16; now decide

680 66 53
                                    


"Görüşürüz, benden bu kadar."

16

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

16. Bölüm

Yıkılmamaya çalıştım karşısında. Zorlukla yutkunup cevapladım onu. Bu sefer vazgeçmeye niyetim yoktu sözlerimden.

"Madem hayatında yerim yok o zaman şimdi karar ver Lee Minho, tüm hayatın mı ben mi?" Sesimin titremesine engel olmaya çalışırken gözlerim onun gözlerine sabitti. Şaşkınlıkla bakıyordu bana.

Sonra aniden telefonu çaldı. Cebinden hızlıca telefonunu çıkarıp konuştuğunda bir şey olduğunu anlamıştım. Gözleri korkuyla büyümüş ve ayağa kalkıp yok olmuştu.

Kim için bırakmıştı beni acaba? Ya da ne için? Ben ağlamak istemedikçe hayat karşıma ağlamak için neden sunuyordu, bıkmıştım bundan. 

Bıkmıştım ağlamaktan, bıkmıştım onun için ağlamaktan. En azından birkaç kelime söyleyebilirdi gitmeden önce. 

Benim tüm cesaretimi toplayıp ona söylediğim cümlelere karşılık onun yaptığı şeyler buydu. Haklıydı, beni çok aşağılık seviyordu. Tabii seviyorsa...

Belki de Jiyeon haklıydı. Sadece yaralarını saracak kızlar arıyordu etrafında. Onları bırakırkenki yalanı da belliydi. Ben Yujin'i çok seviyorum.

Banktan kalkıp yavaşça deniz kenarında yürümeye başladım. Uzun elbisemin eteği oldukça hafif esen sıcak havayla sallanıyor, kulaklıkla dinlediğim müziği sessizce mırıldanıyordum.

İçten içe hala onu düşünmeyi istesem de artık bunu bırakmam gerektiğini biliyordum. Zorla kimseye sahip olamazdım, zorla kimsenin olamazdım.

O beni bırakmıştı ve şimdi de benimle oynuyordu belki de. Belki de ağlamasının nedeninin benimle alakası bile yoktu. 

Belki de başka bir şeyler yıkmıştı onu, ben değil. Belki de sadece benim içindi bütün bunlar. Bilmiyordum, bilmeme izin vermiyordu. 

Eskiden hep geride kalan kişi ben olurken şimdi bazen ondan daha cesur davranıyordum ama o beni sorumlarımla ve ihtimallerimle başbaşa bırakıyordu.

Hayatımı içten içe mahvediyordu, bunu istemiyordum ama olan buydu engel olamıyordum. Bazen sadece bırakmak istiyordum her şeyi. Onu, okulu, kafamdaki sesleri, insanların yalanlarını ve çok değerli sandıkları düşüncelerini.

Hepsini bırakıp gitmek istiyordum tek başıma kalacağım bir adaya. Ya da beni yargılamayacak tanımadığım insanlarla dolu bir yalnız tatile. Sadece deniz sesi, gün ışığı ve mutlu gülüşlerin doldurduğu küçük bir yer.

Yine hayallerimde yaşıyordum. Ama hayallerimde bile gösteriyordu kendini. Ben ne olacağım diyor, sonra tekrar ona dönüyorum. Ben her zaman ona dönüyorum.

Bunların olmasını istemiyorum ama oluyor, diyorum ya engel olamıyorum. Yavaşça farklı bir bankın üzerine çöktüğümde yakınımda gitar çalan sokak müzisyenini görmemle yüzüme bir tebessüm yayıldı.

O çalıp söylerken yanında kendinden kısa bir kız oturuyor mırıldanmalarıyla ona eşlik ediyordu sanki. Gözleri birleştiğinde ikisi de gülümsüyordu. Birbirlerinin neyi olduklarını merak etmemle gözlerimi onların üzerinden ayırmadım. 

