-
2016Sınavlarına bir aydan az bir süre kaldığından Jungkook stresliydi. Taehyung onunla geleceğini söylemişti ve tüm yıl bunu düşünerek çalışmıştı. Bunun yanında Taehyung ise sürekli uyuyor odasından çıkmıyordu. Okulları artık olmadığından onu evden çıkarmak için bir bahanesi de yoktu.
Yeşil renkli postitlerine mor kalemle yazdığı onlarca notun arasından kalktı. Dün de bir önceki gün olduğu gibi onun odasının kapısına kadar gelmişti ama Taehyung ona kapıyı açmak istemediğini söyleyince geri dönmüştü.
Normal şartlarda Jungkook agresifleşip o kapıyı nasıl açacağını da açtırmasını da bilirdi ama evine geri dönerken Taehyung'un da onun peşinden geleceğini düşünmüştü, gelmemişti.
Bunu fark etmenin siniriyle daha da hızlandı. Odalara kedi gibi tırmanmak onun işiydi. Jungkook'un stili farklıydı. Üzerine siyah kapüşonlusunu geçirip evden çıktı. Yan bahçeye girerken etrafı inceledi.
Taehyung'un babasından sonra bu bahçe hiç eskisi kadar yeşil olmamıştı. Çiçeklerin hepsi geçen 3 yılda solmuş yokolmuştu. Uzamış otlar, artık kimsenin sallanmadığı hamak, üzeri çamur olmuş masa, şimdi içi boş olan eski kedievi.
O kedinin gittiği gün Taehyung'un suratını hatırlıyordu. İkisi 18 değil de 10 yaşındaydı. Taehyung'un kedisi de babası gibi hayattaydı.
Bir okul çıkışı Jungkook yine hem kendi hem Taehyung'un çantasını taşıyordu. Taehyung bir sürü konuşuyordu Jungkook ise o küçük ağızdan çıkan her cümleye dünyanın en komik şeyiymiş gibi gülüyordu.
Daha küçük bir çocuk da olsa onu evinin kapısının önüne kadar bırakmak istiyordu. Bahçeye girdiklerinde her zaman olması gereken bir şey olmamış, gri kedi ikisinin önüne koşarak gelmemişti. Beş yıllık kedileri, Taehyung'un günlerce yalvararak aldırdığı kedisi.
Bahçede şık elbiseleriyle oturan ve sanki güneş yalnızca onu aydınlatmak için doğuyormuş gibi davranan kadın artık kediye bakılmayacağını, gereksiz bir yükü evden gönderdiğini söylemişti. Ses tonu, çocuğuna karşı olan tavrı ve bakışları o kadar soğuktu ki. Acaba Taehyung ne kadar üşümüştü?
Jungkook'un ilk işi iki çantayı da kollarından bırakmak olmuştu. Daha büyük olsaydım belki o karanlık otoritenin karşısına dikilip en yakın arkadaşımı üzdüğü için hesap sorabilirdim diye düşünmüştü.
Bunu yapamayacağını bildiğinden kafasını Taehyung'a çevirip ona şimdi burada sarılmak istemişti. Taehyung ise bu isteği üç dört kat fazla hissetmesine rağmen yandan annesine bakınca geri adım attı. O etraftayken bir başkasıyla temas etmesi çok daha zordu. İğrenirmiş gibi bakmasını istemedi. Gözleri dolu dolu olan Taehyung Jungkook'u orada bırakıp yerdeki çantasını alarak eve girmişti. Tek kelime söylemeden.
On yaşındaki çocuk değer verdiği bir şeyi kaybettiğinde ağlar veya isyan ederdi. Taehyungsa sadece korkmuştu. Kedisi ve kendisi için. Acaba annesinin gözünde o da kedisinden farksız mıydı?
Şimdi o boş kedievi Jungkook'u üzen bir anı olmaktan çok sinirlendiriyordu.
Kim takardı annesini? Sevdiği çocuğun neşesini de ruhunu da sömürmekten başka ne yapmıştı ki? Taehyung özgürleşsin istiyordu. Yeniden bir sürü konuşsun, insanları umursamasın sadece kendisini öpsün istiyordu. İstemekle kalıyordu.
Siniri katlanırken Taehyung'un balkonunun altına gelmişti. Evleri aynıydı onun için kendi odasına tırmanmaktan farkı olmasa da demişti ya tırmanmak Taehyung'un işiydi. Gidip evin kapısını çaldı. Kapıyı umarım annesi açar da tüm öfkemi ona kusarım diye planladığı sırada kapıyı açan Jiminle Jungkook'un kaşları havalandı.