Bir sohbahar havası hakimdi. Rüzgar hem yanıltıcı bir meltem hem de soğuk bir esintiyle gelip gidiyordu. Kız uzaklardan göründü. Çoban hep istediği gibi omzunu nar ağacına dayadı ve elinde ki bastona benzer değnekle kızın kendisine doğru adım atışını izledi. Onu her gün kendisine adım attıran Allah'a şükür etti. Onu tanıdığına,yüreğinin akıp da ona konmasına şükür etti.Kız adımlarken birden yere düştü diz üstü. Çobanın içi gitti. Onun düşüşünü engellemek ister gibi öne atıldı. Ama kız dizlerini sirkeleyerek ayağa kalktığında anladı.
Uzun elbisesinin diz kısmı deri bir şey ile kaplanmıştı. Ve baya da yıpranmıştı. Bu da demek oluyordu ki kız sürekli düşüyordu. İçi bir daha acıdı. Onun her gün önünde yürümek,yolunda ki taşları çok uzaklara atmak istedi. Eski yaralarını merhemlemek,küçük bir kızı avutur gibi üfleyerek sarmak istedi. Kız gelip de hep oturduğu yere çökünce farketti. Nazenin elleri yer yer yaralıyı. Parmakları sarılmıştı. Eteklerinin kenarlarına çalılar takılmıştı. Ama gülüyordu. Mutluydu.. Onun mutlu haline mutlu oldu.Onu seven kendisine minnet etti. Kalbi ne güzel bir kıza tutulmuştu.
'Ey nar ağacı.. Kör kız doktorla buluştu. Doktor yaralarını sardı. Doktor güzel sözler ile kör kızın aklını bulandırdı. Ey nar ağacı.. Doktor iyi.. Beni merak etme. Bende iyiyim.'
![](https://img.wattpad.com/cover/318792678-288-k958160.jpg)