if you're obsessed with your yesterday
then you're destined to repeat it(eğer dünde takılı kaldıysan dünü
tekrar etmeye mahkumsun/şarkıdan
"Taehyung."
Kapının önündeki kişiyle vücudu kaskatı kesilen Taehyung'un uzun zamandır sakin ve nerdeyse huzurlu denebilecek zihni yine o çığlıkları atmaya başlamıştı.
Taehyung dibine çömelip açılmasını beklediği kapının önünde hatırladı kendini. Annesinin bıraktığı kızarıklığa sahip yanağını, itildiği için kolunu çarptığı çitlerin batmasını, akan kanı. Gözlerinde yaşlarla onu korumasını istediği abisi ve asla açılmayan kapı.
On yıl sonra kendi kapısının önündeydi. Tüm bu anılar son süratla kafasının içine sis misali dağılırken ne yapacağını bilemiyordu. Kulakları uğulduyorken gözleri açık olsa da sadece eski anılarını görüyordu. Karnına bir ağrı girdi, kusmak istedi.
O sıra kendi buz tutmuş ellerinin aksine daha sıcak bir elin tutuşuyla kafasını yana çevirdi. Çenesi kasılmış ama sinirinin kendisine olmadığını gösterircesine sevgi dolu gözlerle ona bakıyordu. Bir nevi 'Ben burdayım' diyordu.
O elini sıktı, Taehyung'un sisleri dağılmaya başladı. Dün dünde kalmıştı. Kendisi de tuttuğu eli sıktı. Yıllar önce kaçıp giderken gördüğü abisine tekrar kafasını çevirdi.
Kendi adını söylediğini hatırlayarak "Efendim." dedi. Sesinin beklediği kadar kırık çıkmaması tüm kırıklarını toplayıp yenileriyle değiştirmiş yanındaki adam sayesindeydi.
Abisi onun değiştiğini görebiliyordu son gördüğünde 15 16 yaşlarında ergenlikte bir çocukken şimdi serpilmiş, gözleri kararlı bakan, başını dik tutmaya özen gösteren güzel genç adamdı. "İçeri girebilir miyim?" diye sordu, kafasıyla evin içini gösterirken.
"Niye?" diye sordu daha sert bir ses. Gözleri Taehyung'un yanındaki sesin sahibine gitti.
Jungkook. Kardeşini arkasına bile bakmadan orada bırakırken tek güvendiği kişi bu çocuktu, tabii şimdi bir çocuk demek zor olurdu. Bir eli Taehyung'un elindeyken sıktığı diğer eli yüzünden kolundaki damarlar belli oluyordu, abisi içinden gerçekten de onun tam bir koruyucu gibi göründüğünü düşündü.
"Sizi bulmak zordu. Hem baya da uzun yoldan geldim. Sorun olmayacaksa oturup konuşmak istiyorum." dedi yeniden gülümseyerek. Gülümsemesi güzeldi Taehyung bunu en son ne zaman gördüğünü bile hatırlamıyordu, abisi hep babası gibi gülüyordu.
Jungkook'a kalsa kapıyı suratına kapatır ve mutfaktaki pankekleri yemeye geri dönmek için Taehyung'u da sırtına alıp götürürdü. Ama kendisinin vermesi gereken bir karar olmadığını biliyordu bu yüzden gözlerini Taehyung'a çevirdi. Yüzünde karar verememiş ifade vardı. Zihninde neler kurmaya başladığını tahmin eden Jungkook bulunduğu duruma içinden küfür etti.
Taehyung da kapının önünden çekilerek adamı içeri buyur etmiş oldu.
Oturma odasına yönlendirmelerle geçen abisi üzerindeki siyah ceketin bir düğmesini açarak koltuğa oturdu. Siyah saçları, beyaz teni ve gülümseyen yüzüyle Taehyung için o hep en iyi versiyondu. Daha parlak, daha uzun, daha başarılı.
Jungkook sanki evlerindeki tanıdık yabancı bir anda Taehyung'u alıp kaçacakmış gibi elini onun beline götürmüş ve karşıdaki geniş koltuğa onun sayesinde yan yana oturmuşlardı.
