8

171 23 11
                                    

"ve şimdi, sadece ikimiziz."

gözlerini açıyor ve kafasını hafifçe yana eğiyor. ve bu noktada paçamdan aşağıyı geçtim, arka kapıdan salmamak için ayrı bir çaba sarf ediyorum.

"derken?"

"eğlence şimdi başlıyor, diyorum."

ağzı kulaklarına varırcasına gülümsüyor ve bir adım atıyor.

sanırım götü kurtarmam lazım.

hızlı düşün chay, saldırganı sinirlendirmeden işbirlikçi davran chay. plan yap, hadi plan yap.

"ne eğlencesi hahahahaha ha?"

ben de komik bir şey varmış gibi yapmacık bir şekilde gülüyorum. ama altıma sıçıyorum aslında.

soğuk kanlı olmam lazım. elime vazo tarzı bir şey geçirsem can havliyle tekte alırım bunu herhalde. ne var şu an yakınımda.

ve bir adım daha.

"bu bıçak ne kadar keskindir sence?"

"ne kadar keskindir?"

"insan derisi kalındır, bilirsin. bu bıçak yeterli olur mu acaba?"

onun adımlarına senkronize bir şekilde geri adımlar atıyorum. etrafa bakıp elime geçirecek bir şeyler arıyorum.

çatal falan bulsam, çekmece onun arkasında kaldı. salon tarafında vazoya benzeyen bir şey...

gitar!

koşarak gitara ulaştıktan sonra sapından kavradığım gibi yaklaşmaması için savurmaya başlıyorum.

"sakın yaklaşma, beynini dağıtırım tek vuruşta."

birden kahkaha atmaya başlıyor. dalga mı geçiyosun lan benimle pezevenk herif?

"neye gülüyosun lan sen?"

elindeki bıçağı kenara fırlatıp daha şiddetli gülmeye başlıyor.

"yüzünün hali... yüzün halini..."

gülmekten cümlesini bitiremiyor bile.

"komik olan ne orospu çocuğu? yemin ederim tek vuruşta beynini dağıtırım, dedim. yaparım da..."

bi' 7-8 dakika daha güldükten sonra nihayet sakinleşiyor.

"kabul et, komikti."

ifadesizliğimi koruyarak cevap veriyorum.

"tam olarak neresi komikti?"

"tamamı."

"bak, yemin ederim bu sefer ben bıçağa sarılacağım. ama şaka olmayacak."

"tamam tamam, özür dilerim. barışalım, hadi."

"amına koyduğum sıyırdın mı sen, ne biçim şaka bu?"

yine ifademi değiştirmeden kollarımı birbirine sıkıca bağlayıp duvara yaslanıyorum.

"siktir git."

"hadi hadi, barışalım."

yanıma gelip kollarımı ayırmaya çalışıyor.

"seni şu an evden atmamam için bir sebep söyle."

"gidecek yerim yok."

'köpek yavrusu' bakışları atıyor.

"o işi geç sen bir kere. macau'dan öğrendim her şeyi, prova falan yokmuş sizin evde. bari yalan söyleme. ayrıca, sakın bir daha küçük emrah bakışı atma. emin ol, hiç yakışmıyor."

"ya sana neden yalan söyleyeyim? gerçekten evden attılar diyorum."

"sana inanmı-"

kapı birden alacaklı dayanmış gibi tıklatılıyor. ikimiz de sesin geldiği yöne çeviriyoruz kafamızı.

kapıyı açmak için kalkarken bıçağı da elime alıyorum. bu yarrağın sağı solu belli olmuyor zaten.

sinirden patlayacağım.

bi' de arkamdan geliyor. gerçekten öldüreceğim bunu şimdi tek yumrukta.

"otur, bak yemin ederim ben dalga geçmiyorum. döndüğümde yerinden kıpırdamış olursan deşerim seni."

"tamam, tamam. sakin ol."

ellerini kaldırıp oturduğu yere biraz daha yerleşiyor.

ne garip bir akşam bu.

ki erken konuşmuşum. daha çok macera varmış...

kapı deliğinden bakınca görmeyi en son isteyeceğim iki yüzü fark ediyorum.

doğru ya, macau'ya 'güvendeyim' mesajı atmamıştım. iyi de mesajlaşalı daha 20 dakika falan anca olmuştu.

hadi macau geldi, onu anlarım. thankun ne arıyor burada, niye her yerden çıkıyor?

kapıyı açar açmaz thankun ilk başta telaşla bana sarılıyor sonra koşa koşa içeri giriyor. macau da peşinden onu tutmak için koşuyor.

"napıyorsunuz?!"

yavaş adımlarla peşlerinden gidiyorum. salona vardığımda thankun'un kim'in yakasından tutup sarstığı, macau'nun da onları ayırmaya çalıştığı bir manzara ile karşılaşıyorum. etraftaki dağınıklık da ayrı bir hava katıyor rönesans tablosuna.

"thankun abi bırak, vallahi değmez kardeş katili olmaya. oğlum yardım etsene."

"tamam thankun abi, bırak şu konyalıyı."

araya ben girince bırakıyor bu sefer.

"tamam oturun arkadaşlar. ben bu kadar tepki vermemiştim. üstüne, siz buraya nasıl ve neden geldiniz tam olarak?"

"thankun abi telefonumu karıştırdığı için."

"biricik porchay'ıma bir şey oldu diye korktuğum için tabii ki."

"gerçi ben de korktum bir an bana bir şey olacak diye de... olay sadece birilerinin olmayan mizah anlayışından ibaretmiş."

kim'e attığım imalı bakışlar ile söylüyorum bunu.

"ya abartmayın artık şu olayı, oldu bitti işte. gidiyorum ben."

"siktir git, çıkarken de kapıyı güm diye kapatma."

"gitmiyorum."

istediği tepkiyi ve ilgiyi alamayınca yerine geri oturuyor. artık ortama ölüm sessizliği hakim.

şaka gibi bir akşam.

"n'apıyoruz şimdi?"

macau sonunda sessizliği kırıyor dayanamayıp.

"ne demek ne yapıyoruz?

"geldik bu kadar,  bir şeyler yapalım madem."

"yapmıyoruz bu akşam bir şey falan, hepiniz nereye giderseniz gidiyosunuz."

hepsini kapı dışarı edip kendimi koltuğa atıyorum tekrardan.

ne kadar da konyalı bir akşam.

-

yarısından fazlasını kaydetmediğim için yanlışlıkla silmiş oldum sonra eve geldim tekrar yazdım.
hatalar vardır sonra düzeltirim fena hastayım bu aralar

a spring in his steps, kimchayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin