Yanlış duyduğumu sanarak başımı ovaladım. Tam çantamı hazırlamak için ayağa kalkmıştım ki kapının ziliyle oraya döndüm. Gelenler tahmin edebileceğiniz üzere onlardı. Bu sefer tolerans gösterip bizi daha fazla yormalarına izin vermeyecektim, tam seslenecekken Nat'ın, Steve'in ve onun bana nasıl ölümden döndürdüklerini ve nasıl yardım ettiklerini hatırlayınca bunu yapmam gerektiğinin farkına vardım. Göz devirdim. Jes ve Lena hala oturuyorlardı.
Her zamanki oturdukları masadaki sandalyeleri indirdim ve katlanmış örtüyü masaya serdim. Hepsinin oturmasını bekleyerek siparişleri aldım, her zamanki gibiydi. Jes, çoktan mutfakta işleniyordu ve Lena ona yardım için içeriye geçmişti. Ben de onlar gittikten sonra çıkacağımız için hepimizin çantasını toparladım.
Hazırlanan siparişleri masaya bırakıp etrafı toparladım. Jes ve Lena'yı göndermiştim. Onlar da yorulmuştu ancak daha fazla yorulmalarını istemiyordum. Yarın da ben az çalışır, onlar daha fazla çalışırdı. Hallolurdu bir şekil.
"Ne zamandır burada çalışıyorsun, Bella?" Bana yöneltilen soru sahibine baktım, Peter. Omuz silktim ve tabakları toplayıp bardaklara geçtim. Yemeklerini yemişlerdi.
"Yaklaşık bir buçuk aydır buradayım, neden?"
"Öyle, merak ettim." Kafamı sallayıp bulaşıkları tezgaha bıraktım ve kasaya geçtim. Borcu ödeyip çıktılar.
Bezi alıp masayı silmeye gittim, biri bir şeyini unutmuştu. Baktığımda telefon olduğunu gördüm. Kimin telefonu bilmiyordum ancak gelip alırlardı herhalde. Bulaşıkları yıkamaya geçerken zil ile birlikte kapıya baktım. Gelen kişiyle üstümü başımı düzeltme gereği hissetmiştim. Bu Tony idi.
"Hey, burada bir telefon görmüş olabilir misin?"
Kaşlarımı kaldırdım. "Bilmem, olabilir miyim?" Ellerini beline koydu.
"Hadi ama, söyle ve gideyim." Demek bu kadar çok gitmek istiyordu.
Bir şey söylemeyip kasadan telefonu aldım ve uzattım. Tam verecekken sıktım ve almasını engelledim. "Bir sonraki sefer dikkatli olun, insanlar size hayatlarını emanet ediyor." Deyip arkamı döndüm ve çantamı almak için masaya ilerledim.
Anahtarı çıkarırken kapı zilini duyduğumda gittiğini anladım.
Bana dense kırılacağım bir cümleyi, sevdiğim birine söylemiştim. Hele ki Tony bana bunu dese, oturur ağlardım herhalde. Eşyalarımı alıp dükkandan sonunda çıkabildim ve kapıyı kilitleyip evin yolunu tuttum.
🤎
"Lena! Ben geldim." Ayakkabılarımı çıkarıp bir kenara fırlattım, anahtarlarımı da. Duş almaya çok üşendiğim için pijamalarımı bile giymeden yatağa attım kendimi. Yarın hafta sonu olduğu için geç başlayacaktım işe. İşime geliyordu.
Kendimi yatağa atar atmaz uykunun kollarına da bırakmıştım...
"Bel! Bel! Bel!" Sarsıntıyla gözlerimi açtım.
"Sikeyim Bel'i. Rahat bırakın beni!" Bedenimi öbür tarafa döndürüp ellerimi başımın altına yerleştirdim.
"Geç kalacaksın, daha duş alacaksın. Kalk artık, kahvaltı hazır." Söylenen sözlerin gerçekliğiyle yüzleştim. Ağır adımlarla ayağa kalkıp banyoya ilerledim ve rutin işlerimi hallettim.
Hazırlandıktan sonra evden çıktım. Tam cafenin yolunu tutmuştum ki bir ses duydum. Bir öncekiyle aynıydı,
"Dikkat et minik."
Selammm! Pek halim yok (1aydır falan wjskhwjdj) kusura bakmayın her neyse iyi okumalar babayyy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stark's Daughter || Bir Çift Kahverengi (Düzenleniyor)
Fiksi PenggemarEgosu, saçları, gözleri, kaşları... Tıpkı Stark gibiydi. Tony Stark. Her şeyden habersiz oyuncakçı bu adam, bu kıza ne yapacaktı kimse tahmin edemiyordu. Ancak iyi şeyler olmayacağı kesindi. Ona verilen zehir ile bambaşka birine dönüştü. Kimdi o? A...