0.4

791 113 74
                                    

Hyunjin boynunda hissettiği dişlerle boynunu geriye atmış Chan'a biraz daha alan sunmuştu. Az sonra sivri dişlerin yerini dili yer aldığında ellerini onun geniş omuzlarına yerleştirip titrek bir nefes verdi.

Chan açtığı yaradan çıkan kanı sesli bir şekilde emerken inlemesini önlemek için dudağını ısırdı Hyunjin.

Çok fena zevk alıyordu şu an.

"Kokun neden bu kadar güzel?" diye sessizce sızlandığında geri çekilip kucağındakine baktı.

Dudakları titriyordu ama hâlâ gülümsüyordu. Mazoşist olabileceğini düşünürken gözleri dikkatini dağıtan yere çevrildi tekrar. Boynuna.

Bir kan damlası akıp giderken kafasını tekrar oraya yaklaştırıp diliyle kanın bulaştığı yerleri yalayarak temizledi. Tekrar ona bakıp dudaklarını yaladı ve tam o an bir şey fark etti.

Hyunjin gülmüyordu.

Bu sefer Chan sırıttığında Hyunjin bakışlarını kaçırıp hızla kucağından kalktı. Bedeni zayıf düşmüştü. Birkaç dakika kimse bir şey demezken Chan'ın ayaklandığını görüp ona baktı.

"Gitmem gerek."

Hyunjin ifadesiz suratıyla omuz silkerken aynı şey kendi iç dünyasında öyle değildi. Hakkında hiçbir şey bilmediği adamın öylece gitmesini istemiyordu ve kendisinin şaşırdığı da buydu.

Chan kapıyı açıp çıkarken duraksadı. Kafasını yan çevirip ikisini de şaşırtan cümleyi söyledi: "Teşekkür ederim."

Kapı ardından kapanırken Hyunjin kendini çabucak toparlayıp aynanın karşısına geçmişti.

Boynundaki iz büyük değildi, haliyle göze pek çarpmıyordu ama yine de kimse görmese daha iyi olacağını düşündü.

Birkaç gün boyunca da öyle olmuştu zaten. Hyunjin boynunu kapatacak kıyafetler giyerek gidiyordu okula. Havalar soğuk olduğu için haliyle kimse de garipsemiyordu.

"Hadi kalkın gidiyoruz." diyerek kantine giriş yapan Changbin'e baktı hepsi.

"Nereye?"

Changbin gülerek Seungmin'e baktı ardından "Seni eve atıyorum, ne dersin?" diyip yanağından bir makas aldı.

Seungmin ona ters ters bakıp eline vurdu. "Kusarım, derim." Changbin iç çekip gözlerini devirmiş sonra da diğerlerine bakmıştı.

Geçen gün Minho'nun sarhoş olup kıçı başı dağıttığı bara gideceklerini söylediğinde Hyunjin'in masaya yaslı olan kafası refleksle kalkmıştı.

Minho kolunu sevgilisinin omzuna atıp güldü. "Felix de isterse gelirim." demişti. Changbin ona hanımcı olduğunu söylediğinde Seungmin'le hiç şaşırtmayan garip bir laf dalaşına girmişler Felix de "Gidelim, değişiklik olur." diyip başını sevgilisinin omzuna yaslamıştı.

"Gidiyoruz." Hiç konuşmayan Hyunjin konuştuğunda hepsi ona döndü. Omuz silkip ayağa kalktı o da.

Hepsi evlerine dağılmış akşama doğru Hyunjin arabasıyla onları aldığında hepsi oraya geçmiş fazla kalabalık olmamasına sevinip rahat bir yere oturmuşlardı.

Herkes kendi halinde takılırken Hyunjin bacağını rahatsızca sallıyor gözlerini sürekli etrafta dolaştırıyordu. Chan'ı arıyordu aslında.

Geçen gün buraya Chan'ı bulmak için geldiğinde Jungwoo ona laf arasında buranın Chan'ın barı olduğunu söylemişti. Buraya ondan daha fazla sahip çıktığını da eklemişti tabii.

İçki sevmezdi, bu yüzden diğerleri içerken o şarap istemişti. Nedenini kendi de bilmiyordu. Hatta şöyleydi; Chan hayatına girdiğinden beri her şey garipleşmişti.

Saat kaç olmuştu bilmiyordu ama kafasının patlayacak derecede ağrımasıyla kafasını arkaya yasladı. Tekrar etrafına baktığında Minho ve Felix'in yerinde olmadığını sonra da Changbin'le Seungmin'in öpüştüğünü görmüş gözlerini birkaç kez açıp kapatmıştı.

Sarhoş olduğunu anlamış kendi kendine gülmüştü. Böyle bir şeyin hayatta olmayacağını biliyordu çünkü. Lavaboya gitmeye karar verip ayağa kalktı.

Ama düşündüğü gibi değildi. Changbin ve Seungmin gerçekten öpüşüyordu ve Hyunjin gider gitmez Seungmin onun kucağına çıkmış öpüşmelerine öyle devam etmişlerdi.

Şu an sarhoş olmasalar birbirlerine laf atıp sinir etmekten başka bir şey yapmazlardı, orası ayrı tabii.

Hyunjin yüzüne su çarparken kendine biraz olsun gelmiş hissediyordu. Aynadan kendisine baktığında yanaklarının ve dudaklarının kızardığını fark etti. Çabucak oradan çıkıp gözüne çarpan hareketlilikle durdu.

Geçen gün Chan'la birlikte girdikleri odanın kapısı hafif aralıktı ve turuncu saçları fark etmese üzeri çıplak olan kişiyi başkası sanabilirdi.

Gördüğü sırt kasları yutkunmasını sağlarken yüzüne rastgele bir gülüş kondurup kapıdan içeri girmiş ardından kapatmıştı.

"Daha önce kimse sana çok güzel koktuğunu söyledi mi?" dediğinde Chan'ın duyduğu cümleyle kafasından geçireceği siyah tişörtü öylece ellerinin arasında kalakaldı.

"Evet."

"Evet mi?" Tek kaşını kaldırdı Hyunjin. Çenesini onun çıplak omzuna bastırdı. "Hayır demeni beklerdim."

"Hatta çiçek gibi koktuğumu söylemişti." diye devam ettiğinde Hyunjin'in dudaklarındaki gülüş söndü. "Bana göre senin kokun o tabire daha çok uygun."

Yutkunup arkasını döndü, yüzlerinin arasındaki mesafe yok denecek kadar azdı. "Çiçek gibi."

Kıkırdadı Hyunjin. "Baksana, sen kanımın tadını gerçekten sevdin." Nefesini turuncu saçlının dudaklarına üfleyip gözlerine baktı. "Baya sevdin."

Chan bir şey demedi. Gözleri ağır ağır açılıp kapandı tıpkı karşısındaki gibi. Biri yarı ayık yarı sarhoştu, diğerinin de burnunun dibinde hissettiği yoğun kan kokusu başını döndürmüştü.

"Neden bir anlaşma istedin?" diye mırıldandı Chan. Hyunjin'in saniyelik olarak titreyen kırmızı dudaklarına kayan bakışları bir süre orada oyalanıp gözlerine çıkmıştı.

"Yardıma ihtiyacın vardı."

"Beni tanımadığın halde..." Duraksadı. Aklı hâlâ karışıktı. "Karşılığında hiçbir şey istemedin."

Onu onaylarak kafasını salladı Hyunjin. "İstemedim." Bir eliyle onu kemerinden tutup sıcacık vücudunu kendine yapıştırdı bir anda. Bu hareketi Chan'ın ağzından inlemeye yakın bir ses dökülmesine sebep olurken dudakları kıvrıldı.

Ellerini ensesine yerleştirip ona biraz daha yaklaştı. "Çünkü şimdi isteyeğim." Chan kaşlarını çatarken Hyunjin sırıtıyordu.

"Seviş benimle."

***

tabii efendim

changbin ve seungmin
noluyo pardon???
bu ikisini kendime sakladigim
icin birlestirmicem haha 🤠

perfume, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin