Gerçek bu.
Benim geçmişim.
"Daha önce kimseye anlatmadım, anlatamadım. Aileme bile. Tabi aile denirse. İlk olarak, annem bana hamile kaldığı için babamla evlenmek zorunda kalmış. Beklenmeyen bir bebekmişim. Herneyse, sıradan bir aileydik. Çocukluğum diğerleri gibi geçmedi. Genellikle yalnızdım. 14 yaşında.. tecavüze uğradım. Asla unutamayacağım bir olay. Hala iyileşemedim. Bana saldıran kişi 22 yaşındaydı. Yaşadıklarımı kimseye anlatmadım. Kendi içime atmayı tercih ettim. Bu da beni genç yaşta depresyona sürükledi, intihara. Her türlü yolu denemiştim; haplar, bileğimi kesmeyi, hızla gelen bir arabanın önüne fırlamayı. Bir şekilde kurtuluyordum. Bir lanet gibi. Ölmeyi bile beceremiyordum. Bende, yavaşça ölmeyi tercih ettim.." Paketten bir dal çıkarıp yaktım.
"Sigaraya başladım, kendimi yavaşça yok etmeye çalışıyordum. Bu yüzden hızlı ve çok sigara içiyorum. Ölümün yan etkiside bu, bağlılık. Bir tür tutku. Herneyse, 15 yaşımda Jack ile tanıştım. Beni karanlık dünyamdan çekip alan kişiydi. Öte yandan beni güldürmeyi başaran bir arkadaşa sahip olmuştum. En iyi dostum. Caroline. Hep beraber takılırdık. Jack ve Caroline yakınlaşmaya başladığını farketmemiştim çünkü ikisinin öyle birşey yapacağını düşünmüyordum. Aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ta ki süpriz için Jack'in evine gittiğimde. Caroline ile yataktaydılar. Bu canımı yaktı mı? Evet, ama ağlamadım. Hemde hiç. Onları bakıp kahkaha attım ve çekip gittim. Bana ulaşmaya çalıştılar fakat onlardan uzak durdum, ortalıktan kayboldum. Kimseye bir daha güvenemedim. Babam ve annem daha fazla dayanamayıp boşandılar, onlardan kurtulmak için yurda yerleştim ve sizlerle tanıştım. Birazda olsa kafam dağılmıştı. Artık gülümseyebiliyordum. Her ne kadar gece karanlığı beni bulduğunda eskisi gibi hissetsemde başa çıkıyorum. Sigara, müzik ve kitaplar. Bunlar beni ayakta tutuyor. İşte benim hikâyem bu."
Sustuğumda bir sessizlik oluştu. Gözlerimi Violet'a çevirdiğimde üzgün bir şekilde bana bakıyordu. Ağlamamak için kendini tutuyordu. Gülümsedim.
"Sakın, Violet. Sakın." Beni hızlıca kendine çekti. Sımsıkı sarıldı. "Aynı benim gibisin. Bu zorlukları atlatacağız. Kolay olmayacak ama atlatacağız. Peki, Madison'a anlatmak ister misin?" "Hayır. Hayır, lütfen. İkimizin arasında kalsa iyi olur. Ben birine anlatmayı istemiyorum, sadece.." "Seni anlıyorum Hazel. Merak etme, bu aramızda kalıcak." "Teşekkürler."
Kendimi yorgun hissediyordum. Ayrıca başım çatlıyordu, ne bok vardı da bu kadar içtim? Kıyafetlerimi ve makyajımı çıkarmadan kendimi yatağa fırlattım. Hiç halim yoktu ve uyumak istiyordum. Sadece uyumak.
Sanki biri kafama sürekli bıçak saplıyordu, başım çatlıyor. Kahretsin. Küfür ederek başımı ovalamaya başladım, Violet'ta uyanmıştı. "Hey, nasılsın?" "Dün gece bu kadar içmeseydim iyi olabilirdim. Ah! Sanki bir piç kulağımın dibinde bağırıyor." "Bekle, sana kahve alıyim yemekhaneden." "İyi olur, sağol."
Çabucak duşa girip üstümdeki ağırlığı attım. Saçıma ve vücuduma havlu sarıp yatağa oturdum. Kapı açıldığında Violet'ın geldiğini sanmıştım. Fakat değildi... Karşımda Finn'i görünce ufak bir çığlık attım çünkü vücum sadece bir havluyla sarılıydı. Hemen yorganımı alıp üstüme örttüm. "Ne işin var burada?" "Ben sadece, dün aniden kayboldun. Birşey yaptıysam özür dilerim. Sik gibi davranmış olabilirim, sarhoşluğum yüzündendir. Uyuduğunu sanıyordum, kusura bakma." "Tamam. Tamam git hadi." "Görüşürüz."
Odadan çıktığında derin bir 'oh' çektim. Kalbim yerinden çıkıcak gibiydi. Umarım beni öyle gördüğünü birine söylemez. Veya bir daha beni o şekilde hatırlamaz, unutur. Dün ne yaptığının bile farkında değil, gerçi çok sarhoştuk. Ama ben hatırlıyorsam o da hatırlamalıydı. Herneyse. Üstüme dar bir kazak, altımada dar ve koyu renkte kot giydim. Bordo postallarımıda ayağıma geçirdiğimde banyoya geçip saçımı kurutmaya başladım. O sırada Violet gelmişti. "Kahve makinesinde bir sorun vardı, gecikti" "Önemli değil.." Banyodan çıkıp içeri geçtim. Kahvemi çalışma masasının üzerine koyup tekli koltuğa oturdum ve sigaramı yaktım. "Bugün pazartesi mi?" "Hayır şapşal, pazar." "İyi, bugün okulu çekemiycektim." Kahvemi ve sigaramı bitirdiğimde Violet ile bahçeye inmeye karar verdik. Deri ceketimi giydikten sonra odadan çıktık. "Ah, unutmuşum. Hazel, sen bahçeye çık ben birazdan geliyorum. Oda arkadaşımın şarj aletini geri vermeliyim. Başımın etini yedi aptal." "Tamam, sonra görüşürüz." Yurdun kapısından çıktığımda yine Finn ile karşılaştım. Dik dik baktıktan sonra banka doğru yürümeye devam ettim. Kolumdan tutup beni kendine çevirdi. "Ne?!" "Hey, bana ne olduğunu anlatacak mısın?" "Bu konuda konuşmak istemiyorum. Sadece sinirlenmiştim olan bu." "Hayır, sadece bu değil." Kolumu ondan kurtarmayı başarıp cevap vermeden yürümeye devam ettim. İyi ki peşimden gelmedi yoksa çok fena patlayacaktım.
Banka oturduktan 2 dakika sonra Violet gelmişti. "Hey, Finn'le kavga mı ediyordunuz?" "Dün neler olduğunu anlatmamı istiyor. Ama konuşmak istemiyorum." "Hazel, kırıldığını biliyorum ama.. Sadece şunu bil, Finn daha önce kimseye sana baktığı gibi bakmamıştı. Ayrıca sürekli karşına çıkıyor değil mi?" "Evet ama şuan Finn'i düşünmek istemiyorum. Erkek arkadaş falanda istemiyorum." "Peki, tamam bebeğim." Gülümseyerek dışarı izlemeye başladım.
Aşık olmak için fazla üzgünüm ben.