Ateşim yükselmişti ve titrek nefesler alıyordum. Karnımda duran zambağa baktım. Kızarmıştı ve yanıyordu. Ya gerçekten kontrolü kaybedersem. Vücudum yok olana kadar yanacak mı? Zambağı çıkarmamalıyım. En azından bedenimi kontrol edemez.
Eğer kendimi kaybedeceğimi düşünürsem kaybederim. Bunu düşünmekten vazgeçmeliyim.
Telefona baktım. Ne zamandan beri çalıyordu? Lucas amca arıyordu.
"Sen iyi misin?" Bunu derken bileğindeki kırmızı zambak işaretini gösteriyordu. Nasıl yapmışlardı bilmiyorum ancak lanet tutucuyu ona bağlamışlardı. Yani kontrolden çıkarsam Lucas amcam uykuda bile olsa bilecekti.
"Evet, teşekkür ederim. Biraz ateşim çıktı o kadar."
"Hastaneye uğra istersen. Çok yüksek. 40 derece görünüyor."
"Tamam." Telefonu kapattı.
Kraliçe gerçekten benden nefret ediyor olmalı. Ciğerlerim acıyordu. Banyoya gidip belimdeki zambağı lavaboya koydum. Soğuk suyla pamuk ıslatıp zambağın geldiği yere koydum. Yüzümü yıkayıp hastaneye doğru gittim.
Hastanede gerekli testler yapıldı ve hiçbir farklılık görülmedi. Lânet tutucuyu tekrar takmıştım.
"Eskisiyle farklı olan bir şey olmalı. Bunu gözlemlemeliyiz. Aida, akşam lütfen tekrar gel. Laboratuvarda seni bekleyeceğim."
"Derse geç kaldım. Gitmeme gerek yok. Şimdi yapabiliriz."
"Pekâlâ, hazırlan. Uyumaya çalış." Perdeleri çekiştirdi ve yatağı yanıcı şeylerden uzaklaştırdı. Sandalyesine oturdu ve sadece nefes sesi geliyordu. Yavaşça uykuya daldım.
Her yer karanlıktı. Fısıltılar geliyordu. Aynı yerdeydim fakat öncekinden biraz daha aydınlıktı. Kafamı kaldırdığımda gökyüzünde kanlı bir ay gördüm. Garip bir yerdi burası. Etrafıma baktığımda zincirli kadını tekrar gördüm.
"Sana artık çok daha yakınım." Josephine'i hiç görmemiştim. Şimdiye kadar. "Zambak seni zayıflattı. İstediğim her an sana dokunabilirim." Gülümsüyordu yine. Korkuyordum. Yine kontrolü yitirecek miyim? Geri geri gidiyordum. Üstünde gördüğüm zincirler yoktu. Düştüm. Kalkmaya çalışırken zincirlerin artık bende olduğunu fark ettim. O kadar ağırdı ki yerimden kalkamadım. Bana doğru geliyordu. "Beni durduramazsın. Ben aklının içindeyim. Ben, senim."
Gözlerimi açtığımda yatağa düştüm. Vücudumda keskin bir ağrı ve yanma vardı. Hareket edemiyordum. Hiç bir şey yapamıyordum. Gözlerimden akan yaşlara da engel olamıyordum.
Ölmeyi hak ediyorum. Hapsedilmeyi de öyle. Çok güçsüzüm. Lânet olsun...
Lucas amca burnuma tampon yapıyor, durmayan kan bir süre sonra gözlerimden çıkıyordu. Her yer artık kıpkırmızı ve buğuluydu.
***
Bir ay sonra zombi gibi etrafta dolaşır olmuştum. Dersleri asmak zorunda kalıyordum ve bu beni zor duruma düşürüyordu.
Acaba onunla savaşsam kazanabilir miyim? Bu böyle devam edemezdi. Bir yolu olmalı. Ya o kazanırsa... Bedenimi ele geçirebilir mi?
Sarsılıyordum. Laura beni omuzlarımdan tutup sallıyordu. "Hey, yine kendinde değilsin. Her zaman böyle değildin, öyle değil mi?" Ders başlamadan önce amfide boş boş otururken yine düşüncellere dalmıştım anlaşılan.
"Aslında ailemi biraz özlüyorum, anlarsın ya." Bir yalan bulmuştum ama ailem yoktu ki! Umarım bu açığa çıkmaz.
"Tabii anlarım. Babanla olan sorunları takmamaya çalış. Bazen bizi anlamayabiliyorlar." Dediğinde ona baktım. Ona Aida'nın babasıyla olan sorunlarından bahsetmemiştim. "Nereden duyduğumu sorma lütfen. Kuşlar gelip fısıldadı." O kuşlar Laura ile benim aramda şunu ifade ediyordu: Bazı meraklı dedikoducular. Ancak bu birileri bizi duyarsa diye aldığımız bir önlemdi. İnsanlar yalnızca Prensesler ve Prensler hakkında dedikodu yapmıyordu. Soylular, koruyucular ve onların aileleri hakkında da dedikodu yapıyorlardı. "Bugün seninle alışverişe gidelim mi? Hem bir şeyler de içeriz." Laura iyi biriydi. Ondan derslerimde yardımcı olmasını isteyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aradia Laneti
FantasyŞeytan Aradia, dünyaya indiğinde henüz ne büyü vardı ne de sihir. İnsanlık elementleri kontrol ediyor ve bununla gurur duyuyordu. Yalnız bir gurup vardı ki ne element kullanıyor ne de şifa yapabiliyordu. Aradia onlara büyüyü ve sihri öğretti. Elemen...