6. Bölüm: TERS KÖŞE

135 14 48
                                    

Bazı aksiliklerden dolayı, üzülerek bölümü sizlerle geç buluşturuyorum. Her şeye rağmen umarım keyifle okuduğunuz, olaylara daha çok karıştığınız bir bölüm olur.

Yorumlarınızın hepsini okuduğumdan emin olabilirsiniz🤍

Sevgilerle, Pereplut.

Arabaya bindiğimizden beri hiç sağına dönmedi. Ya direksiyondaki ellerime ya da önümüzdeki yola bakıyordu. Bu kadar rahatsız olmasına normalde lafla takılacak olsam da bu konuda konuşacak enerjiyi kendimde bulamadım. Düşündüğüm şeylerin beni kuşatmasına izin vermek yerine bu sefer daha sakin ve onu anlamaya açık olduğumu belirtir bir dille sormaya karar vererek konuştum. "Burda olduğun her dakikada işlerin aksamıyor mu?"

Sorarken kısa bir an göz göze geldikten sonra bakışlarımı tekrar önümdeki yola çevirdim. Benimle aynı sakin tonu kullanarak "Dediğin gibi iş bu, gerektiği zaman aksar sonra düzeltilir." Bu sefer en azından itiraz etmeyip dürüst davranması benim için iletişimimizi daha devam ettirilebilir bir hale getirmişti. "Herkese destek olacak olsaydın o işe hiçbir gün gidemezdin."

Cümlelerim keskin ve net olsa da sadece birbirimizin duyabileceği seviyedeki sesimiz gerginliğimizi sıfırlıyordu ve sanırım sabahtan beri en çok ihtiyacımız olan şey buydu. En azından benim için böyleydi ve oturduğum yerde daha rahat pozisyon alan bedenim ile direksiyonu sıkmayı bırakan elim bunu kanıtlar nitelikteydi. "Bana gelen kimseyi geri çevirmem sadece ne şekilde el uzattığım değişir." Cevabıyla ona dönüp baktığımda hala bıraktığım gibi beni izliyordu.

Yolun bitmesine çok az kaldığından, birbirimize net bir şekilde diyalog kurma fırsatı yarattığımız anı fırsata çevirmeye karar verdiğimde içimden geçen ilk şeyi itiraf ettim. "Bizim burada ne döndüğünü anlamamızın bir şey değiştireceğini düşünmüyorum."

"Bu sizin aile içi bir meseleniz." Madem aile içi olduğunun farkındaydı neden halledebileceğimizi söylediğim her seferde bunu onsuz yapamayacağımızı kanıtlar argümanlar sunuyordu?

Benimle aynı fikirde olup olmadığını anlamak için konuşmaya devam ettim. "En başındakini ya da en sonundakini bulsak bile en ufak bir aksamaya sebep olmayacak."

"Böyle düşünüyorsan neden burdasın?" sorusuyla otelin önünde durmuştum. "Vurgun'un tek başına gelmesine göz yumamazdım." diye onu cevapladım ama hala ne düşündüğünü çözemiyordum. Şimdiye çoktan konuşmayı bırakıp arabadan inmiş olmam gerekirken, duramayıp soru cümlesi olmayan bir soru yönelttim. "Bu şekilde sorduğuna göre sen böyle düşünmüyorsun ki gelmişsin."

"Bir şey düşünmüyorum, ben gerekeni yapmaya geldim." Ne şekilde yöneltirsem yönelteyim cevap alamamış olmanın etkisiyle gözlerinin tam içine baktım. Belki istediğim cevabı duymak yerine görürüm diye denedim ama olmadı. Onun ne düşündüğünü ya da ne cevap vereceğini açıkçası merak etmiyordum sadece bilmek istemiştim. İstediğim olana kadar diretebilirdim ama daha fazla iletişimde olmak istemedim.

Bunları düşünürken aramızda uzayan bakışmayı noktalayarak "Bakalım gereken neymiş." dedikten sonra arabanın anahtarını kendi çantama attım. Ona inmesi için bakacağım sırada çantama düşmüş bakışlarını yüzüme çevirdiğinde havalanmış kaşlarıyla beni sorguluyordu. Ne oldu? dercesine kafamı salladığımda "Sanırım arabaları ayırmamız gerekecek." demişti. Kendimi tutamayarak bugün ilk defa gülümsedim ve onu cevapladım. "Hay hay."

Hala yüzüme baktığı için bu anlamsız bakışmalardan sıkılıp kapımı açtım. Adım attığım anda onun da kapı sesi kulağıma gelmişti. Vale olduğunu düşündüğüm biri yanımıza gelirken ben Görkem'in tarafına geçmiş, otelin içine yönelecektim. Yanımıza gelen adam "Görkem Bey, Siva Hanım hoşgeldiniz." dediğinde Mine Sönmez'in bizi iyi ağırlayacağını anlamış oldum.

HECATEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin