9

214 23 22
                                    

aradaki 1-2 hafta öyle böyle küçük rezilliklerimle geçmiş, festivale 1 gün kalmıştı. bu süre zarfında abimler "konserleri" için yeterince prova yaptılar, kim ile gittikçe daha da yakınlaşmış olduk. (gerçi abimlerin provaları konusunda endişeliyim. prova yaptılar yapmasına da özenle gizledikleri repertuvarlarının meçhullüğü ve genel olarak metal müziğin dışına çıkmamaları beni korkutuyor.)

bana şu an ne yaptığımı sorarsanız, en alakasız ve bir o kadar riskli kumarlardan birine oturdum: macau ile saçımı boyadım, yıkamayı bekliyorum şu an.

bu radikal kararı ne zaman ve nasıl aldığımı da ne siz sorun ne de ben cevaplayayım. yani ne bileyim, bi soğan kabuğu falan mı yapsam diye geçiyordu aklımdan bir süredir ama macau ile geçmiyordu açıkçası. ben ne güzel kendim açıp kendim atacaktım boyayı, bu it nereden dahil oldu plana ben de anlamadım. neyse, boya ve açıcı masraflarını ona kitledim. kârım var biraz.

üstelik şenlikler de tam olarak yarın. geri dönülmesi çok zor ve bedelinin ağır olacağı bir yola girdim, biliyorum.

"kanka bence bu kadar yeter ya olduğu kadar tutmuştur."

"ya yok. çok açmadık zaten saçını, bırak tutsun biraz."

umarım öyle olur macau, umarım dediğin gibi tutar ve şu işi kazasız belasız hallederiz.

yine öyle böyle bi yarım saat daha geçiriyoruz ve saçımı yıkamaya gidiyoruz.

macau, lavaboda neredeyse boynumu kıracakmış gibi, saçlarımı yıkadıktan sonra canıma kastedermiş gibi havluyla kuruluyor üstüne.

"kanka..."

"n'oldu?"

"kanka farklı bir boya almışım ben galiba."

gözüme kaçan şampuan ve yüzümü tamamiyle kaplayan havlu yüzünden göremiyorum da bir şey. ama o kadar da karıştırmamıştır bence, yani kahverengi tonlarında bir boya alması gerektiyordu. en fazla ne kadar karıştırmış olabilir ki? zekasının o kadar vahim şekilde işlediğini düşünmüyorum.

"şu havluyu çek suratımdan da bi' göreyim."

"sürpriz olsun ya, gel şöyle."

yüzüm kapalı çalışma masamın sandalyesine beni oturttuktan sonra masaya arkamı döndürüp havluyu yüzümden çekiyor. banyodan da bir ayna bulup masaya koyuyor.

"hazır mıyız?"

sandalyeyle bir iki kere çevirirmiş gibi ileri geri yapıyor.

gittikçe korkmaya başlıyorum. en fazla ne kadar karıştırmış olabilir ki?

"evet?"

düz bir suratla içimdeki heyacanı ve korkuyu saklayarak cevaplıyorum onu.

"üç, iki bir veee mutlu son! işte budur ya."

sonunda aynayla yüzyüze geliyorum 

"nasıl olmuş porchay? süper olmuş, beğendin, değil mi? hadi, hadi söyle!"

gözüm kararıyor.

"lan, oreal mi fazla kaçtı ne oldu?"

endişeyle masaya doğru yığılan bedenimi kaldırıp hafif şekilde vurmaya başlıyor yüzüme.

"porchay, chay, chay!?"

kendime geliyorum ve belki yanlış görmüşümdür diyerek tekrar bakıyorum aynaya. yanlış görmüyorum...

"beğendin mi? olmuş mu?"

son bir umut...

"bir kere daha bi' çevirir misin?"

içimden, bayıldıktan sonra daha yeni ayıldığım için yanlış gördüğümü sayıklıyorum binlerce defa o döndüğüm 2 saniye içinde.

yanlış görmemişim...

macau omuzlarımdan tutarak yanıma eğilip benimle birlikte aynaya bakıyor ve konuşuyor yine saçma saçma.

"yarın o festivale gideceğiz var ya, kim'i bırak aklına gelebilecek tüm kızlar ve oğlanlar peşinde oğlum senin."

daha önce boya paketlerini açmak için kullandığımız makaslardan birini alıyorum elime.

"chay çek onu boynundan. hadi bak çok güzel oldu gerçekten."

bu sefer de makası ona saplamaya çalışıyorum bilinçsizce.

"yapma ya şöyle. şurda bi' yanlış boya sürmüşüz onda da recep ivedik'e bağladın amına koyayım."

kendime gelip sinirle ayağa fırlıyorum.

"KODUMUN SALAĞI, KÖR OLSA KOKLAYA KOKLAYA KAHVERENGI BİR BOYA ALABİLİRDİ. MAVI RENGINI GÖZÜN GÖRMEDİ Mİ SENIN, DANGALAK?"

"ya kasada karışmıştır, ne abarttın. hem açtı seni mavi, bak."

aynayı suratıma tutuyor yine.

"yuttururum sana o aynayı, çek şunu yüzümden."

üzüntüden değil de, sinirden gözümden dökülmek üzere olan göz yaşlarımı tutarak abimi görüntülü arıyorum. biraz çaldıktan sonra açıyor telefonu.

"n'old- hassiktirr."

önce şaşırıp kahkaha atmaya başlıyor. ağlamaklı ifademi görünce de susuyor.

"abi sıçtım ben çok fena."

"belli. nasıl yaptın lan onu."

"yanlış boyayı sürmüşüz."

"nasıl yanlışlıkla mavi boya sürdün tam olarak?"

macau soruyu duyar duymaz gururla kadraja girip soruya cevap verircesine el sallıyor. sinirden gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum yoksa şuracıkta boğarak öldürücem onu.

"naber macau, n'apıyosun?"

"hiç, iş güç porsche abi. sen n'apıyosun?"

"biz de öyle."

"iyi görüşürüz sonra abi."

"hadi güle güle."

artık gözümden yaşlar dökülmeye başlıyor, sesli olmasa da salya sümük ağlamaya başlıyorum.

"kiminle konuşuyosun?"

kinn'in sesi yaklaşıyor.

abimin yanından kameraya girip boka dönmüş saçlarımı o da görüyor.

"kim lan bu?"

o da kahkaha atmaya başlıyor yanmış, hatta keçeye dönmüş, saks mavisi saçlarımı görünce

"chay ile konuşuyorum, kinn."

abim gözlerini kısıp kinn'e, bana güldüğü için, yargılayıcı bakışlar atıyor.

"oyy, o muydu? çok pardon, başka bir şey sandım."

toparlamaya çalışırken daha da berbat ediyor.

"konuştukça batıyorsun kinn, konştukça batıyorsun."

kinn, abimin dediklerinden sonra kadrajdan çıkıyor.

"abi nasıl düzelticem ben bunu?"

"düzeltme bence, açmış mavi seni."

"aynısını ben de söyledim."

"MACAU SUS. "

macau'ya kükreyip susturduktan sonra telefona geri dönüyorum.

"dalga geçme n'olursun. ne yapıcam yarına kadar. abi bir şey söyle nolur..."

"bir şey yapamayacaksın chay, yakmışsın saçını. daha da bok etme bir kat daha boya atıp."

"off, tamam kapat."

'görüşürüz' demesine izin bile vermeden telefonu kapatıp kenara fırlatıyorum.

yaktın beni macau, şahtım şahbaz ettin beni... nasıl düzelteceğim bu saçı yarına kadar amınakoyayım?

-

naber

a spring in his steps, kimchayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin