"Bu cehenneme, şeytan bile dayanamaz."ay ışığı sokağı | stefan zweig
;
2022
|taehyungKırıklıklara alışarak geçirmiştim bütün yaşları. Direnip kaçmaya çalışırken olan bir kol kırığıyla, sevdiğim çocuğa hediye ettiğim kalp kırığıyla ya da en ağrılısı olan bir annenin gözündeki hayal kırığıyla.
O kırıkların hepsini yerlerden toplayıp kendime batırmaya çalışmıştım. Yaşadıklarımı o kadar kendime layık görmüştüm ki isyan etmek, şikayette bulunmak aklıma bile gelmemişti.
Tuvallere değil de bacaklarıma resim çizince değişmişti hayatım.
Çocukluktan beri tek başıma kaldığım zamanlarda hayal kurardım, saatlerce. Öyle çok kaptırırdım ki kendimi kabullenmek istemezdim gerçekle hayalin arasındaki beni sinirlendiren o çizgiyi. Odamdan çıktıktan sonra kimsenin kimseyi gerçekten sevmediği o yemek masasına oturmak istemezdim. Kendi hayal dünyamda, adını bile bilmediğim tatlılarla dolu, gökkuşağının en tepesine kurulmuş bir masada olduğumu düşünmek daha az gerçekçi olsa da daha mutlu hissettirirdi.
"Gökkuşağının en tepesi de ne Taehyung?" denilebilir. Öyle şey mi olurmuş? Olurmuş işte. Jungkook saçlarımı okşadığında, bana sarıldığında, dizlerimi öptüğünde kendimi orada hissederdim. Evet derdim, evet Taehyung kimsenin gerçekten dokunamadığı artık insanların devletlerin bile yasakladığı o gökkuşağının en tepesindesin sen şu anda.
Geceleri gözlerimi yumduğumda yeni bir karanlığa esir olacağımı bildiğimden güneş doğana dek uyuyamazdım. Gözlerim acırdı uykusuzluktan ama sesler, nereden türediğini dahi bilmediğim düşünceler uyutmazdı. Kapatınca karanlık, açınca karanlık nefret ediyordum işte. Sabahlamak hiç de kutlanılası bir şey olmamıştı. Küçükken annem kızar diye uyuyor taklidi yaparken büyüyünce kendi kendimi azarlamıştım.
Rüyalarım yoktu, eğer ilaçlarla uyumuşsam hiç yoktu. Hayallerimden rüyalar oluştururdum. Jungkook'u her zaman kimsenin ona karışamayacağı kadar güçlü yapar ve asla açılmamasını tembihlediğim bir kapının önüne koyardım. O oradan ayrılmaz bütün bu hayaller içerisindeki karmaşadan çıkmadan önce en son ona uğrardım. Her şeyin güvende olduğundan, onun içeriye kimsenin girmesine izin vermediğinden emin olurdum.
Öyle ki karanlıktaki bu dünyanın esiri olmak istemezken kendi hayal dünyamın esiri olmuştum.
Beynimi susturmaya çalışarak, geçmişi bastırarak ve bir şeyleri unutarak yarım yamalak yaşadığım bu hayat bütün dengemi alt üst etmişti. Bir süre sonra gerçek hayata dönemeyecek duruma gelmiş, sabahları Jungkook okula giderken ben yemek yemeyi unutucak derecede yataktan çıkmadan hayal dünyamda dolaşıp durmuştum.
Tıpkı Omori gibi gerçek benliğimle iktidar için çatışır olmuştum.
Artık evden değil yataktan bile çıkmadığımı gören Jungkook verdiğim kilolarla yüzümdeki aptal mutluluğu birbirine bağdaştırmaya çalışmıştı. Onun yanındayken aslında hiç yanında olmadığımı anlamış ve iyice kafayı sıyırmamam için bir gün eve küçük gri bir kedi getirmişti. Tıpkı küçükken onunla tanışmama sebep olan kedimiz gibi.
Ben bu kedinin ihtiyaçları olduğunu fark etmeye başladığımda istediğim gibi yatakta takılamıyordum. Ya yemek yemediği için ölürse diye düşünüp onunla beraber yemek yemiş, kendini pislettiğinde hastalanmasın diye yıkamıştım. Bir süre sonraysa beni yatağımdan onunla oynamam için çıkararak yavaş yavaş gerçek hayata çekmişti.