-Bölüm 19-

160 7 0
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü açtım. Güneş penceremden içeri süzüyordu. Belime sarılan bir kol görünce şaşırmıştım ama sonradan hatırlamaya başladım. Onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça elini belimden çektim ve oturur pozüsyona geçerek ayaklarımı yere sarkıttım.
"Delisin sen."
Kendi kendime bunu söyledikten sonra gözüm yarı kapalı şekilde sırıttım. Madison burada değildi. Gece Ian'la birlikte kalmış olmalı.
Finn uyanmadan 10 dakikada duş alıp üstümü giyindim. Dün gece yaşadıklarımızı zihnimin içinde sürekli tekrarlatarak düşünüyordum. Odanın içinde ayaktayken ne kadar uzun süre durduğumu bilmiyorum ama öyle dalmışımki Finn'in uyandığını farketmemiştim. "Hey."
"Günaydın." Gülümsedim. Uykulu haliyle oldukça şirin gözüküyordu. Saçları dağılmış ve gözlerini açmakta hala zorlanıyordu. Telefonuna bakıp tekrar komidinin üstüne koyduğunda ayağa kalkıp bana doğru geldi. "Daha çok erkenmiş. Neden bu saatte uyandın?"
Belimden tutup kendine çekti ve alnıma öpücük kondurdu. "Bilmem, uyandım öyle."
Ayaklarını sürterek banyoya ilerledi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra odaya geldi. "Üç hafta sonra 2.dönem bitiyor."
Bunun anlamını biliyorum. Hepimiz ayrı yerlere gidebilirdik. Ya annemle ya babamla kalacaktım. Madison, Violet, Ian, Evan..onlar ne yapacak bir fikrim yok. "Evet." dedim tedirgince. Bir bakış atıp gömleğinin düğmelerini ilikledi. Pekala, dün gece tam olarak ne yaptık tekrar gözden geçirmem gerek. Saçmalama.
"Yaz tatilinde nereye gideceksin?" Açıkçası bir hafta sonra bile ne yapıp, nereye gideceğimi planlamıyordum. Yaz tatilinide hiç düşünmemiştim.
"Bilmiyorum, hiç aklıma gelmedi."
"Evan gidebilir, bunu Violet biliyor ama..nasıl olacak bu?"
"Nereye gidiyor?"
"Babasının işi gereği, Florida."
Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. "Ne?"
"Araları ne bozuk ne de iyi. Sanki vedalaşıyorlarmış gibi. Bunca yaşadıklarından sonra bu kadar kolay ayrılamazlar, adil değil."
Kaşlarını çattı. Ona sarılmak istedim. Kaburgama saklayacak kadar sıkı sarılmak istedim. Bu işi eyleme dökerek hızlıca yürüyüp onu kendime çektim. Ona sarılmamı bekliyormuş gibi hemen kollarını bana doladı.
"Korkuyorum."
İlk defa Finn'den böyle bir şey duyuyordum. Elimi saçlarında gezdirirken mırıldandım. "Neden?"
Sıcak nefesini boynuma ve uçları hala ıslak olan saçlarımın arasına doğru sessizce konuştu. "Ya birbirimizden koparsak?" Sesinde endişe sezdim.
Kastettiği sadece ben ve o değildi. Grubun geri kalanıda vardı. Bu düşünce benide korkutmuştu. Daha onları yeni bulmuşken kaybedemezdim. Arkadaşlarımı kaybetme düşüncesi canımı acıtıyordu. Finn'i kaybetme düşüncesi canımı acıtıyordu.
Kahvaltı'ya, kafeteryaya indik. Madison ve Ian vardı. "Günaydın." dedim. Ian gülümsedi ve Madison buruk bir şekilde tebessüm etti. Bir şeyler olduğunu anlamıştım.
Bakışlarımızla birbirimize ne demek istediğimizi anlamıştık. Bu da en yakın arkadaşlara sahip olmanın bir avantajı daha, bazen kelimelerle konuşmanıza gerek kalmıyordu.
Mısır gevreğimden son kaşık aldıktan sonra hepimiz kalktık. Ders matematikti. Lütfen öldürün beni. Zaten sınavlar bitmişti -tabi sizin haberiniz yok- ama bu hoca ders işleme konusunda ısrarcıydı. Neyseki uyuyanlara kızmıyordu.
Madison yan sırada oturuyordu. Gözlerini defterine sabitlemişti. Fısıldayarak "Şş." dedim. Duymadı ya da farketmemişti. Kolunu cimcikledim. Gürültülü bir şekilde kendini çekmişti. Bir kaç kişi dönüp baktıktan sonra tekrar önlerine döndü. "Ne?" dedi.
"Neyin var?"
"İyiyim ben."
"İyiyim ben." diyerek onu taklit ettim. İç geçirdi.
"Dersten sonra konuşucaz." dedim ve kafamı tekrar sıraya gömdüm.

Odaya döndüğümüzde calışma masasının sandalyesine oturdu. Onu ilk defa bu kadar durgun görüyordum. Bakışlarından ne olduğunu çıkarmaya çalışıyordum.
"Hazel, ben.." Derin nefes aldı. Elini yüzünden saçlarına doğru götürdü.
"Anlat bana." onu rahatlatmak istiyordum.
"Buradan gideceğim." dedi gözlerimin içine bakarak. Sesi hafifçe titremişti. Negatif düşünmemeye çabaladım.
"Ailenle yaz tatilinde başka yere mi gidiyorsun? Neden üzgünsün ki?"
Fakat sorunun bu olmadığından emindim. Ama başka bir şey öğrenmek istemiyordum.
"Hayır, buradan ayrılıyorum." Gözleri kızarmaya başlamıştı. Ben söylediklerini sindiremiyordum. Duyduklarım beynimin içinde yankılanıyordu. Sanki şuan biri bedenime bıçak saplıyor gibiydi.
"Ne demek istiyorsun?" cevabını verecekken tekrar lafını böldüm. "Neden?"
Çantasını kucağına aldı ve içinde aradığı şeyi bulduktan sonra tekrar iç geçirdi. Ve eline aldığı şeyi gördükten sonra büyük bir şoka uğradım.

Elinde tuttuğu şey bir hamilelik testiydi.

"Ben hamileyim." dedi. Biri vücuduma elektrik veriyormuş gibi hissediyorum. Yerimden kıpırdayamıyorum.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum." dedim kekeleyerek. "Lütfen kimseye söyleme. Violet bilmiyor, Ian'da. Finn'e de söyleme çünkü Ian'la çok yakın arkadaşlar ve gitmeme engel olacaktır. Sadece sen biliyorsun bunu. Lütfen." dedi. Gözünden bir damla yaş aktı ama ağlıyormuş gibi değildi. Normal bir ifadesi vardı ama yaşlar kendiliğinden dökülüyordu. "Ağlama."
"Ağlıyor muyum?" anlamamış gibi kaşlarını çattı ve yanaklarındaki ıslaklığı sildi.
"Neden gidiyorsun? Bu meseleyi halledebilirdik." Bakışlarını başka bir yere çevirdi. Gözlerini kapattı ve ağlamamak için dudaklarını ısırdı.
"Onu aldırmak istemiyorum." dedi boğuk bir sesle. Dudaklarını ısırması, ağlamasına engel olamadı.
"Eğer bundan haberi olursa ve doğurmak istediğimi öğrenirse okulu bırakır. Benim yüzümden hayallerini bırakmasına engel olamam Hazel."
Diyecek bir şey bulamıyordum. Nefesini dışarı verdi. "Benim bir geleceğim olmayacak." Kalbim parçalara ayrılıyordu. Madison'ın hissettiklerini bende hissediyordum. Bu mümkün mü?
"Benim Ian'la bir geleceğim olmayacak. Ama, onu sevdim." devam etti, "onu seviyorum."

Violet geldiğinde Madison ona hasta olduğunu ve uyumak istediğini söyledi. Bahçede onunla sohbet ettikten sonra tekrar odaya döndüm. Valizini çoktan hazırlamıştı. "Madison gitme. Lütfen, bir cözüm buluruz. Ian ne halde olur düşündün mü?" Bana cevap vermiyordu. "Ya Violet? Ya ben?" Gözlerime baktı. "Düşündüm. Çok hemde. Ama burada kalıp çocuğumu doğuramam. Bayan Kate kabul etmez. Herkes arkamdan konuşacaktır. Ian'ın üniversiteye gitmesini istiyorum Hazel. Dişçi olmak istiyordu."
Kol çantasına parfüm, makyaj malzemelerini, kremini, cüzdanını, şarj aletini ve kulaklığını attı. Onu ikna edemeyeceğimi biliyordum.
"Ne yapacaksın? Nereye gideceksin?" dedim çaresizce.
"Bilmiyorum, büyükannemin yanına gidebilirim. Beni anlayacak tek kişi o. Bebeğimle beni kabul edecek kişi."
Hırkasını giyip beresini taktı. Ayakkabılarınıda giydikten sonra tamamen hazırdı. Herkes odasına girmişti. Koridora çıktık. Cidden şuan sn yakın arkadaşımdan birini mi uğurluyordum? Yoksa bu felaketlerim başlangıcı mıydı?

"Madison gitmenin bir çözüm olmayacağını biliyorsun."
"Genciz, bu yaşta baba olmak isteyeceğinden de emin değilim. Baba olmak isterse de hayallerine engel olmuş olurum. İki tarafta boktan. Eğer bunu öğrenirse beni bırakmasından korkuyorum." Acı içinde gülümsedi ve valizini çekiştirdi. "Benim yaptığımda bu değil mi zaten?"
Ona sarıldım. Ama bunun bir veda olmadığını biliyordum. Arkadaşıma, kız kardeşime sarılırken sabah Finn'in söylediği aklıma geldi.

Korkuyorum.
Ya birbirimizden koparsak?

Ağlamak istiyorum ama boğazım düğümleniyordu. Tıkanıyordum. "Seni çok seviyorum. Sürekli konuşucaz tamam mı? Senin bebeğini kucağıma alan ilk insandan biri olmak istiyorum. Tatilde görüşeceğiz söz ver."
Birbirimizi bırakamıyorduk.
"Bende seni çok seviyorum. Violet'a, onu çok sevdiğimi söyle. Tabiki yazın ikinizle de görüşeceğim." Zorda olsa geri çekildik. Birbirimize kızarmış gözlerle baktık. "Ian'a onu asla unutmayacağımı söyle, onunda beni unutmamasını. Ayrıca sakın beni aramaya kalkmasın veya beni bulmaya çalışmasın, tamam mı?"
Başımı sallamakla yetindim, kelimeler şuan yetersizdi.
"Hazel bunu yapmasına izin vermeyin. Yoksa onun hayatı da benim yüzümden ziyan olur. Lütfen, kendimi yeterince suçlu hissediyorum."
Tekrar sarıldıktan sonra "Buna izin vermiycez Madison. Bizi merak etme. Sadece iyi ol."
Başını salladı ve valizini aldıktan sonra koridordan gidişini izledim.

En yakın arkadaşım gidiyordu.

Skins.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin