"Dikkat et minik."
Gözlerimi kırpıştırdım. Yorgunluktan son zamanlarda kafayı yemeye başlamıştım herhalde, deliriyordum ya da. Omuz silkip yarı açık yarı kapalı gözlerimle gitmeye çalışırken bacağıma bir şey battığı için durdum. Kocaman bir sokağın kaldırımındaydım ve bir sürü insan vardı. Yere iğne atsam düşmeyecek deyimini tanımlamak yeriydi.
Kenarda bir oyuncakçının dışarıdaki sandalyelerinden birine oturdum, ayakta asla durup bakamazdım. Çantamı kucağıma çektim ve eğilip bacağıma baktığımda kanadığını gördüm. Acı yoktu, kanatan şey belli değildi. Sadece kanayan bir yara vardı ve etrafı morarmıştı. Etraftan birinin iğnesi batmıştı sanırım, ya da bir hayvan sokmuştu. Buralarda normal karşılanırdı bunlar.
Sandalyeden kalktım ve çantamdan peçete çıkarmaya çalışarak yolu yarıladım.
"Ahh! Lanet olsun! Acıyor." Eğilip bacağımı ovuşturdum. Elimdeki tepsiyi tezgaha bıraktım ve elime gelen kana baktım. Tam o sırada Jes, mutfaktan çıktı. "Hey, yara bandın var mı?"
Gözlerini çevirdi, yanıma geldi. Elimdeki kana sonra bacağıma baktı. Eliyle dur işareti yapıp kendi masamıza ilerledi ve çantasını kurcaladı. Yavaş yavaş acımaya başlıyordu. Geldiğinde elinde yara bandı vardı ve kolumdan tutup yandaki masaya oturttu. Bacağımı kendisine döndürüp yara bandını yapıştırdı. Daha çok acıyordu. Sızlamasıyla inledim, yakıyordu.
Derin bir nefes aldım. On dakika boyunca oturmuştum ve acısının geçmesini beklemiştim ama geçmiyordu. Ayağa kalktım ve birkaç siparişe yardım ettim. O sırada Lena geldi.
"Moralin bozuk gibi?"
Göz devirdim ve dudaklarımdan sadece yorgunum kelimesi döküldü. Ben abartıyordum. Müşteri seslenince siparişini almak için yanına gittim.
🤎
İki saat geçmişti ve yaklaşık üç saat sonra kafeyi kapatacaktık. Hafta sonu olduğu için tıklım tıklım doluydu, işlekti.
Kolumun tutulmasıyla arkamı döndüm, Lena'ydı. Gülümseyerek bakıyordu ve gözleriyle bir yeri işaret etti. Dönüp baktığımda köşedeki masada oturan tanıdık birini gördüm. O da bize bakıyordu. Gülümsedi ve el salladı, yanına ilerlemeye başladım.
"Selam, nasılsın?" Gülümsedim.
"İyi Peter, sen?" Gülümsedi.
"İyiyim ben de, sipariş vereceğim ancak bugün farklı bir şey istiyorum, ne önerirsin?" Elimi dudaklarıma koydum, düşünürcesine,
"Hmm, Arrosticini olabilir. Çok sevdiğim bir menüsü var. İtalyan mutfağından." İçerisinde neler olduğunu anlattıktan sonra sipariş etmeye karar verdi. Jes'e söyledikten sonra kenardan bir sandalye çektim ve oturdum. O sırada Peter ile göz göze geldik, neyi vardı bu çocuğun? Acaba ajan olarak mı göndermişlerdi, saçmalıyorum. Göz devirip saate baktım, zaman çok çabuk geçmişti. Giderek bacağımın acısı artıyordu ve morluk da aynı şekilde bacağıma yayılıyordu. Dikkat çekiciydi.
"Bel! Sipariş." Jes'in tezgaha bıraktığı tepsiyi aldım ve Peter'in masasına ilerledim. Masaya bırakılacakları bıraktım ve tam arkamı dönmüştüm ki Peter seslendi.
"Bella!"
Dönüp baktım ve ne var anlamında başımı salladım."Şey, eşlik etmek ister misin? Yani, bütün gün çalışıyorsun, yemek yiyelim mi?" Korkarcasına bir gülümseyiş, ense arkası saçları kaşıyan bir el, ve diz üzerinde yumruk olmuş parmaklar. Gülümsedim.
"Düşüncen için teşekkürler ancak ben zaten yemek yiyorum. Belki daha sonra, iş saatleri içerisindeyim." Gülümseyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Birkaç homurdanma duyduğumda sırıttım ve işlerimi halletmeye koyuldum.
🤎
"Geldiğinden beri burada, farkındaysan kapanacağız. Ne halt yemeye çalışıyor bu dünkü bok?" Dediğimle kahkaha atan Lena'yı görmezden geldim ve kaşlarım çatık bir şekilde Peter'ı izlemeye devam ettim. Arada göz göze geliyor, selam veriyordu. Utangaçtı. Sanırım Lena'yı beğenmişti. Umarım benden Lena'yı ona ayarlamamı istemezdi.
Jes mutfağı toparlarken biz de masaları toparlamaya başladık. O sırada içtiği beşinci kahveyi bitiren Peter'da ayaklandı.
Kasadaydım ve Peter'ın hesabını alıyordum. O sırada Lena çoktan dışarıda beni bekliyordu ve Jes birkaç kağıt parçasıyla uğraşıyordu. Seslendim,
"Jessica! Uğraştığın o şeylerde ne?" Bana bakmadan konuştu, o sırada Peter'dan parayı aldım.
"Yeni erkek işçi arıyorum. Afişlerini asacağım." Kaşlarımı çattım. "Ne yani, biz yetmiyor muyuz sana?" Dalga geçercesine söylemiştim ama gerçekten merak ediyordum.
"Bebeğim, biliyorsun eski bir binada iş yapıyoruz ve onarılacak şeyler oluyor zaman zaman, hem şu anlık iyi gelecek. Emin ol siz zaten her şeyime yetişmeye çalışıyorsunuz, teşekkürler." Gülümsedim.
"Peki öyle olsun, ver de ben asayım o zaman."
Ordan bir erkek sesi geldi. Umarım düşündüğümü söylemezsin Peter.
Selam. İyi misiniz? Nasıl hissediyorsunuz?
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazmayı ve vote atmayı unutmayın. :)
Bu kitabı bu kadar okuyucuya ulaştırdığınız için teşekkür ederim, çok teşekkürler. Sizi seviyorum. Kendinize iyi bakın, dikkat edin ve iyi olun. En azından aileniz için.
Görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stark's Daughter || Bir Çift Kahverengi (Düzenleniyor)
FanfictionEgosu, saçları, gözleri, kaşları... Tıpkı Stark gibiydi. Tony Stark. Her şeyden habersiz oyuncakçı bu adam, bu kıza ne yapacaktı kimse tahmin edemiyordu. Ancak iyi şeyler olmayacağı kesindi. Ona verilen zehir ile bambaşka birine dönüştü. Kimdi o? A...