Nar ağacının gölgesine gelen bir yada iki yaşında olan küçük çocuğa babası sevinçli nidalarla sesleniyordu..
'Benim tosunum. Canım oğlum. Kokusu baharlım,sesi ilaçlım. Canım, canım oğlum..'
' Seni ilk gelip bu nar ağacına anlatmıştım.O zamanlar gözlerim görmüyordu. Halimi de bir dinleyen oydu. Hissediyordum. Böyle güzel olduğunu da biliyordum ama dünya gözüyle görmek seni ve oğlumu tanıştırmak nasip oldu.'
'Ah Kevser.. Allah nelere kâdir görüyor musun? Şükürler olsun. Şükürler..'
'Bizim köyün çobanı.. Divane olmuş diyorlar. Gözüne de sürekli ağlamaktan olsa görmezlik olmuş. Onu da tedavi ettiremez miyiz? Ne zordur o karanlıkta yaşamak biliyorum. Duyunca istemsiz içim acıdı.'
' Belki de onun gözü karanlığa değil aydınlığa kapanmıştır Kevser. Hem divanelik ne mübarek mekân. Seni ilk gördüğümde ve olmaz dediğini işitince bende divane olacaktım. Kim bilir onun sebebi ne ola? Sonuç Allah diye zikreden dil ise sebebin de önemi kalmaz ya neyse. Ama isterse bir sordurayım tabiki.'
Genç adam kendisine koşan kızı ve oğluyla oynamaya dalarken Kevser elini nar ağacına uzattı.
'Sonuç Allah ise sebebin ne önemi kalır ki değil mi Nar ağacı?