"ne yaptınız lan birlikte okulun arkasında?"
"ne diyosun be?"
"diyorum ki gizlice ne yapıyodunuz öyle tenha yerlere gidip"
"kes, hoca duycak."
"ya boşver sen onu, ne yaptınız onu anlat."
başımın belası macau'nun bana rahat verdiği nerede görülmüş? şimdi de gelmiş 'ne yaptınız' diye darlıyor dersin ortasında. eğer şu an kıl bir hocanın dersinde olmasaydık dirseğimi o küçük suratının tam ortasına oturturdum da...
"kağıda yaz kağıda."
burnumdan soluyarak defterimden cart diye bir sayfa yırtıyorum. duyulması falan umrumda bile değil şu anki sinirimle(zaten hocanın cırtlak sesinden duyulmadı bile).
"nereye gittiniz okulun arkasında sessiz sessiz:Dd"
"o gülücük yazdığın kağıdı rulo yapıp sokarım sana macau"
"anlat sonra sokarsın"
"çivi yazısı mı yazıyosun okuyamıyorum. düzgün yaz."
"soruma cevap ver diyorum."
"konuştuk, başka ne yapabiliriz sence? nereden biliyosun gittiğimizi?"
"oradan bakınca peşini bırakır gibi mi görünüyorum <3"
öyle böyle, şükür ki yakalanmadan, yazışırken geçiyor bu ders ve nihayet zil çalıyor. çaldığı an da abim ve kinn abi bizim sınıfin kapısında beliriveriyor. abimin bakışları ve eliyle yaptığı 'gel' hareketinin yanında kinn abinin onu çekiştirerek götürmeye çalışması az çok durunu açıklasa da ihanete uğradığıma inanmak istemiyorum. hele ki kinn abi tarafından...
tam yerimden kalkacakken sıranın altında bir şey unutmuş gibi sıranın altını karıştırıyorum ve macau'ya fısıldıyorum.
"sen mi söyledin lan, doğruyu söyle bak kızmam."
yalan. gebertirim onu.
"yok, bütün teneffüs sizin peşinizdeydim, hangi ara söyleyeyim?"
"bak gidiyorum, eğer senden öğrendiyse bittin."
aradığım şeyi bulmuş gibi kalkıp yanlarına gidiyorum.
"gel bakalım gel, bana ibne diyene bak sen."
kurbanlık kuzu gibi kinn abiye bakıyorum. o da bana bakıp özür dilercesine kaşlarını kaldırıyor. ardından yangın merdivenlerine gidiyoruz. abimler sigara yakıp yere oturuyorlar ve beni de karşılarına oturtuyorlar.
"anlat bakalım, ne zaman başladı bu."
"ne ne zaman başladı abi?"
tekrar işaret istercesine kinn abi'ye bakıyorum.
"biliyor."
ulan bari sesli söyleme be adam.
"biliyorum ya. arkamdan gizlice iş çevirmeye çalışıyorsunuz bir de."
"hani söylemeyecektin kinn abi..."
"özür dilerim, ama benden önce başka birinin gay radarına girip yakalandın zaten."
"kim? macau mu?"
"hayır."
"e kim anladı o zaman?"
ve üst kattan tanıdık bir ses kahkaha atarak geliyor.
"gözümden kaçacağını mı düşündün lan sen?"
thankun? ulan seni kaç haftadır görmüyorum bile.
"abi bu hafta koridorda bile karşılaşmadık, sen nasıl gördün?"
kafama arkadan vurarak yanıma oturuyor.
"hiç fark edilmeyeceğini mi düşündün yani?"
gerçekten kendimi şu an kurbanlık koyun gibi hissediyorum. hani bölüşüp mü yiyecekler beni yoksa ikisinden biri mi kestiremiyorum.
"yardım et kinn ab-"
sözümü tamamlayamadan merdivenin üst katındaki kapının sert ve sesli bir şekilde arm ve pol'un küçük bir bağırışma ile beraber merdivenlerden yuvarlanması ve yanımıza ulaşması bir oluyor.
"elinin ayarını sikeyim senim big."
ken de big abi ile, ona söve söve, yanımıza geliyor.
içimden bi siz eksiktiniz o da tam oldu diye geçiremeden macau da kendi yetmezmiş gibi abisiyle, abisi de kendi erkek arkadaşıyla dalıyor içeri. işte şimdi tam olduk.
abim değil birkaç yıl, hayatımın geri kalanı boyunca benimle dalga geçseydi de şöyle bir ortam oluşmasaydı.
"şimdi kimi kime ayarlıyoruz?"
"kim'i chay'a."
ilkokuldaymış gibi toplu bi 'ooo' sesi yükseliyor.
kodumun 5 dakikalık tenefüsü başka zaman nefes alıp verinceye kadar biter, bu sefer bitmek bilmedi.ardından topluca tartışmaya başlıyor maymun sürüsü.
"susun be!"
thankun çığlık atarak herkesi susturuyor.
"şimdi, porsche'un kardeşi hepimizin kardeşi demek. haksız mıyım?"
kiminin ağzından küçük bir evet çıkıyor kimi başını 'evet' anlamında sallıyor.
"kardeşimizin-"
(sonunda)zil çalıyor ve tenefüs bitiyor. gitmem gerektiğini söyleyip kalkmak için bir hamle yapıyorum ama arkamdan yumuşak ama bir o kadar tehtidkâr bir el omzuma dokunuyor.
"otur."
nazikçe ve saygısızlık yapmadan big abinin elini omzumdan çekip ken abinin bacağının üstüne koyuyorum.e çöpçatanlık yapacak tek kişi siz değilsiniz ya. yarasın big abime. (bir de aralarında oluşacak gerilim ikisini de susturacak.)
yerime tekrar oturduktan sonra alttan alttan macau'yu dürtüyorum. bari ben kalkamıyorum o kalksın gitsin de hocaya tuvalette falan diye bir şeyler uydursun. ama yine de işe yaramıyor. neyse, zaten benim öyle böyle çırpınmama gerek kalmadan kapı güm diye açılıyor.
"n'apıyorsunuz siz burada?"
ah fizikçi'm, canım fizikçi'm. kurtarmaya geldi beni öz milf'im.
"hocam vallahi de billahi de bu sefer sigara içmiyoruz."
abim telaşla açıklama yapmaya çalışırken hoca, onları görme bile görmesen direkt macau ve bana yöneliyor.
"siz ikiniz neredesiniz?"
başka zaman olsa kimsenin umrunda olmayız, yok yazıp geçer.
"hocam biz..."
"siz ne?"
macau açıklama yapmaya çalışıyor.
"hocam biz şimdi şöyle oldu-"
"özür dileriz hocam."
macau'nun garip uydurma senaryoları ile bizi(beni) daha çok rezil etmesine fırsat vermeden özür dileyerek hocanın önünde başımız bükük sınıfa dönüp sonra olayın kapanmasını umuyorum.
"düşün önüme."
biz ikimiz çıktıktan sonra kendilerini unutturduklarını düşünen maymun takımına sesleniyor.
"çıkın sizde, haydi! hepiniz sınıflarınıza."
geride kalanları(artı olarak macau da) tanımıyormuş gibi yaparak planımdaki gibi başım önümde sınıfa dönüyorum.
rezil biriyim, gerçekten rezil.