Şarkı bittiğinde alkışlar sadece genç çocuğu değil kızı da bulduğunda kızın yüzüne tatlı bir utangaçlık yayıldı. Selam verdikten sonra dinleyenlerine tekrar yerlerine oturdular ve utanmadan dudaklarını birleştirdiler.

Az önce tatlı tatlı şarkılarını söyleyen onlar değilmiş gibi birbirlerini tutkuyla öperken etraftan tek bir kınama sesi gelmiyor hatta bazılarının yüzüne memnun gülümsemeler yayılıyordu. Seul'un o aptal havasından kurtulduğum için mutluydum.

İkili yavaşça ayrıldıklarında bu sefer çocukla göz göze geldim. Saygıyla eğilip eşyalarını topladıktan sonra kolundaki kız arkadaşı ile ayrıldı. Benim gözlerim de tekrar denizi buldu. Ta ki o sesi duyana dek.

"Unnie, ben geldim." Hera'nın heyecanlı sesini duymamla yavaşça kafamı ona çevirdim. Artık her zaman kızarık olan gözlerime alışmış olacak ki yüzümün sefilliğine tepki göstermemişti. Benim solukluğumun aksine oldukça heyecanlıydı o.

"Seni kaldığınız yerde bulamayınca biraz yürüyüş yaptığını tahmin ettim, neyseki çok uzaklaşmamışsın da yakaladım seni." Yüzündeki gülümseme ışıl ışıl parlarken zorla tebessüm ettim.

"Hoşgeldin Hera." Daha da gülümseyip bana sıkıca sarıldı. Az da olsa onun sarılmasına karşılık verirken derin bir nefes aldım. Ertelemeyecektim daha fazla.

"Oysa ben seni çoktan geldin sanıyordum." Benden yavaşça ayrılırken yüzündeki parlak gülümsemeden eser kalmamıştı.

"Anlamadım." Alaycı bir şekilde güldüm. Hala yalanına devam ediyordu.

"Seni aradığım gün sizi gördüm, arayıp bana yalan söylememeni umut ettim. Ama senin de diğerlerinden bir farkın yokmuş. Hepiniz aslında çoktan tanışıyormuşsunuz. Bana güvenmemiş olsanız gerek." Cümlelerimi olabildiğince sakin döktüğümde dudağını ısırdı.

"Özür dilerim Yujin." Kafamı salladım, sen de özür dile ve bitsin. Harika, hadi hayatımıza devam edelim yakın arkadaşlar olarak. Birbirine yalan söyleyen iki arkadaş oluruz bundan sonra da.

"Aslında...sana söyleyecektik ama-" Dayanamayarak bağırdım sertçe.

"Ama ne?! Ama ne Hera?! Niye sakladınız benden?! Önemli bir şey bile değildi ama siz onu bile benden sakladınız!" Etraftakilerin bakışları beni bulurken ilk defa umursamadım, tek istediğim sinirimi kusmaktı.

"Minho siz ayrılınca öğrenmemen gerektiğini söyledi. Öncesinde de saklamamızın nedeni Minho'nun çevresiydi, bizimle arkadaş olduğunu öğrenseler onu rahat bırakmazlardı. Minho'nun arkadaşları gerçekten tehlikeli Yujin." Anlamayarak baktım.

"Senden ayrıldı çünkü onlar seni istemiyordu." Kalbime bir bıçak gibi saplanan sözcüklere karşılık ifadesizdim. Oysa şimdi ağlamaya başlamam gerekiyordu.

"Üzgünüm, çok üzgünüm. Seni onun eline bıraktığım için çok üzgünüm çünkü o hem seni hem kendini mahvetti. Bu onun suçu en başından sana yaklaşmamalıydı." Zorlukla yutkundum ama ağlamak gelmiyordu ilk defa içimden. Sadece onaylayarak kafamı salladım ve ayağa kalktım.

Arkamdan bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Bir anda tüm sesleri duymayı bırakmıştım sanki. Belki de buna üzerime doğru gelen arabanın korna sesi de dahildi.

Tek duyduğum şey Hera'nın arkamdan gelen çığlığıydı.

Decide Now! ★ Lee MinhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin