2022
|taehyung'danHoseok ile konuşmam öncekilere göre en zorlusuydu. Dün gece yaşananların tekrar yaşanmasından korkuyordum. Ağlamak istiyor ama Hoseok Jungkook'a 'benimle yine konuşmadı' demesin diye tutuyordum.
O bunu fark etmiş gibi bana istediğim kadar alan tanımıştı. Bu eve ait olmayan birinin karşısında oturmak, kafamı kaldırdığımda bir şeyleri çözmeye çalışan bakışlarıyla karşılaşmak konuşmamızı hiç iyi yönde etkilemiyordu. Bu yüzden olabildiğince en uzak köşeye gidiyor yüzüne bakmadan, tırnaklarımın yanındaki derileri soyarak konuşuyordum.
Hoseok bir şeyler sorduğunda konuyu düne getirmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Jungkook'un benim hakkımda düşündüğünün aksine saf değildim. Saflığımı Jungkook'a ve diğer herkese yıllardır yalanlar söylerek kaybetmiştim. Şimdi karşımdaki doktora yaptığım gibi.
Yaptığım şey doğru muydu bilmiyordum. Doğruları söylemediğimi anladığı için mi bana böyle bakıyordu? Bir uzmana yalan söylerken aklım neredeydi ki? Ağzımı açtığımda çok çekiniyordum, ya aklımdakilerden kendimi tutamayıp daha fazlasını anlatırsam diye. Bana kalırsa gömülen şeyler gömüldükleri yerde kalmalıydılar.
Hoseok'a bunu söylediğimde "Onlar hiç gömülmemiş ki Taehyung. Hepsi seninle beraber uyuyor, yemek yiyor, duş alıyor." demişti. Ona inanmak istemiyordum. Eğer inanırsam tedaviyi de kabul etmem gerekecekti. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Jungkook'un da dahil olmasından korkuyordum. Öğrenince gider miydi? Ya da benim gibi kusar, üzülür müydü? Ne gitmesini ne de üzülmesini istiyordum.
Hem nasıl olur da Hoseok dahi olsa hala arkadaşlarını evimize sokmaya cesaret edebiliyordu. Arkadaşlarına neye dayanarak bu kadar çok güveniyordu. Yine sinirlenmiştim işte ona.
Ne kadar fazla şeyi aynı anda düşünüp kendime eziyet ediyordum. Komodinin içinden bir hap kutusu çıkardım, beynimi biraz da olsa sakinleştirmesi adına. Çünkü kafamın içindeki birbirinden bağımsız temalara sahip seslerden dolayı çığlık atmak istiyordum.
Ağlayarak Jungkook'u eve çağırdığım gece tek istediğim bana sarılıp özür dilemeseydi. Tıpkı benim onun boynuna atlayıp yaptığım gibi. Ama yapmadı. Hatta suratıma bile düzgünce bakmadı.
Kollarıma, bacaklarıma baktı. Gidip ilaç kutularıma baktı. Sonra Yuriyi dahi kontrol etmeden benimle beraber uzandı. Evet dedim şimdi konuşacak ama konuşmadı. Benim uyumamı bekleyip kalkmıştı. Uyuma taklidi yapıp bir şeyler söylemesini beklerken fark etmiştim bunu.
Oysa konuşacaktık. Benden özür dileyecekti. Sonra ben onun saçlarını sevecektim. Ama mesajlarında dediği gibi yapmıştı. Donuk suratıyla ağzını dahi açmamış sabah ise dün geceki bütün kıyameti toplayıp temizleyerek yok olmuştu.
Sadece çıkmadan önce şapkasını takarken "Korkma ve nefes al." demişti. Dört kelime de yeterliydi değil mi?
Akşam gelecek misin diye soramadım ya da boynuna atlayıp biraz daha geç gitsin diye uğraşamadım. O gittikten sonra ona mesajlar dahi atamadım. Çünkü arkadaşı ile konuşmamak için onu oyaladığımı düşünmesini istemiyordum.
Şimdiyse doktorun birkaç saat önce çıktığı evde dün gece derimi kazırcasına yaptığım banyodan dolayı kızarmış ve soyulmuş vücuduma krem sürüyordum. Ama hiç sırtıma yetişemiyordum.
Acaba Jungkook beni böyle de beğenir miydi? Küçükken sürekli güzel olduğumu söyler saçlarımı severdi. Şimdi de o tekrar sevsin diye banyonun her tarafını batırarak renk renk boyadığım saçlarıma çok az dokunuyordu.