9' beni renklerinle boya

199 23 10
                                    

"Lihua sevgilinle geleceğini söylemişti."

Yibo bakışlarını sarı lüks ışıklarla aydınlatılmış salondan çekip yanında sanki kraliyet ailesinin verdiği lüks bir baloya katılmış gibi giyinen eski eşine baktı. Elindeki kristal bardaktan yudumladığı viski neredeyse bitmiş, kızının geçmiş doğum gününün kutlandığı salona ulaşan büyük merdivenlerin korkuluğuna yaslanıp kendini dedikodularla dolu kalabalıktan uzakta tutarken düşüncelere dalmıştı.

"Ah..." dedi viskine bakıp düşünmeye devam ederken. Chunhua hayatındaki her gelişmeyi bilmek zorunda değildi. Tam da Lihua'ya kavuşmayı başarmışken, duygusal çöküşlerini bahane ederek garip bir hamlede bulunma fırsatı vermek istemiyordu ona. Gülümseyerek yaslandığı korkuluktan doğrulup elini takım elbisesinin cebine soktu. "Acil bir işi çıktı. Zaten biz çoktan Lihua'nın doğum gününü kutlamıştık." Bakışlarını salonun ortasında dolaşan kızına çevirdi. Başındaki şeftali rengindeki çiçekler, annesinin onun için hazırlattığı altın sarısı elbiseye masal gibi bir his eklemişti.

"Evet..." dedi Chunhua onun bakışlarını takip ederek. "Başındaki tacı onun hediye ettiğini söyledi ve çıkarmak istemedi."

"Öyleyse..." dedi Yibo konuyu uzatmamak için, "Kızımın yanına gidiyorum."

Vedalaştıktan sonra kendini istemeye istemeye kalabalığın içine atarak gülümsemeye zorladı. Lihua'ya nasıl söyleyecekti?

Lihua minik parmakları arasında tuttuğu hediyelik kurabiyelerden biri ile babasına yaklaşıp gülümsediğinde Yibo onun seviyesine yaklaşmak için çömeldi.

"Baba bunu Zhan-shu'ya götürür müsün?"

Kurabiyeyi eline alırken kızına hayır diyemeyeceği için başını sallamış ve dudaklarını aralamadan gülümsemişti. "Baban şimdi eve gidecek, iki gün sonra seni alacağım."

Lihua daha alışamadığı düzene sadece başını sallayarak yanıt verdi. Şimdi babasıyla eve dönmek istese de bugün doğum günü kutlandığı için gidemeyeceğini biliyordu. Pazartesi günü okuldan döndüğünde babasının onu alacağını biliyordu. Son kez sıkıca babasına sarılıp yanaklarını öptü. "Pazartesi günü geldiğimde Disney filmi izleyebilir miyiz?"

Yibo gülümseyerek kızının saçlarını okşadı. "Elbette."

——

Durgun bir hafta sonunun ardından hızlı başlayan bir pazartesi olmuştu. Üzerindeki kasveti atmış, gerginlikten kurtulmuş ve ferah hissediyordu. Olması gerektiği gibi olmuştu, önündeki yolu izlemekten başka bir şey yapmıyordu. Öğleden sonraya kadar onu fakültede görmemişti ancak şimdi, her zaman olduğu gibi, odasının karşısındaki kapıdan göreceğini biliyordu. Korkmuyor, aksine yüzleşmek ve kendine onu görmenin fikirlerine hiçbir etkisi olmayacağını kanıtlamak istiyordu.

Ancak beklediği şey gerçekleşmedi. Bu odaya taşındığından beri açık olan o kapıyı ilk kez kapalı görüyordu. İçeride önemli bir profesör olduğu zamanlar dışında Xiao Zhan'ın odasının kapısı asla kapanmazdı. İçeride olduğunu bilse de kapıya gereğinden fazla süre baktığını fark edip derin bir nefes alarak kendi odasına girdi ve kapıyı kapatıp masasına geçti.

"Kapıları kapatıyorsunuz." dedi Feng-ge sessizce mırıldanarak. Başını bilgisayarından bile kaldırmamıştı.

"Bitti."

"Ne bitti?" Karşısındaki adam işlerini bırakıp yalnızca bakışlarını ona çevirdiğinde Yibo sandalyesine oturup arkasına yaslandı. "Ayrıldık."

"Bugün Xiao Zhan'ın odasının bekar asistanlar arasında popüler olmasının sebebi anlaşıldı şimdi..."

Yibo duyduğu sözler üzerine başını kaldırıp bir anlığına kapıya baktı. Ardından çantasından kızının ona vermesini istediği kurabiyeyi çıkarıp masaya koydu. Kendisiyle konuşmak istemeyen ve hayatından bu kadar hızlı çıkabileceğini düşünen birine kurabiye vermek istemiyordu ancak bunu Lihua için yapmalıydı.

Şeftali Çiçekleri Sonbaharda da AçarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin