Korku ve öfke.
Günlerdir peşini bırakmayan iki lanet his. Korkuyordu çünkü normal birinin yaşayacağı şeyler yaşamıyor ve tehlikenin belirsizliği içinde savrulup duruyordu.
Öfkeliydi çünkü ne tür bir oyunun içinde olduğunu kestiremiyordu. Bu da dönüp dolaşıp sürekli aynı cevapsız kapıya çıkmasına neden oluyordu.
"Bir şeyler bulabildin mi?" dedi aceleyle. Minho telefonun diğer ucundan iç çekerken "Hayır, henüz değil. Kameralarla ilgili sıkıntı yaşıyoruz sürekli." demişti.
Dişlerini sıktı Hyunjin. "Siktiğimin kameraları." Öfkeyle solurken Minho ona sakin kalmasını söyleyip telefonu kapatmış ve bilgisayardaki işine geri dönmüştü.
Kendini koltuğa bırakıp ağrıyan başını elleri arasına aldı Hyunjin. İki gündür uğraştığı şeyler yüzünden uyumamıştı hiç.
O gece ne yapacağını bilemeyerek Chan'ın yanına gitmişti fakat tek kelime edemeden polisler gelmişti bile. Kim haber vermişti bilmiyordu ama bulursa çok fena canını yakacaktı.
Polisler ikisini de götürüp ifadelerini almışlar ve gece boyu orada kalmak zorunda kalmışlardı. Ha bir de o adamın öldüğünü söyleyip Chan'ın içeriden çıkmasının zor olacağını söylemişlerdi.
Neyse ki sitenin kamerası vardı da Chan'ın yapmadığı apaçık gözüküyordu. Asıl sorun tam burada başlıyordu işte, sadece sitenin kamerası kayıtta görünüyordu sokaktaki diğer kameralara ulaşamamışlar ve adama ne olduğunu bir türlü bulamamışlardı.
Sanki biri ya da birileri oyun oynuyordu onlara.
Minho'nun da birkaç yardımıyla Chan'ın serbest kalmasının ardından Hyunjin onu evine getirmişti.
Chan'ın ağır bir süreçten geçtiğinin farkındaydı. Sürekli sayıklayıp uyuyamadığı için ona sakinleştirici ilaç vermiş ve uyumasını sağlamıştı.
İç çekerek ayağa kalkıp yatak odasına ilerledi. Kapıyı yavaşça açıp uyuyan bedene bakarken kalbinin teklediğini hissetmiş titrek bir nefesle yatağa oturup ardından kollarını onun beline sarmıştı.
Burnunu boynuna sürtüp güzel kokusundan çekti içine. "Sana söz veriyorum," diye fısıldadı sonra. "Seni iyileştireceğim, bunları sana her kim yapıyorsa mahvedeceğim onu."
Sonra uyuyakaldı. Gözlerini geri açtığında Chan'ı yanında görememiş ve küfrederek odadan çıkmıştı. İçeriden gelen konuşma sesleriyle kaşlarını çattı.
Arkadaşları buradaydı. Minho onu önceden görmüş olsa da diğerleri hiç görmemişti onu. Chan'a olan garip bakışlarından da anlaşılıyordu her şey.
"Ne ara geldiniz siz?" dedi içeri geçip Chan'ın yanına otururken. "Öküz müsün?" Seungmin tek kaşını kaldırırken sordu. "Misafir olarak evine gelmişiz gördüğümüz muameleye bak."
Hyunjin bu tepkiyle şok içinde kalakalmıştı. "Ben şimdi ne dedim ya?" Changbin kaş göz işaretiyle bir şeyler anlatmaya çalıştığında Seungmin ona ters bir bakış atıp olduğu yere sinmesini sağlamış ve "Bizi ne zaman tanıştırmayı düşünüyordun?" diye sormuştu.
"Tanışmışsınız işte." Umursamazlıkla konuşurken Chan'a bir bakış atmıştı. Arkadaşlarına bakıyordu. Çalan zil herkesin irkilmesine sebep olurken Hyunjin kalkıp kapıyı açmaya gitti.
Karşısında gördüğü yüzler onu şaşırtsa da içeri buyur etmişti. Salona geri girerken ortamdaki gerginliği sezdi. Ayrıca düşünmeden edememişti. Bu sekizli nasıl bir anda bir araya gelmişti?
"İyi misin, hyung?" Konuşan Jeongin'di. Chan bu soruyla ona dönüp "İyiyim merak etmeyin." demişti. Tekrar oluşan sessizlikle Hyunjin "Sizi tanıştırayım." diyerek hepsini tek tek tanıştırmaya başlamıştı.
Nihayet tanışma faslı bittiğinde konu tekrar Chan'a gelmiş ve Jisung sıkıntıyla nefes verip konuşmuştu. "Sana aylar öncesinde bir gariplik olduğunu söylemiştik, hatırlıyor musun?"
Chan onu onaylayarak kafasını salladı. Devam etti Jisung. "Hâlâ devam ediyor, geçen gün barın gizli geçidinde yine bir ceset bulundu. Herhangi bir arabanın veya bir eşyanın üzerinde kan lekesi görmek artık normal bir durum gibi görülmeye başlandı."
Ekledi. "Ve yine çevrede bulunan güvelik kameraları bir şekilde imha ediliyor."
Minho sıkıntılı bir nefes verirken Chan ve Hyunjin göz göze geldi o an. Bakışlarını ilk kaçıran Chan olurken deminden beri konuşmayan Felix'in sesini duymuşlardı.
"Ne hakkında konuştuğunuzu bilmiyorum ama anlattıklarınıza göre biri sizinle oyun oynuyor."
Ortam bir anda sessizliğe büründü. Buna artık emin olmuşlardı, hele ki Jisung'un anlattığı şeylerden sonra anlamamak aptallık olurdu zaten.
Fakat kimdi bu ve neden oynuyordu onlarla?
Hyunjin ve Seungmin kahve yapmak için mutfağa geçerken Seungmin sürekli onu sıkıştırıp neler olduğunu anlatmasını söylüyordu ama Hyunjin her seferinde geçiştiriyordu.
"Asıl siz ne ayak?" diyip gözlerini kıstı. "Geldiğinizden beri dip dibesiniz o dingille."
Seungmin bakışlarını kaçırdı. Hyunjin o an anlamıştı. "Biz çıkıyoruz." cümlesini duyar duymaz hızla sarılmıştı arkadaşına. "Seni üzerse onu mahvederim biliyorsun."
Seungmin kıkırdadı. "Merak etme, nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda dünyanın en kibar kişisine dönüşüverdi."
Hyunjin gururla göğsünü kabarttı. "Aferin ona."
Hazır olan kahveleri de alıp içeri geçmişler ortada dönen muhabbete çabucak karışmışlardı. Kendisi nasıl hissediyordu bilmiyordu ama Chan'ın hem kendi arkadaşlarıyla hem de Hyunjin'in arkadaşlarıyla muhabbet edip gülmesi mutlu etmişti Hyunjin'i.
Bir saat sonra herkes dağılırken baş başa kalmışlardı sonunda. Hyunjin koltuğa otururken Chan ona dönüp ellerini kendi elleri arasına aldı. "Teşekkür ederim." dedi, devam etti. "Bunu herhangi bir şey için düşünebilirsin ama en çok da yanımda olduğun için."
Hyunjin onun bu masumluğuna gülümsemeden edemedi. Parmakları onun yüzüne çıkarken "Hayatım boyunca sadakat dışında hiçbir duyguyu hissedemedim." dediğini duydu.
"Fakat senin yanındayken kalbimin parçalara ayrıldığını ve o parçalarda dünyadaki tüm hislerin bir araya geldiğini hissediyorum."
Titrek bir nefes çekti içine. "Aşkın bir bağımlılık olduğunu görmüştüm bir kitapta. Hissettiğim aşk mı bilmiyorum ama sanırım sana gerçekten bağımlıyım."
Sonra sustu. Konuşamadı ikisi de. Geçen her saniyede kafesine sığmayan kalpler birbirleri için yaratıldığını anlamış gibi bağlandı kör bir düğümle.
Saniyeler içinde dudakları buluşurken Hyunjin susamış gibi öpüyordu. Chan'ın da ondan bir farkı yoktu.
"Benim kadar bağımlı olamazsın." dedi nefes nefese kızarık dudaklardan ayrılırken. Ardından kollarını ona sardı. Chan bu dediğine gülmüş ve Hyunjin'in sarılışına karşılık vermişti.
İkisinin de kalbi deli gibi atıyordu. Birbirlerine sonunda bir şeyler itiraf etmeleri mutlu etmişti Hyunjin'i. Şu an utanmasa çığlık atacaktı.
Geri çekildiklerinde Chan "Bu arada, yarın akşam bir yere gideceğiz." demişti. Hyunjin haliyle şaşırmış ve "Nereye?" diye sormuştu.
Chan'ın bu aralar dışarı çıkmak istemediğini düşünüyordu. Hele ki o yaşadıklarından sonra.
"Benim bara gidiyoruz." Parmakları Hyunjin'in elmacık kemiğinin üzerini okşuyordu şimdi. "Sanırım artık bir şeylerin açığa kavuşmasının vakti geldi."
Hyunjin onun kararlı bakışlarını fark etti. Chan zeki biriydi ve bir şeylerin farkında olduğunu biliyordu. Bu yüzden ona güvendi.
Tüm hislerini sahiplenen bu adamı bu gece gerçekten de sahiplenmişti.
***
merabA cnm
bir aydir bu bolumu
yazmakla ugrasiyom (bolumun yarisi bir ay once diger yarisi da yirmi dakika icinde yazildi)ne kadar dirayetli bir insan
oldugumu gorun istedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfume, hyunchan
Teen Fiction[vampireverse] bir gece ansızın seni uykundan uyandıran rüya, bir zamanlar senden çaldıkları yaşamından bir parça. ¡! yetişkin içerik ve tetikleyici sahneler bulunmaktadır.