Evi bulmuştuk. Kocaman odaları olan geniş ve ferah bir evdi. Üstelik merkeze ve benim evime de yakındı. Mutluydum, sonunda kardeşim dediğim insan da refaha ulaşacaktı.
Lena adamla konuşmuştu ve evrak işlerini halletmek için bazı yerlere gideceklerdi. Ben ise yorulduğum için bizim kafeye gidecektim ve işlerin nasıl olduğunu görecektim. Sokağa çıktığımda bir karmaşa vardı. Sanırım şehrimiz tekrardan ya soyuluyor ya da saldırıya uğruyordu. İnsanlar benim gideceğim yönde ilerliyorlardı. Ben de onlara ayak uydurdum.
Çok da uzak değildim kafeye. Televizyoncunun yanında durdum ve haberlere baktım, Yenilmezler. Tekrar, tekrar ve tekrar. Şehrin kurtarıcıları...
Nefes alıp yürümeye devam ettim.
🤎
Tink!
Gelmiştim. İçerisi bomboştu, sadece bir masa doluydu. Baktığımda o masanın Avengers ekibi ile dolu olduğunu gördüm. Tahmin ettiğim gibi gelmişlerdi fakat benim burada olmam bir hata mıydı yoksa yarar mıydı bilmiyordum. İzleyip öğrenecektim.
"Selam Jess, nasılsın?" Gülümsedim. Kasa başında paraları sayıyordu. Beni görünce gülümsedi ve kollarını açıp bana geldiğinde sarıldık.
"Ah! Yavru kuşum, ben iyiyim asıl sen nasılsın? Bacağın nasıl oldu? İyi misin?" Gülümseyerek kafamı salladım. Elini bıraktım ve çalışanların masasına oturdum.
"Gayet iyiyim. Üç gün sonra geleceğim zaten, işleri bayağı bir boşladım. Nasıl gidiyor yokluğumda, işler nasıl?" O da masaya yaklaşıp otururken Yenilmezler'e baktım. Yorgun düşmüşlerdi ve hepsi sadece yemeğine odaklanmıştı. Masada; Tony, Nat, Clint, Peter, Thor, Bruce vardı. Bir de buz gözlü adam, Steve. Herkes yemeğini yerken Peter ve Steve çoktan yemeyi bırakmışlardı. Steve tam gözlerini bana döndürecekken Jess'e baktım.
"Ee ne olmuş bacağına? Ne dedi doktorlar?" Ya, bir şey yok. İltihap kapmış diyorlar, birkaç krem ve ilaç verdiler sadece. İyiyim onun dışında. Sizin işler nasıl?" Bir dirseğimi masanın üzerine koydum ve çenemi elime dayadım.
"Nasıl olsun, aynı hep. Gelen giden var yine ancak bu ay biraz hafifledi müşteriler. Yaz geliyor, artık yeni şeyler eklemek istiyorum menüye. Daha çok tutar diye düşündüm." Kafamı salladım.
"Evet aslında, dondurma ekleyebiliriz, ayrıca milkshake çeşitlerini de arttırabiliriz. Hmm, başka, başka..." Parmağımı yanağıma vurmaya başladım ve düşündüm. O sırada Tony'e baktım. Göz göze gelmiştik. Bana bakıyordu yani. Gözleri beni izliyordu. Bana bakıyordu. Bilerek, isteyerek. Tony beni izliyordu.
Kalbim daha hızlı atınca derin bir nefes aldım. Hala düşünür gibi yapıyordum ama aklım oradaydı. Kafamı sallayıp kolumu indirdim ve diğer kolumla bağdaş yapıp arkama yaslandım. Bacak bacak üzerine attım.
"Belki yeni cheesecakeler ekleyebiliriz. Pastaları da arttırabiliriz. Daha çok tatlıya yönelelim. Fazla masraf ve gider olmaması için tuzlu ve ağır yiyecekleri kaldıralım. Ayrıca çok sevilmeyen ve satışı yapılmayanları da. Sonrasına sonra bakabiliriz bence." Gülümsedim.
"Sen, hayatımda gördüğüm en akıllı en tatlı en güzel kızsın Bell. Teşekkürler fikirler için." Çok mutlu olduğu hareketlerinden anlaşılıyordu.
"Bunları sen de düşünebiliyorsun, ben söyleyince niye mutlu oldun?" Elimi tuttu.
"Elbette düşündüm. Ancak ne Lena, ne de Ned bana onay vermedi. Çünkü giderlerimiz bu ay fazla. Daha da fazlalaştırmanın iyi olacağını söylemediler." Kafamı salladım. Aklıma gelenleri söyleyiverdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stark's Daughter || Bir Çift Kahverengi (Düzenleniyor)
FanfictionEgosu, saçları, gözleri, kaşları... Tıpkı Stark gibiydi. Tony Stark. Her şeyden habersiz oyuncakçı bu adam, bu kıza ne yapacaktı kimse tahmin edemiyordu. Ancak iyi şeyler olmayacağı kesindi. Ona verilen zehir ile bambaşka birine dönüştü. Kimdi o? A...