(2) Gözleri

599 23 3
                                    

„Bu hatanı bir daha tekrarlama.", dedi Tolga yüzüme bakarak. Kötü gözüküyor olmalıydım. Kan ve göz yaşı yanaklarını kapatıyordu. Artık hayattan bir beklentim yoktu, mutluluğumu çoktan kaybetmiştim „tamam.", diyerek elimle yanağımı sildim. Beyaz kazağıma baktığımda ise kazağımın üzerinde kırmızı lekeler olduğunu gördüm. Kan.

„Şimdi gözümün önünden yıkıl. Seni bugün daha fazla görmek istemiyorum.", bu cümleden sonra arkasını döndü ve çalışma odasına doğru ilerledi. Büyük ihtimalle bankaya gidecek ve bütün gece orada kalacaktı. Yada bir çalışanını ziyaret etmek için onun evine gidecekti...

Çaresiz bir şekilde merdivenleri çıktım. Banyodaki aynaya baktığımda ise derin bir iç çektim. Mutlu olmayı hak ediyordum, bu yaraları veya morlukları hak etmiyordum. Ama o eski güçlü ve mutlu Esra'dan bir eser kalmamıştı. Bu yeni Esraydı, bu yeni bendim. Yalnız ve mutsuz Esra. Herkesin mutlu olduğunu düşündüğü esraydım ben artık.
Son kez aynaya bakıp Halime acıdım...

Sabah uyanır uyanmaz banyoya gittim ve aynadan Halime baktım. Dünden daha kötü gözüküyordum. Göz halkalarım vardı gözlerim ise şişti. Yanaklarımdan bahsetmek istemiyorum bile. Hasta gibi gözüküyordum.

Şu halimi birisi görse tolganın bana vurduğunu düşünürdü, bundan şüphem yoktu. Bu halimle dışarıya çıkamazdım, yani her zamanki gibi makyaj malzemelerini çıkarttım ve makyaj yardımı ile yaralarımı kapatmaya çalıştım.

Bunu kimse bilmemeliydi. Birisi bunları öğrendiği an Tolga'nın bankacılık kariyeri biterdi. Ve bu benim işime hiç gelmezdi çünkü Tolga da beni bitirirdi.

İlk evlendiğimiz zamanlardı, Tolga bana ilk defa vurmuştu, o günün akşamı ise annem bize kahve içmeye gelmişti.
Bi tişört giydiğim için de kolumdaki morlukları görmüştü. Nedenini sorduğunda ise merdivenden düştüğümü söylemiştim. Birinin bunu öğrendiğinde bana neler olacağını açık açık söylemişti.
O kurduğu cümle ise hala aklımda, hiç unutamıyorum „Eğer bunu birisi öğrenirse seni gebertirim ve bunun bir kazaymış gibi gözükmesini sağlarım! Anladın mı beni?", demişti. Tolga'nın bunu yapacağından emindim. İşlemiş olduğu suçu bir başkasının üzerine atabilirdi. Atmasa bile suçu üstelenmesi için birini tutabilirdi. Yapardı biliyorum.

Makyajımı yaptıktan sonra evden çıktım.  Üniversiteye gitmem uzun sürmüyordu, çünkü çok uzakta değildi. Her zamanki gibi yürüyerek gittim üniversiteye. Üniversiteyi evden kaçabilmek için kullanmam ise üzücüydü. Tolga yine de nereye gittiğimi biliyordu. Peşime ise her zaman bir kaç adamını takıyordu. Tolga'nın gözleri hep üzerimdeydi hep de olacaktı. Bu korkunç evliliği birine anlatmamdan korkuyordu. Veya benim kulüplerde felan takılmamdan. Kulüplerde takıldığım için onun adının çıkmasını istemiyordu. Bu onun kariyeri için pek iyi olmazdı ve bunu bildiği için yaptığım her şey için ona hesap vermem gerekiyordu.

Aslında edebiyat veya kitap bilimi okumak istiyordum. Zaten küçüklüğümden beri kitap okumayı da çok seviyordum, arada da kendim bir şeyler yazıyordum. Ama ailem ve Tolga hayallerimi silip atmıştı. Onlar hayat için bilimsel veya girişimci bişeylere ihtiyacım olduğunu söylediler. Onlara göre kitaplar gereksizdi ve insanlığı geliştirmiyordu. Saçmalık...

Ama yine de onların dediğini yapmak zorundaydım, sonuçta para kaynağım onlardı, üniversite masraflarını onlar karşılayacaktı. Kararımı vermiştim iş psikolojisini okuyacaktım. Ne kadar ilginç bir konu da olsa asıl yapmak istediğim bu değildi.

„Esraaa!", diyerek bana seslenen sesi duyduğumda, bana seslenenin çok uzakta olmadığını anlamıştım. Bana seslenen sesin sahibine döndüğümde ise Tuğba'yı gördüm. Adımı seslenen Tuğbaydı. Onu görür görmez dudaklarıma sahte de olsa bir gülümseme yerleştirmiştim.

Love leading to death Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin