Bölüm XXV: Sakin Ol ve Derin Bir Nefes Al!

15 5 0
                                    

Zamanında kurtulabilseydim bu darbeden her şey benim için daha kolay olabilirdi. Ancak yine de Timur sayesinde hayati organlarıma gelmemişti. Yenilgiyi kabullenemeyen Lily bir hışımla hançerini çekip bana saldırdı. Timur bunu fark edip engellemeye çalıştı. Lakin o da benim gibi geç kalmıştı. Sağ bacağımdaki derin kesik bana oldukça güç kaybettirmişti. Kan hiç durmuyordu. Loura ise tedaviyi reddetmişti. Formamın omzundan sarkan bir metrelik kumaşı yırtıp bacağımı sardım. Asher'ın yakarışlarını duyuyordum. Kendime gelip onu durdurmalıydım. Kemerime yerleştirdiğim ağrı kesiciyi içtim. Diğer takımlarla müttefik olmadığımızdan yardım etmeleri kesinlikle yasaktı ki diskalifiye olabilirdik. Su ve Işık takımını götürmek için geldiklerinde görevliler de acıyarak bakıyorlardı. Güvenerek takımıma aldığım kişi beni iyileştirmek için çabalamamıştı bile.

Gitmeden önce Timur gözlerimin içine baktı ve "Dikkatli ol Aida. Sana güveniyorum." dedi.

"Beni izle Timur. Hislerinde yanılmadığını sana göstereceğim." deyip gülümsemeye çalıştım. Önce bacağıma daha sonra yüzüme bakıp beni onayladı.

Birkaç dakika sonra ayağa kalkmaya çalıştım ancak bu başarısız bir girişimdi. Kristalden bir asa yapıp ondan destek alarak kalktım. Asher bana yardım etmek için sağ tarafıma geçip kolumdan tuttu.

"Prens Asher, lütfen benim için kendinizi yormayın. Aptal bir şifacıya birini iyileştirmek için dil dökmek anlamsızdır. Bırakın kendi çayırında otlansın." Artık benden tamamen nefret ediyordu, bunu bakışlarından anlayabiliyordum.

Tek ayağımın üzerine ağırlığımı verip kolumdaki haritayı açtım. "Güneyde yerleşim yerleri var. Kalan takımlar orada. Bizim de buluşmamız gereken bir takım var."

"Sen bu haldeyken oraya nasıl gideceğiz? Biraz dinlenmen gerekmiyor mu?" Asher oldukça endişeli görünüyordu. Endişelenmekte haklıydı çünkü sağ bacağım kendi kanıma bulanmıştı.

"Ben iyiyim Prensim. Beni düşündüğünüz için minnettarım. Ancak daha iyi olmam için ilerlemem gerekiyor. Umarım bu bencilliğimi affedebilirsiniz."

"Peki, sen nasıl iyi olacaksan öyle olsun. Yürümende yardımcı olacağım." Jace durumu biraz anlamış olmalıydı. Jace kolumu omuzuna atıp belimden tuttu. Biraz da olsa kolaylaşmıştı. Laura'nın yanından geçerken durdum.

"Şimdiden uyarayım; Prens Asher ya da Jace yaralandığında da aynı şeyi yaparsan yaşamak için hiçbir sebebinin kalmadığını varsayacağım. Ayağını denk al. Seni buraya çayırda yuvarlanıp keyfine bakman için getirmedim. Ve ayrıca ağzından bize yardımcı olmayacak herhangi bir şey çıkarsa dilini koparırım. Sen bir şifacısın tabii ki iyileştirirsin ama acısını hayatın boyunca unutamazsın."

"Sen ne..."

"Şşşşş! Çeneni kapalı tut." Tekrar gideceğimiz yöne döndüm. "Gidelim." Laura'dan biraz uzaklaştıktan sonra Jace kendini tutamayarak konuştu.

"Sence de bu biraz kaba değil miydi?"

"Normalde bu kadar kaba değilim, bilirsin. Ama biraz gözünü korkutmak iyi olur diye düşündüm. Yani, diğer takımlara gitseydi belki ayakkabı bile parlattırırlardı. Sırf onu korumak için buraya getirdim diye bana bu şekilde davranması aptallık. Laura sınıf birincisi olduğundan benden sonra beş takım onu yazmış biliyor muydun? Yani ben onu takımıma seçmesem göreceği muameleden daha iyi muamele görüyor şu an. Bir de benim gördüğüm muameleye bak." Bacağımdaki acıya git gide alışıyor gibiydim ancak kan durmuyordu bir türlü. Azaltabildiğim kadar azalmıştım ancak yine de kanıyordu. Yaranın olduğu kısmı kristalle sıkı bir şekilde kapladım. Tamamen kristalleşip yarayı tamamen iyileştirebilirdim ancak bu yalnızca kraliyet ailesinde nadir kişilerde görüldüğünden kimliğim açığa çıkabilirdi.

Bu gün gördüğüm tek şey nankörlüktü resmen.

"Şimdi şu buluşmamız gereken takımın yanına gidiyoruz sanırım." Sol kolumdaki haritadan tekrar kontrol ettim. Etrafımız temizdi.

"Tebrik ederim. Müttefikimiz şu an başka bir takımla savaşıyor. Muhtemelen biz gidene kadar bitirmiş olurlar. Bitmezse de sorun değil. Bir şekilde hallederiz." İlerlemeye devam ediyorduk ancak nehirde gördüğüm sanrıya benzer sanrılar görüyordum. Bilincim iç ve dış dünya arasında gidip geliyordu. Çok kan kaybetmiş olmalıydım. Jace bazen beni kucağına alıyor onu çok yormak istemediğimden bir süre sonra iniyordum. Ağaçların sıklaştığı bölgede biraz mola verdiğimizde bir süre iç dünyada kaldım. Josephane beni o kadar zorluyordu ki sinirlerime zar zor hâkim oluyordum. Bilincim allak bullak olmuştu. Sürekli görünen sanrılar baş döndürücü hale gelmişti artık.

Asher matarasından bana su içirmeye çalışıyordu. Bileğinden kavrayıp onu durdurdum. "Siz içmelisiniz Prensim."

"Ben içtim Aida, üstelik şu an zor durumda olan sensin. Beni düşünmeyi bırak." dedi öfkeyle. Kemerimden birkaç ağrı kesici daha çıkarıp ağzıma doldurdum ve bana su içirmesine izin verdim.

"Jace, haritadan etrafımızda birileri var mı diye bakar mısın?" dediğimde haritayı yansıtıp bana da gösterdi.

"Etrafta kimse yok gibi görünüyor. Dinlenmeniz bittiyse yola devam edelim." dediğinde onu onaylayıp kalkmama yardım etmesi için elinden tuttum.

***

Terk edilmiş gri binaların bazı yerlerini sarmaşıklar kaplamıştı. Bulunduğumuz bölgede kimsecikler görünmüyordu. Oldukça sessizdi. Bir süre daha ilerledikten sonra karşımıza rütbesini belirleyemediğimiz yaklaşık on tane asker çıktı. Arkalarında da bir tane hava aracı vardı. "Sizin burada olmamanız gerekirdi." dedim. Hava aracından yüzünde maske olan biri çıktı.

"Sonunda geldiniz. Biz de sizi bekliyorduk, Aida Black. Ya da şey mi demeliydim..."

"Aida Black yeterli. Niçin buradasınız?"

"Ne yazık ki sınavınızın bitmesini beklemek zorundayım. Yüklerinizden kurtulmanız için." Diğerlerinden bahsediyordu. Doğrusu ne diyeceğini oldukça merak ediyordum.

"Hiç dostane bir tavır sergilemiyorsunuz. Sizi uyarayım, düşmanım olmak istemezsiniz."

"Emin olun sizin düşmanınız değiliz. Yalnızca size bir teklif sunmak ve sizi tarafımıza çekmek için buradayız." Gözüm bir anlığına kolumdaki cihaza kaydı. Ekran tamamen gitmişti.

"Teklifiniz size kalabilir. İlgilenmiyorum." dediğimde maskenin altından boğuk bir kahkaha yükseldi.

"Öyleyse ben de sizi uyarayım, bizimle düşman olmak istemezsiniz." Askerler ellerindeki silahları bize doğru yönelttiler.

Toparlanıp Jace'den uzaklaştım. Derin bir nefes aldım. Sol tarafımda kalan sokağa kadar kristal duvar yaptım. "Gidip saklanın. Bu ailevi bir sorun."

Aradia LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin