"Derler ki, yılın ilk karı yağarken sevdiğimiz kişiyle dışarıda olursak ve bunu beraber görürsek aramızda büyük bir aşk olurmuş."
Hyunjin altını çizdiği cümleyi defalarca okurken hemen yanında uyuyan kızıl saçlıya kaymıştı bakışları. Her nefes alışında gözlerinin önündeki saçları uçuşuyorken öyle huzurlu hissettiriyordu ki bu görüntü.
Kitabı kapatıp kucağına bırakmış bir elini ona uzatarak saçlarını sevmişti bir süre. Diğer eli çenesinde durmuş hayranlıkla izlerken bulmuştu kendini.
Birkaç gündür tetikleyen sanrılar görüyor uykusuz ve yorgun düşüyordu. Neyse ki Hyunjin hemen sakinleştiriyordu onu. Sakinleştirici ilaçlar yan etki yaptığı için azaltmaya çalışıyor kendi ilgileniyordu. Çünkü onu iyileştireceğine söz vermişti. Beraber iyileşeceklerdi.
Kısık sesle çıkardığı mırıltılar Hyunjin'i güldürürken gözlerini yavaş yavaş açtı. Birbiriyle buluşan gözler bir süre kenetli kalırken elini saçlarında olan elin üzerine koyup sonrasında dudaklarına götürmüştü.
Avuç içini öperken heyecanla karışık titrek bir nefes aldı Hyunjin. Kalbi küt küt atıyordu.
Chan onun elini dudaklarının üzerinden çekip bu sefer yanağına yasladığında "Nasıl hissediyorsun?" diye sormuştu.
"Normal biri gibi?" Kendi dediğine gülerken Hyunjin'in kıvrılan dudaklarında takıldı bakışları. "Sen kanımdan da içmezsin artık." dedi dalgayla karışık.
Kafasını olumsuzca salladı bunun üzerine. "Çorba içeceğim, ben." Bir anda ayaklanır gibi olmuş "Çorba yok mu çorba." diye söylenmeye başlamıştı.
Hyunjin'in kahkahaları odayı doldururken kaşlarını çatıp ona döndü. Bir anda çorba sevdası nereden gelmişti bilmiyordu ama kan içme isteği tekrar aklını çelmesin diye kafasını meşgul ediyordu.
Arada bir böyle bir dürtü elbette geliyordu fakat Hyunjin'e zarar veririm, endişesiyle tutuyordu kendini.
"Tamam, yaparım ben sana çorba gel." Hyunjin elinden tutup onu yatağa geri çekti. Göğsünü sırtına yaslayıp ona arkadan sarıldığında boğuk bir sesle konuşmaya başladı. "Sonra da dışarı çıkarız. Hem bak, kar yağıyor ama beraber göreceğiz diye pencereyi bile açıp bakmadım bir kere."
Chan'ın çatılı kaşları yumuşamıştı duyduklarıyla. Onu onaylayan bir mırıltı çıkarırken dönüp saçlarını öpmüş ardından ikisi de ayaklanıp çıkmıştı odadan.
Mutfağa girdiklerinde malzemeleri dolaptan çıkarıp beraber dizmişler sonra da Hyunjin'in aklındaki tarifle çorbayı hazırlamaya başlamışlardı. Dakikalar geçip giderken kaynayan çorbayla ocağın altını kapatan Hyunjin bir yandan da Chan'ı darlıyordu.
İki gün öncesinde ona güzel bir sürprizi olduğunu söylemişti ve Hyunjin meraklı biri olduğu için bari ipucu versin diye uğraşıyordu. Fakat Chan hiçbir şey söylemiyor, o gün geldiğinde öğreneceğini dile getiriyordu ısrarla.
Bir de endişeleniyordu onun için. Onu bu hale getiren adam ortada bile yoktu ve birkaç gündür bir anlığına ortadan kaybolduğu zamanlarda başına bir şey gelecek diye ödü kopuyordu. Her sorduğunda 'hallettim' gibi bir cevapla karşılaşıyordu fakat içi hiç rahat değildi. Ona bunu yapanların ceza çektiğini görmeden de olmazdı zaten.
Chan'ın birçok kez başka bir evde yaşamaları gerektiğini dile getirmesi konusu vardı ayrıca. Fakat hiçbir şekilde kabul etmemişti Hyunjin. Hatta bir ara ayrı yaşamaları onlar için daha iyi olacağını söyler gibi olmuş Hyunjin'den yediği azarla susup atmıştı bu fikri kafasından. Her an yanında olmak istiyorken ayrı kalmaları azaptı onun için.
Hazırladığı kahvaltılıkları ve çorba kaselerini masaya dizmişler ardından oturmuşlardı. Chan çorbadan bir kaşık alırken Hyunjin beklenti ve merak dolu gözlerle onu izliyordu.
Chan içer içmez onu izleyen siyah saçlıya bakmış ve şaşkınlıkla "Bu hayatımda içtiğim en güzel şey." diyivermişti. Aklına gelen şeyle duraksamıştı. "Senin kanından sonra tabii."
Son cümlesine kadar ciddi duran Hyunjin kıkırdamaya başladığında Chan da eşlik etmişti ona. Kısa ama huzurlu bir kahvaltının ardından yatak odasına geri girmişlerdi. Hyunjin ona bol bir kazak giydirdikten sonra kendi de giyinmişti. Kabanlarını giyindiklerinde atkılarını da sarmışlar Hyunjin eldiven ve şapka takarken Chan onu izlemeye başlamıştı. Her ne kadar ısrar etse de o takmak istememişti. Zaten üşümüyordu.
El ele dışarı çıktıklarında etrafa gülücükler saçan yüzünü yukarı doğru kaldırdı Hyunjin. Kaç yaşında olursa olsun her kar yağdığında küçük bir çocuk gibi mutlu oluyordu ve yanında sevdiği adam varken öyle huzurluydu ki...
Gözlerini açıp yüzünü ona çevirdi. Kendisini seyrediyordu öylece. Onu sevdiğini kabul ediyordu fakat ağzından neden o cümle çıkamıyordu? Beraber oldukları geceden sonra çok kez 'seni seviyorum' demeyi denemişti ama dudaklarının arasından firar edemiyordu o cümle.
Dakikalardır onda olan bakışları bir an kararır gibi olmuş gözlerinin önüne ağlayan bir çocuk gelmişti. Karanlık bir odada saklanmış ufak suratlı ve sessizce ağlayan sarı saçlı bir çocuktu bu.
Sesini hatırlıyor gibiydi. En son ne zaman duymuştu? Chan'la ilk karşılaştığı gün müydü?
Yanaklarında hissettiği sıcak ellerle irkildi. Chan'ın huzur veren yüzünü tekrar görebildiğinde gözlerinin dolmuş olduğunu gördü. "Neden ağlıyorsun?" diye sordu endişeyle. Öyle korkmuştu ki kendisi ağlayacaktı şimdi.
"Ağlamıyorum." dedi Chan. Gülümseyip yanaklarını okşadı. "Gözüme kar tanesi kaçtı sadece." Hyunjin anında rahatlarken başını göğsüne yaslayıp kollarını da beline sarmıştı.
"Şaka, şirinliğine ağlamıştım." Kaşlarını çatıp ona alttan alttan bakarken Chan'ın sırıtan ifadesini görüp sinirle bacağına tekme atmıştı. "Bunun için ağlanır mı aptal? Ödüm koptu."
Bir anda elinden tutulup sokağın ortasında koşmaya başladı onun hemen arkasından. Bir göl kenarına geldiklerinde her yerin buz tuttuğunu görüp dikkatli adımlarla yürümeye başlamışlardı.
Bembeyaz kar birikintisine elini daldırıp kar topu yaparken birkaç adım geriye gitmişti. Elindekini Chan'a fırlatmasıyla karşı hamle bulması bir olurken kendini korumaya çalışıp hazırladığı kar toplarını ona atıyordu.
Eğlendikleri birkaç bin metre ötede bile belli olurken Hyunjin yorulduğunu söyleyip alnını Chan'ın omzuna yaslamıştı. Chan'ın elleri onun belini kavrarken "Uzaklara gidelim." diye mırıldanmıştı yorgunca. "Kimsenin olmadığı bir yere."
"İkimizden başka kimsenin olmadığı bir yerde özgürce yaşayalım ve iyi olalım." Chan'ın duraksayan bakışları şaşkınlığına karışırken Hyunjin yüzünü ona döndü. "Senin dünyan ben olayım, benim dünyam sen ol."
Yüzünde beliren gülümseme yanaklarının kızarmasını gizleyemiyordu ve Hyunjin bunu görmüştü. "Hay hay." dedi dudaklarını alnına yaslayıp. "Seninle cehenneme bile giderim."
O gülümseme şimdi Hyunjin'e de bulaşmıştı. Dudaklarını onun sıcak dudaklarına bastırıp geri çekilecekken Chan buna izin vermemiş ve uzun soluklu bir öpücük vermişti ona.
İyice üşüdüğünü belli eden Hyunjin'le Chan daha fazla beklemeden Hyunjin'in elini tutup onu eve doğru yürütmeye başlamıştı. İlk defa uzun süreli bir huzur hissi yaşamıştı ve bunu dile getirmekten çekinmemişti.
Hatta "İlk defa normal bir gün geçiriyorum." diyip Hyunjin'in gülmesini sağlarken mutlu bir şekilde girmişlerdi eve.
***
LAN AGLIOMM
HARBI ILK DEFA
NORMAL BIR BOLUM YAZDIMQPDWPFLDQPXDKXWOX HYUNCHANLA BERABER GULUYOZBUNAbir de bir onceki bolumun
sonlarinda minik bir degisiklik yaptim
beni takip edenler duyurumu okumustur zaten de digerlerini bilmiom(cok gerekli
bir bilgiydi tskler)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfume, hyunchan
Teen Fiction[vampireverse] bir gece ansızın seni uykundan uyandıran rüya, bir zamanlar senden çaldıkları yaşamından bir parça. ¡! yetişkin içerik ve tetikleyici sahneler bulunmaktadır.