1.7

303 50 26
                                    

Sıcak bir yaz günü siyah, uzun saçlı küçük bir çocuk yatağından kalkıp terlediğini hissederek saçlarını topladı. Gözleri odanın her yerinde görmek istediği kişiyi aramış fakat bulamamıştı. Somurtarak odanın kapısına doğru yürüdü ve sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı açıp çıktı.

Nereden geldiğini bilmediği bağırma sesleri onu korkuturken ona doğru gelen kişiyi görüp rahatladı. Sarışın çocuk onun odadan çıkmasına kızmak istese de bunu yapmamış ve elinden tutup bir şey demeden arka bahçeye götürmüştü. "Karnım hâlâ ağrıyor, neden koşturuyorsun beni?" dedi siyah saçlı çocuk sitemli sesiyle. "Ayrıca bu saatte buraya çıkmamız yasak, niçin buradayız?"

Sarışın çocuk onu bir anda kendine çekip sarıldığında şaşırdı. Hareket etmeyi unutan uzuvlarını sonunda hareket ettirebildiğinde kollarını onun sırtına çıkarıp sarılışına karşılık verdi. "Ne oluyor, Chan?" Sarışın çocuğun dudaklarının arasından firar eden hıçkırık onu korkuturken daha sıkı sarıldı. "Korkuyorum." diye fısıldadı bu sefer.

Geri çekilip küçüğünün yüzünü avuçları arasına aldı. "Seni benden almaya geldiler ama sakın korkma tamam mı?" Dudaklarını öpüp sonra da saçlarını sevdi. "Buna asla izin vermeyeceğim."

Korktu küçük olan. Önce ona bir şey olur korkusuyla titredi sonra da ayrılırlar diye. Ondan başka kimsesi yoktu, bu kocaman yetimhaneden öte bu koskoca dünyada bile ondan başka kimsesi yoktu. Daha ne olduğunu anlamadan gürültülü sesler yaklaşmaya başladığında sarışının ellerini sıkıca tuttu.

İri ve yabancı eller omuzlarından tutup geriye çekmeye çalışsa da Chan buna izin vermeyip sıkıca sarılıyordu ona. Burnunu boynuna götürüp güzel kokusundan içine çekti ve o an yabancıların onu almaktan vazgeçip kendisini alacaklarını söylediğini duydu.

Tepki vermedi, gözyaşlarının arasında küçüğüne sayısız öpücüklerinden vermeye devam etti. "Hyunjin," dedi titrek bir nefes alarak. "Özür dilerim, çiçeğim."

Birbirlerine çiçeğim derlerdi hep. Hyunjin'in Chan'e ilk sarıldığı anda çiçek gibi kokuyorsun dediği günden beri.

Geriye çekilmesiyle ayrılmaları bir olurken son kez ona baktı. O da ağlıyordu, içini her çekişinde canı acıyordu sanki. Adımları geri geri gitti onu tutan ellerle. Gözleri bir an bile ondan ayrılmazken dudaklarını araladı. "Gelecekte beni bul."

Son cümlesi bu olurken yabancılarla birlikte gözden kayboldu ve kocaman bahçede yapayalnız kaldı Hyunjin. Ona onu sevdiğini söylemeden gidiyor muydu yani? Ağlaması ve hıçkırıkları durmazken peşlerinden koştu, onu bir odaya götürmüşlerdi fakat o odanın olduğu bölgeye girmek yasak olduğu için neresi olduğunu bilmiyordu. Ağlaması şiddetlenirken yetimhanenin çalışanları onu revire götürdü.

Çığlık atarak onları kendinden uzaklaştırmaya çalışsa da bir süre sonra bilincini yitirmişti. Gözlerini kapattığı an Chan'in ağlayan ve acı çeken surat ifadesiyle karşılaştı.

Gözlerini geri açtığında saat kaç olmuştu bilmiyordu ama odanın içi kapkaranlık olmuştu. Korktu, yanında Chan yokken her şeyden, özellikle de karanlıktan korkuyordu. Yataktan kalktığında karnına saplanan ağrıyla yüzünü buruşturdu, ağrısı hâlâ geçmemişti. Üstelik boğazı da acıyordu.

Kimseye görünmeden odadan çıkmayı başarırken sürekli gözünün önüne gelen Chan'in acı çeken suratı kalbini acıtıyordu. Canı yanıyordu ve bunu bilse bile elinden bir şey gelmiyordu. Yasaklı bölge olduğunu umursamadan onu tuttukları odanın önüne geldi. Kapıyı açmaya çalışsa da kilitli olduğunu anlayıp sırtını duvara yasladı.

Chan'i bulma arzusu aklını ele geçirdiği için içinde bulunduğu karanlık bile korkutamıyordu onu. Kapının önüne oturdu ve Chan'in ona söylediği birkaç şarkıyı mırıldandı sırayla. Ağladı, o kadar çok ağladı ki o kapının önünde saatler nasıl geçti anlamadı.

Birkaç dakika uyusa bile en ufak bir seste uyanıyor ve sonra geri uyuyordu. Üç günü böyle geçti, dile kolay hiçbir şey yemeden ve içmeden geçirdiği üç günü. Hiç kimse gelip ona karışmıyordu ve bazen belki de o burada değildir diye düşündüğü oluyordu. Sonra içeriden gelen bazı sesler ona bu düşündüğü şeyi unutturuyordu. Chan buradaydı ve henüz gitmemişti bir yere.

Yine bir uykusundan gelen seslerle uyandığında kapının açık olduğunu gördü. Heyecanla çarpan kalbi ona nefes almayı unuttururken hızla içeri girdi ve gözleri her yerde onu aradı. Onun sesini duydu sonra, ağlıyordu fakat göremiyordu onu.

Seslere doğru yaklaşmaya başladı ve odadaki iki kapaklı dolabı açtı. Buradaydı ve dizlerini kendine çekmiş kafasını kollarını arasına almış bir şekilde ağlıyordu. "Chan?" dedi korkuyla.

Sarışının kafası duyduğu sesle yukarı kalkarken Hyunjin çığlık atarak bir adım geriye gitti. Gözlerinden kırmızı bir sıvı akıyor ve sonra kayboluyordu. Üstelik göz rengi de değişmişti, sapsarıydı. "Ne yaptılar sana?"

"Yalvarırım git buradan." Chan durduramadığı kırmızı gözyaşlarını koluyla sildi ve dolabın kapağını kapatmaya çalıştı. Fakat Hyunjin buna izin vermeyip onu engelledi. "Gidelim buradan, korkuyorum." dedi elini tutarak.

Chan kapatmaya çalıştıkça Hyunjin izin vermiyordu ve sonunda Chan sinirle sivri dişlerini ortaya çıkartıp ona yaklaştı. Kokusuyla afallasa da "Sana git buradan dedim." diye bağırmış ve Hyunjin'in geriye doğru adımlamasına sebep olmuştu.

Gözlerinin önünde canavara dönüşmesi canını yakmıştı.

İçeri giren yabancılar onu odadan çıkarttığında ağlaması ve hıçkırıklara boğulması bir olmuştu. Sonra tekrar onu gördü. İyi giyinimli bir adamın elinden tutmuş ve sonra da çıkıp gitmişlerdi. Peşlerinden gitmeye çalıştı fakat kimse ne onu duyuyordu ne de ona bakıyordu. Arabaya binip uzaklaştıklarında zayıf bedeni dayanamayarak soğuk zemine düştü.

Günlerce onun geri gelmesini bekledi, korktu, çığlık attı, ağladı, özledi; çok özledi fakat gelmemişti o. Çiçeği ona bir daha geri dönmemişti.

Sonrasında bir odaya kapattılar onu. O günlerde o küçük odada delireceğini düşünmüştü fakat tam aksine ona o yaşadıklarıyla beraber sevdiği çocuğu unutturmaya çalışıyorlardı. İlaçlar, psikologlar ve adını bile bilmediği sayısız araçlarla.

Öyle de olmuştu, yorgun düşen o küçük çocuk unutmuştu her şeyi. Kendini bile.

Aylar geçip giderken varlıklı bir aile evlat edinmişti onu. Öyle ki huysuz ve her şeye tepki veren çocuk onları gördüğünde onlarla beraber yaşamak istemişti. 

Birbirine aşık iki çiçek dalından koparılmış ve yaşatmaya çalışmışlardı, hatıralarının en ücra köşesine hapsedilip ayrı ayrı nefes almaya çalışarak.

Gözlerini nefes nefese açtı Hyunjin ve boğazından güçsüz bir çığlık koptu. Yaşadıkları ve tüm gerçekler yüzüne bir bir çarparken solukları birbirine karıştı.

Sesleri duyan arkadaşları hızla odaya girerken korkuyla ona sarılan Seungmin'le daha çok ağlamıştı. "Benden çiçeğimi aldılar." dedi hıçkırarak. "Yine aldılar onu benden."

***

ben bu bolumu yazdigim gece
igrenc bir ruya gordum
vampirler beni ve arkadaslarimi
kovaliyordu amkk
benim psikoloji harbi yarra yedi

perfume, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin