Hayatımız boyunca bize, her zaman ilk, kim olduğumuzu sordular. İlk okula başladık ve hoca kendimizi tanıtmamızı istedi: adım soyadım falanca filanca, falancalıyım, annem şucu babam bucu... Bıdı bıdı... Okula yeni hoca geldi ve o da aynı şeyleri zırvaladı: hadi çocuklar tanışalım. Ona da aynı şeyleri anlattık ve bizler buna o kadar çok alıştık ki, artık kendimizi tanımlama biçimimiz adımızı, soyumuzu ve işimizi söylemekle kısıtlı kaldı. Ve bu kadar çok kendimizi tanıtmaya maruz kalmışken, bizler artık kendimizi tanımamız gerektiği üstüne düşünmemeye başladık. Çünkü hayata ilk adımlarımızı atarken bize, kendini tanımlamayı öğrettiler, kendini tanımayı değil!
-Anlat bakalım, sen kimsin?
-Kokana.
-Nerelisin?
-Dünyalıyım.
-Annen baban ne iş yapar?
-Şucular bucular.
-Tamam sıradaki!
Bu kadar mıydı? Şimdi beni tanıdılar mı? Herkes, artık kim olduğumu biliyor muydu? Annesi babası şucu bucu olan Dünyalı Kokana(!) Sanırım bu duruma göre kendini tanıtmaktan daha kolayı, kendini tanımak oluyor. Şu işe bak, insanlar boş yere senelerce kendini tanımakla uğraşıyor demek ki(!) Demek isterdim...
Aslında burada iki farklı konu var: kendini tanıtmak ve kendini tanımak! Bize kendimizi tanıtmayı çok yanlış öğrettikleri yetmediği gibi, bizlere kendimizi tanıma fırsatı da vermediler. Üstelik olaya da çok yanlış yerden başladılar. Bir kere, benim kendimi tanıtmam için, öncelikle kendimi tanımam gerekmez mi? Bilmediğim şeyi nasıl doğru tanımlayabilirim ki? Ezbere söylediğim birkaç laf, kendimi doğru tanıtmak ve tanımlamak olamaz ki!
Bu yüzden ben yeni bir yola başladım, Kokana'ya. Bu yolda kendimi arayacağım, kim olduğumu öğreneceğim... Bana, asla kendimi tanıtma fırsatı vermeyen bu hayata karşı, kendi fırsatımı, kendim yaratacağım! Ve bu yolda, tüm seçimleri ben yapacağım, buna adımı seçmekle başlayacağım: Ben Kokana'yım. Değiştiremediğim gerçekler üstünde durmayacağım, kendime yeni gerçekler yaratıp, kendimi bulacağım. Ben, beni baştan yaratacağım ve hepsini yazacağım. Adımdan sonra yaptığım ikinci seçenek: ben bir yazarım... Bu kitapta gerçekleri yazacağım ama bunu hiç çaktırmayacağım...
Ben bir yazarım, yazarım, yazarım...
Falancayı filancayla görür, ağlarım.
Kalemime sarılır, cümle alemi çizerim.
Bir cihanı görür, bin cihanı yakarım.
Annem bir ejderhaydı sanırım,
Kucağında sallanır, ağzımdan ateşler atarım.
Mürekkebimin tükürdüğü yere, otağımı kurarım.
Hemen yanında, deniz kenarındayım,
Oltam yok, mızrağımla köpek balığı avlarım.
Boynuna birer tasma takar,
Karadan yürütürüm balıkları,
Hiç ummadığınız anda, üstünüze salarım.
En az Deli Dumrul kadar cesurum,
Azrail'e bile kafa tutarım.
Onunla karşılaşınca ise, kaçarım.
Ölümden kaçarken, arkama bakarım,
Ve arkama bakarken önümden gelen ölümü görmeden,
Bir ömre toslarım, ömür duvarını yıkar,
Önünde diz çöküp ağlarım.
Sadece Tanrı'ya boyun eğerim,
Ondan başkasına itaat etmekte,
Bir iblis kadar inatçıyım.
Ben topraktan yaratıldım, bu yüzden bu kadar üstünüm.
Ve belki de üstüme basıp geçildiği için de bu kadar alçağım.
Ne fark eder, sonuçta sen de ben de insanız.
Döner dolaşır yine birbirimize rastlarız.
Dünya çok küçük,
Bu yüzden galaksilerde buluşalım.
Bu kitabı uzaya çıkarıp, çağın üstüne çağlar yazalım.
Ve o çağların üstünde ip atlayalım.
Hiç durmadan yıldızlara koşalım.
Yıldızların arasında, bir yıldız gibi saklanıp, parlayalım.
Ve nihayetinde ölüm bizi bulduğunda, ondan artık kaçmayalım.
Ona kendimizi en doğru şekilde tanıtalım.
Ölümün herkes tarafından kabul edilen tek Tanrı olduğunu unutmayalım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kokana (Bir Parça Gerçek)
Literatura faktuHayattan bıkmış tüm insanlığa... Kendini unutmuşlara... Akıl sağlığını korumak için her daim gülenlere... Ama gece olunca ağlayanlara... Sana, bana, bize, herkese... Tüm insanlığa, Merhaba...