Bölüm XXI: Özür

25 6 0
                                    

"Bir şey mi oldu Jace?" dedim ifadesizce.

"Loura kayıp."

"Sanırım derse gitmeyeceksin." Yüzüme hayal kırıklığına uğramış gibi baktı.

"Şu an düşündüğün şey ders olamaz." Tabii değildi. Umurunda bile olmadığım, aylarca birbirimizi görmediğimiz, neredeyse artık arkadaşım bile sayılmayan canım arkadaşım Loura'yı arayacaktım.

"Gitmeyeceksen benim de gitmemin bir anlamı yok. Kamp müdürünün haberi var mı?"

"Evet var. Avcılar onu ormanda arıyor. Senin yanına gelmiş olabilir diye düşündüm." Ah, oldukça harika bir haberdi. Arkadaşım kayboluyor, haber vermeye dahi tenezzül edilmiyor. Bir de yüzsüzce benim yanıma gelme olasılığı kontrol ediliyor. Benden bu kadar uzaklaşmaları oldukça kırıcı olmaya başladı.

"Öyleyse avcılar onu bulur. Başka bir şey var mı?"

"Arkadaşın kayboluyor ve tepkin bu mu yani?" Tamamen Jace'e döndüm.

"Tam olarak ne bekliyorsun benden? Laura'yla haftalardır ne görüştüm ne de konuştum. Üstelik beni olaylardan uzaklaştıran da yine sizsiniz. Dün geceden beri kayıp olan birini aramaya koyulmam için oldukça geç oldu. Yardım etmemi bekliyorsan bunun için birkaç saat geç kaldın. Üstelik sadece sen büyük bir tepki vermemi bekliyorsun diye böyle bir şey yapamam. Git ve ne yapmak istiyorsan yap. Yeterince sıkıldım çocuksu tavırlarınızdan." Deyip ormana doğru yöneldim. Hiçbir şey söylememişti. Sadece şaşırmış görünüyordu. Çocuksu davranan ben miyim onlar mı bilmiyorum.

Üstelik Laura hangi cehenneme gidecekti ki? Nerede olabileceğini tahmin edemiyordum bile. Yalnızca ormandaki herhangi bir çukura düşmüş olabileceğini tahmin ediyordum. Çukura düştüyse bile avcılar daha kolay bulabilirdi. Sonuçta tüm bu alanın ayrıntılı haritasına sahiplerdi.

Kaçırılmış olma ihtimali var mıydı? Emin değilim. Sonuçta ondan daha güçlü birçok şifacı vardı. Başka bir neden... Oh, Kraliçe onun Prens'le olan ilişkisini öğrenmiş olabilir miydi? Öyleyse Prens'i de çağırması gerekirdi.

Ormanda Loura'yı arıyordum fakat zaten ormanda onu avcılar arıyordu. Bu işi ehline bırakmam daha mantıklıydı. Ormandan çıkıp ağaç evlerin sırayla dizildiği açıklığa yöneldim. Kendi ağaç evime gelip merdivenlerden yukarı tırmanmaya başladım. Nedense Loura'nın kayıp oluşu pek endişelendirmemişti. Kapımın hafif aralık olduğunu gördüğümde içeri girerken temkinli olmaya karar verdim.

Koltuğumda rahat bir şekilde bacak bacak üstüne atarak oturmuştu. Mavi üniformasının içinde oldukça zarif görünen kıvrımlı vücudu ortaya çıkmıştı. Kahverengi dalgalı saçları sıkı bir şekilde atkuyruğu toplanmıştı. Gülümseyerek bana bakıyordu. Ölü gibi bakan gözleri dışında tüm geceyi dışarda geçirdiğine dair tek bir belirti taşımıyordu.

Nedense gülümsemesi oldukça samimiyetsiz geliyordu. Loura maskesi takmış bir yabancıydı sanki karşımdaki.

"Günün erken saatlerinde dışarda olabileceğin aklıma gelmemişti. Umarım içeri girmeme kızmamışsındır." Derin bir nefes verdim.

"Dışarıda Avcılar seni arıyorken sen buradasın. Prens Asher ve Jace'i yersiz endişelendirmişsin anlaşılan." Dedim kapıyı kapatıp banyoya giderken. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra yanına gittim.

"Peki ya sen, sen endişelenmedin mi?" derken oldukça meraklı görünüyordu. Öyle ki ölü gözlerine bile canlılık gelmişti.

"İlgi bağımlısı bir sürtük olmasaydın ya da arkadaşlığımızı sürdürmeye çalışsaydın senin için endişelenirdim." Sesim oldukça düz ve soğuk çıkmıştı.

Aradia LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin