Evvet musmutlu pazarlar🌼 Yepyeni hikayem ile sizlerleyim. Bu hikayeden bir önceki hikayem gibi bölümleri günlük gelecek.
Hikayemizin sembolü 🌺 bırakmayı unutmayın 🙏
Keyifli okumalar,
'Kız gözü kör olmayasıca! Gelde bir işin ucundan tut!'
Annemin buyurgan sesiyle söylediklerine gözlerimi devirdim. İçimden bir of çektim yine.
'Kız şükriye bırak kızla uğraşmayı da dediklerimi işit.' Dedi. Köyün dedikoducusu Kezban teyze
'Kız Acarları bildin mi?' Kezban teyze ağzındaki baklayı salı vermenin rahatlığıyla
'Kız sus sus!Alma şu katilerin adını' dedi annem nefretle
Konu fazlasıyla ilgimi çektiği için oturduğum yatağımdan kalkıp kapı eşiğine kadar geldim. Şükriye teyze ağzında gevelediği dedikoduyu sonunda tüm ayrıntılarıyla anlatmaya başlamıştı.
' İstanbul'da ikamet ediyorlardı. O kör olasıca babası ölünce Oğlan 27'sinde köyün yolunu tutmuş uğursuz köpoğlu bir haftadır evinden çıkmazmış' dedi kahvesinden Bir yudum alıp hıpırdatırken elim ayağım tutmaz olmuştu duyduklarım ile olayların nüks ettiği zaman diliminde daha 10 yaşındaydın ama sanki dün gibiydi her şey.
' Soyu sopu kuruyasıca sağ salim çıkmış da gelmiş gene' dedi annem nefret ile
Duyduklarım yetmiş gibi kapı eşiğinde titreyen dizlerimi harekete geçirip zoraki bir şekilde odamın içerisinde ilerleyerek daha yeni topladım Yatağın üzerine oturdum kalbim yerinden çıkacakmışcasına hızlı atıyordu.
Kalbimin sesine kulak verip geçmişe gitme arzusu ile gözlerime kapatırken elim yerinden çıkmak için çırpınan yüreğimin üzerindeydi elimin altında hissettiğim bir çare kalbim durmaksızın atarken gözlerimin önünde mavinin naciz bir tonu vardı.
Geçmişin kopardığı acıtarak kanattığı Anılar bir bir saklandığım gizli tutulmaya çalıştığım odamda açılmış çeyiz sandığı misali ortalığa saçılırken ne yapacağımı bilmez bir şekilde alçıları dökülmüş duvarlara göz gezdirdim odamda çok fazla eşyam yoktu somyadan bir yatak dökülmeye yüz tutmuş, kırık dökük bir elbise dolabı, onun hemen yanında pencerenin kenarına binbir düş ile hülyalara daldığım zamanlarda üzerine oturmak için serdiğim eski bir kilim vardı.
Ellerim yüreğimden ayrılıp göğsümün üzerine dökülen örgülü kara saçlarıma gidip örgüleri bir bir çözünce şelale misali kara saçlarım göğsüme döküldü.
15 yaşında yüreği bin bir heyecanla atan küçük Menekşe yerinde duramaz hızını alamamış bir şekilde sokağa koşardı. O vakitler aklı fikri oyunda kaçmada, kovalamadaydı. Peşine düştüğü sincapların, köydeki konu komşunun tavuğunda kuzusundaydı.
Ne vakit ki başı göklerde aklı kim bilir nerede bilinmez mavi gözlü 17'sinde ismini cismini bilmediği bir oğlanı görmüş. O vakitten sonra kendini mavilere gökyüzüne adamıştı. Ta ki o oğlanın gözleri bir kez olsun 15 yaşındaki küçük kız çocuğunu görene kadar.
O gün tüm köyün felaketi olmuştu sanki küçük kız daha o gün vedalaşmıştı mavilerinden.
Şimdi ise 25 yaşında Menekşe yalnız ve yalnız o mavi gözlü, gökyüzü bakışlı ismini yüreğine kazıdığı o vakitlerin merak olarak adlandırdığı duyguları şimdi ise sevda olarak nitelendirdiği Halil'i bir kez olsun görebilmek arzusuyla yanıp tutuşuyordu.
Şükriye teyzenin söyledikleri yüreğime İlmek ilmek kazınmıştı sanki.
Kimsesiz mi kalmıştı gökyüzü gözlü çocuk! mavileri kim bilir ne kadar sulanmış,belki de gök gürültülü yağmurlara bırakmıştı kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİYİ SEVEMEZSİN
RomanceDur! Duyduğum sert sese aldırmadan dolan gözlerimi serbest bırakıp yürümeye devam ettim. 'O küçük aklından ne geçiyorsa unut! Benden sana yar olmaz' dedi acımasızca 'Varsın olmasın.. Ben seni gökyüzüme sığdırdım'dedim mavilerine bakarken. Gözleri...