"Herkes dövüşebilir ama çok az kişi boks yapar."
Bu sözü okuduğumda aklıma ilk gelen Barut hocanın kurduğu takımdı. Genç Yumruklar projesi ile birçok takım karşı karşıya gelecekti. Orada beşli gibi birçok kişi olacaktı. Kim kazanacaktı? Onlar beşlinin aksine boksör müydü? Ya da beşli onların karşısında boksör olabilir miydi? Bilmiyorum. Sadece düşünüyorum.
Sabahları deli gibi ders çalışıyorum. Geceleri geç saatlere kadar boks hakkında araştırma yapıyorum. Onların birer boksör olup olamayacaklarını anlamaya çalışıyorum.
Dünyada birçok boksör vardı. Bunlardan bazıları adını tarihe altın harflerle yazdırmıştı. En bilindik olanı Muhammed Ali'ydi. Ama iyi bir boks maçı izleyicisine 'boks' dendiğinde aklına ilk önce Mike Tyson geliyormuş. 50 galibiyetinin 44'ünü rakibini nakavt ederek kazanmış. Ringin üstünde rakibi nakavt etmek gerçekten güçtür. Bunu ben bile biliyorum. Manny Pacquiao adını okumuştum. Son en iyi on boksörden biriymiş. Çıktığı 60 maçta ringden sadece 7 mağlubiyet ile ayrılmış; kazandığı 57 maçın, 38'ini nakavt ile kazanmış. İşte bu üç adamın ismini uzun bir süre unutamazdım.
Bir gece araştırmalarımı yaparken bir boks maçına denk gelmiştim. Birçok kez dövüş izlemiş olan ben bir boks maçı gördüğümde dövüşmenin ve boksun birbirinden tamamen farklı olduğunu anlamıştım. Onlar çok farklı bir boyuttaydı. Ringe hiç çıkmamıştım. Nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Ekranın karşısından izlerken bile onların çok başka bir dünyada yaşadıklarını görebiliyordum.
Dostum onlar ve benim aramda mesafeler metrelerle değil kilometrelerle ölçülebilir.
Boks neydi?
Günümüzde oldukça popüler olan bu sporun amacı neydi? Kazanmak mı? Seyirciye zevk vermek mi? Boks neydi? Şiddet miydi spor muydu? Ben bir izleyici olarak buna karar verebilecek biri değilim. Onların dünyasından uzakta büyüdüm. Onlar yumrukları ile konuşurken ben başımı kitaplarıma gömdüm. Barut hoca karşıma geçip antrenör yardımcısı olacağımı söylemeden önce bir tane bile boks maçı izlememiştim. Boksa dair hiçbir şey bilmiyordum.
Ama şimdi...
Bir şeyler değişiyordu. Ben değişiyordum. Onlara yardım ederken bir yandan da kendimi eğitiyordum. Her seferinde bilgi dağarcığıma yeni şeyler ekliyordum. Bana yardımı dokunmayacak şeyler mi bunlar bilmiyorum. Ama her konu hakkında biraz fikir sahibi olmak iyidir. Bunu biliyorum. Beşli boksör olmaya çalışırken ben de onlarla bir antrenör yardımcısına dönüşüyorum sanki.
"Alev," dedim yavaşça. "Nazı bırakıp kilonu söyler misin?" Alev kaşlarını çattı. "Aramızda kalacak mı?" dediğinde tek kaşımı kaldırdım.
"Barut hoca Genç Yumruklara az kaldığını söyledi Alev. Sıkletleriniz belirleyeceğiz."
"Hepimiz hafif sıklet değil miyiz?" dedi Alev dudaklarını büzerek. Başımı sağa sola salladım. "Biliyor musun bilmiyorum ama amatör boksta on iki sıklet var. Şimdi kilon?"
"Mesela?" Derin bir nefes aldım. Ajandamın ilk sayfalarını açtım. Sıkletleri yazdığım sayfayı buldum. "48 kilodan 51 kiloya kadar hafif sıklet, 51 kilodan 54 kiloya kadar sinek sıklet, 54 kilodan 57 kiloya kadar horoz sıklet, 57 kilodan 60 kiloya kadar tüy sıklet, 60 kilodan 64 kiloya kadar yine hafif sıklet, 64 kilodan 69 kiloya kadar hafif welter (orta) sıklet-"
"Ay tamam, en çok sen biliyorsun! Onu bunu bırak da Barut'un sıkleti ne?" dedi Alev. Gözlerimi devirdim. "Barut hoca belli etmiyor olabilir ama yüz sekiz kilo. Doksan bir kilonun üstü süper ağır sıklet sayılıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatsızlar
Teen FictionBu hayatta herkesin bir amacı vardır. O amaca ulaşabilmek için belli bir yolda yürür insan. O yolun tüm zorluklarına, yolun sonundaki amacı için katlanır, engellere göğüs gerer. Çalışır, çabalar. Her şey amacı içindir. Ve bir de bunun tam ters...