dediği ile eş zamanlı ayağa kalkmış ve diğerlerininde kalmasını beklemişti. Üçlü bir süre birbirine bakmış ardından sarılmışlardı. Felix, ayrıldıklarında önce minho'nun, sonra chris'in dudaklarına öpücük bırakmıştı. Tuhaftı ama bu hoşuna gitmişti. Ardından chris ve minho'nunda dudakları birleştiğinde Felix gülümsemiş, ayrıldıklarında tekrar sarılmış ve kafeden ayrılmışlardı.

-
Chris, telefonunun çalması ile gözlerini açmıştı. Gecenin bir vakti kim arayabilirdi ki? Eline telefonu almış, önce kimin aradığına ardından saate bakmıştı. Felix arıyordu ve saat 03.02.

Delirmiş olmalıydı. Bu saate kadar neredeydi. Kafenin bu zamana kadar müşteri ağırladığını bilmiyordu ki bu saate kadar saçmaydı.

Yanında ona yapışık bir şekilde yatan sevgilisini üzerinden çekip uyandırmamak adına salona adımlamıştı. Bekletmemek adına hemen açmıştı.

Alo, felix, iyi misin?

Chris. Beni gelip alır mısın?

Neredesin bebeğim?

Kafede büyük bir kavga çıktı sevgilim. Karakol falan işim anca bitti. İşim bittikten sonra kafeden direk otobüsle gelirim diye düşündüm, arabamı almamıştım ya. İşte böyle olunca, yakınlarda durak falan da yok. Rahatsız etme-

Nefes al birtanem. Tabi alırım. Konum at bana. Gelince konuşuruz, tamam mı?

Atıyorum bebeğim. Sağol.

Rica ederim lixie.

Telefonu kapattıktan sonra tekrar odaya çıkmış ve odanın kapısında minho'yu gördüğünde tebessüm ile yanına ilerlemişti.

"Ne oldu sevgilim? Bir sorun mu var?"

Uykunun verdiği sersemlik ile gözlerini ovuşturmuştu. Chris'in gözüne çok şirin gelmişti bu. Küçük kıkırtıları, minho'nun gözünü açmasını sağlamıştı. "Yok, yanımda olmayınca merak ettim. Bir şey yok değil mi?"

Chris, karşısında saçları dağınık, gözleri şişmiş çocuğa bir öpücük verip, "Minho, felix'i almaya gideceğim. Sen uyu."

"Bir şey olmadı değil mi?"

Endişe ile konuşmuştu minho. Onun aksine sakin bir tavırla yanıtlamıştı chris, "Hayır bebeğim bir sorun yok. Sabah konuşuruz."

"Sizi bekleyeceğim." konuşurken dış kapıya kadar geldiklerini fark etmemişlerdi bile. Kapıda son bir sarılmadan sonra, "beklemek zorunda değilsin güzelim. Uyuyabilirsin."

"Hayır, uykum yok şuan. Gelirse uyurum."

"Peki. Görüşürüz."

Birbirlerine el sallayarak kapıyı kapatmıştı minho. Olayların ne olduğunu bilmiyordu ve bu kafasını kurcalıyordu. Umarım önemli bir şeyi yoktur diye geçirdi içinden. Chris bir açıklama yapmadığından aklına gelenlere engel olamıyordu. Tanrım, hemen gelmeleri umarak kanepeye oturmuş, telefonu ile ilgilenmeye başlamıştı.

Chris, eline aldığı telefonu ile navigasyondan gelen sese ayak uydurarak yolda ilerlemeye devam ediyordu. Neredeyse 10 dakika olmuştu ve hâlâ yoldaydı. Ne kadar uzak bir karakoldu bu tanrı aşkına.

En sonunda hedefiniz sağdadır komutu ile gülümsemiş ve arabayı part edip inmişti. Kapıda onu bekleyen, çilli, sarı saçlı sevgilisinin yanına ulaştığında sarılmışlardı.

"Geldin sonunda sevgilim."

Chris, felix'in yüzündeki gülümsemeye karşılık o da gülümsemesini ona sunduğunda el ele tutuşup, etraftaki komiserlerin, insanların bakışlarını umursamadan devam ettiler. Onlar hiç bir zaman kimseyi umursamazdı, bu böyle de olmalıydı.

-

Saatin 5 e geldiğini gördüğünde endişelenmeye başlamıştı minho. Telefonunu alıp arayacağı sırada gelen anahtar sesi ile ayaklanmıştı.

"Sonunda."

3/1 •banginholix• [BIRAKILDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin