2.1

287 37 20
                                    

"Şimdi gerçekten her şey bitti mi? Biz mi kazandık? Game over mı yani?"

"Bitti ulan bitti!"

Sanki bunu bilmiyorlarmış gibi sürekli hatırlatıp birbirlerini gazlıyorlar ve ayağa kalkıp sevinç dansları yapıyorlardı.

O günün üzerinden bir hafta geçmişti, o gece Jun'un cebinden aldığı defteri Jun bilerek ve Chan'e yol göstersin diye koymuştu oraya. Hem kendi hem de onun gibi bir deneye kurban giden yüzlerce kişinin yaşadıklarına sebep olanların içindeki bilgiler sayesinde cezalarını kesmişlerdi. Zaten Jeongin ve Jisung hepsini hapse tıktırmak için yeterince bilgiye ve delile sahipti, üstelik o defterin yardımıyla daha da güçlü hale getirmişlerdi bu durumu.

Chan bunu neden yaptığını anlayamadığı için kafasında karışıklık olmuştu fakat ölmeden önce dedikleri ve pişmanlıkla bakan gözleri belki de vicdan azabı çektiğini; tüm bu her şeye son vermesi gerektiğini söylemeye çalışıyordu, diyerek susuyordu.

Şimdiyse hepsi önlerindeki boş pizza ve kola kutularıyla tıka basa doymuş halde televizyon karşısında oturuyor, tıpkı birkaç gündür olduğu gibi kendilerinin sayesinde yakalanan suçluların haberlerini izliyorlardı keyifle.

"Ay gına geldi, şu haberlerden. Açın bir çizgi film kanalı." Seungmin oflaya oflaya bir hal olurken sevgilisinin onu sarmalayan kollarına daha çok sarılmıştı ki bir anda aklına gelen şeyle durup ona baktı. "Ellerin yağlı, koş yıka gel hemen. Uykum var."

"Tamam sevgilim."

Changbin koşa koşa lavobaya giderken Minho arkasından "Ulan bir de bana hanımcı diyordun. Göt herif!" diye bağırmıştı kahkalarının arasından. Felix ona ters bir bakış atıp sustururken Seungmin de elini kaldırıp Minho'ya 'kapak' hareketi yapmış sonrasında Felix'le beraber Minho'nun surat ifadesine gülmeye başlamışlardı.

Jisung da onlara katılırken dudaklarındaki minik tebessümle izliyordu Hyunjin onları. Şu an sevgilisinin güvenli kollarındaydı ve arkadaşlarıyla beraber huzurlu bir anın içindeydiler.

Changbin de geldiğinde Minho'yla devam ettiremediği didişme içinde kaldığı için devam etmişler ve sevgililerinin sihirli dokunuşlarıyla sonunda susmuşlardı. Arada bir birbirlerine gıcık gıcık bakıp laf atsalar da televizyon ekranında açık olan çizgi filme geri dönüyorlardı.

"Ya bir susun be abicim. Bir şey izliyoruz şurada." Kendini iyice çizgi filme kaptıran Jeongin kulağına gelen seslerle rahatsız olmuştu. Jisung diğerlerine 'aldırmayın' gibi bir bakış atmış sevgilisinin saçlarını okşayıp sakinleştirmeye başlamıştı.

Hepsi dikkatle izlemeye devam ederken Chan ayaklanıp "Bize müsade." demiş Hyunjin'in elinden tutup yayıldıkları koltuktan kaldırmıştı. Hyunjin sorgularcasına ona baktığında göz kırpmış onları takmadan televizyon izleyen çocukların yanından geçip gitmişlerdi.

Hazırlanıp dışarı çıktıklarında birkaç sokak ilerideki parka gelmişlerdi. Hava kararmak üzereydi ve Hyunjin oturdukları bankta kafasını sevgilisinin omzuna yaslamıştı.

"Bizimkiler de baya bir kaynaştı."

"Cidden ya. Hele de en çok Minho ve Jeongin'e şaşırdım. Görmeyeli baya bir sıkı fıkı olmuşlar. Hâlbuki en anlaşamayan kişiler gibi duruyorlar."

"Öyle," dedi Hyunjin iç çekip. Ardından kafasını kaldırıp "Seni hangi planlarla kurtardık sanıyorsun? O ikisi güçlerini öyle bir birleştirdi ki tüm Kore ayağa kalktı." demişti gülerek.

Chan de ona eşlik edip kahkaha atarken sonrasında bakışları onun gülüşünde donmuştu. "Seni şu an çok fena öpmek istiyorum."

Çabucak etrafına bakındı Hyunjin. "Sakın bak, etrafta çocuklar var."

"Onların yaşındayken biz neler neler yapıyorduk, hatırlatırım."

İmayla konuşması üzerine Hyunjin'in yanakları kızarmış ardından kendini tutamayıp gülmüştü tekrar. "O zamanlar bizim hızlı zamanlarımızdı. Yani biz istisnayız."

"Ya bak," diyip ellerini onun yanaklarına sarmış sıkmaya başlamıştı Chan. "Bu kadar tatlı olursan kendimi tutamam."

Onu kendinden uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da keyifle kıkırdıyordu. Şu bir haftada hem fiziksel hem de ruhsal olarak gayet sağlıklı ilerleyen bir iyileşme aşamasındaydı ve bunu görmek mutlu ediyordu. Üstelik Hyunjin'e tatlı diyip onu sürekli mıncırırken şu an kendi tatlılığının asla farkında değildi.

"Yok ben dayanamıyorum. Çocuklar gözlerinizi kapat-"

"E, yoklar." dedi Hyunjin şaşkınlıkla. Havanın git gide karardığının farkına varamadıkları gibi çocukların da evine gitme saatlerinin olduğunu fark edememişlerdi. Koca parkta yalnızca ikisi kalmıştı. Gözleri tekrar birbirlerini bulduğunda gülüşmeye başladılar.

Sonrasında Chan hiç beklemeden Hyunjin'in dudaklarına yapışmış bir elini ensesine atıp diğer eliyle belinden sıkıca tutmuştu. Hyunjin gülmeyi bırakıp dudaklarını ihtiyaçla araladığında iki eliyle ceketinin yakasına tutunup onu daha çok kendine çekmişti. Birbirlerinden ayrı kaldıkları günlerin acısını çıkartmak istercesine öpüşüyorlardı.

Bu şekilde dakikalarca öpüşmeye devam etmişler ve nefelerinin kesilmesiyle ayrılmışlardı. Chan yüzünü onun boynuna gömüp öpücüklerini bırakırken Hyunjin yalandan bir inlemeyle "Oraya bıraktığın her bir ısırığı ve sivri dişlerini özledim." demiş alt dudağını ısırmıştı.

Chan son bir öpücük bıraktığı boynundan çekilip kaşlarını çatmıştı. "Gerçekten mazoşist olacağını düşünmemiştim."

"Değilim zaten, sadece sana özel."

Chan'in nefes alış verişi hızlanırken "Beni şu an kışkırtmak istemezsin." diye fısıldamıştı kulağına yaklaşıp. Fakat çoktan etkilenmişti bile. Elinde değildi ki, karşısında Hyunjin varken eli ayağına dolaşmadan durabilmesi imkansızdı zaten.

Dakikalar geçip gitmiş sonunda kalkmaya karar vermişlerdi. Köşedeki marketten evdekilere ve kendilerine abur cubur alırlarken yıllar sonra ilk defa birlikte alışveriş yaptıklarının farkına varıp sessizce gülmüştü ikisi de.

**

perfume, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin