-20-

262 17 11
                                    

Merebaa! Kendimi çok suçlu hissediyorum çünkü normalde cuma günü bölüm yayınlamış olmam gerekiyordu ama bu günlere kaldı :( lütfen özrümü kabul edin. Evimizde bir sürü misafir var ve ben bir türlü adapte olup yazamadım. Neyse çok fazla uzattım. İyi okumalarr.

Her gün Kıvanç'ın yanına gidip geliyordum ve bunu sonsuza dek yapabilirdim.

Vee yine hastahanedeydim. Günde sadece en fazla on dakika aşkımı görebiliyorum. Üstelik iki günde bir de ara vermek zorundayım. Artık evin yolunu resmen unutmuş bir vaziyetteydim.

Neden oldu, nasıl oldu diye günlerdir kendimi yiyip bitiriyorum. Oraya giderken frenlerin tuttuğuna eminim çünkü yolda karşımıza çıkan bir ördek yüzünden ani bir fren yapmıştık.

Ama neden giderken böyle oldu? Kendimde suç aramak istiyordum ama tek suçum doğum günümdü ve bu nasıl değişebilirdi bilmiyordum.. En kötüsü de buydu zaten. Hiç kimsede suç arayamıyordum. Kaderimiz öyle karmaşıktı ki...

Annem artık eve gelmem için yalvardığından ve Semih amcanın da artık "kızınız bana emanet" sözleri geçerliliğini yitirdiğinden taksiye atladım ve bir günlüğüne eve gittim. Annem ve babam beni ne kadar özlediğini anlattıktan sonra öğüt vermeye başlandı ve akşam oldu. Birlikte bir aksiyon filmi izledik ve ben günlerdir görmediğim Kıvanç'tan sonraki aşkım olan yatağıma girdim.

Sabah uyandığımda saat 4 olmuştu YUH! Eee tabii günlerdir rahat uyuyamayınca olacağı buydu işte. Hemen üstümü değiştirdim ve koşarak merdivenlerden indim. Anneme hastahaneye gideceğimi söyledim ve evden hızla uçtum.

Acıktığımı hissetmem dışarı çıktığımda olmak zorundaydı sanki. İki adım atsam geri dönebileceğim bir evim vardı ama ben eve gircemde, kahvaltı yapcam daa.. üşengeçlik işte ne yapcan.

Eve girmek yerine sitemizin karşısında ki pastahaneye gittim ve iki poğaça, bir açma, bir de mini pizza aldım -açlığın gözü kör olsun s.s.- hepsi kuru gitmez diye de iki kutu meyve suyu aldım.

Gayet dinamiktim ve güzel bir gündü. Umarım sevgilim için de öyledir...

Taksiye atladım ve sürücüyü çok genç gördüm. Açmamı yerken

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordum.

"18" dedi.

"Hmmm" diye mırıldandım. Kısa bir konuşma geçirdik ve ben ikinci poğaçamı ağzıma tıkarken boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım. Çocuk gülerek

"Yavaş. Kaçmıyor poğaçalar boğulupda işler çıkarma başıma" dedi. Bende

"Hıııı çok komiksin" dedim. Niye böyle dediysem artık...

Taksiye ücretimi ödedim ve hastahaneye girdim. Hastahane ayaklanmıştı ve bir koşuşturmaca vardı. Birileri kaza yapmıştı. Aklıma kaza günü geldi. Acaba biz geldiğimizde de böyle miydi?

Kıvanç'ın yanına çıktım. Yanına girdim. Üzgün ve umursuz değildim çünkü geçtiğimiz günlerde hep yerinde sayıklayan Kıvanç, iyileşmeye bir adım daha yaklaştı.

Kıvanç'ın elini tuttum ve onu öptüm. Delice gelse de ben hergün onunla konuşuyordum. Cevaplarıda kendi kafamdan uyduruyordum.

"Merhaba aşkımm" dedim. Sanki cavap almış gibi konuşmaya devam ettim. Ona çocuğu bile anlattım. Nasıl boğulduğumu...

Onun beni duyup duymadığından pek emin değildim ama yine de onunla konuşuyordum. Genelde hep aynı şeyi söylüyordum ama bazen de sohbet ediyordum. Her zaman ona "seni seviyorum" diyordum. Nerdeyse her saniye bu cümleyi tekrarlıyordum.

Ben çıktıktan sonra hemşire içeri girdi ve Kıvanç'tan kan aldı. Kan değerlerine bakılıyrdu sanırım. Yani biraz uydurdum ama aklıma başka bişi gelmedi.

Bir saat sonra hemşire Kıvanç'ın yanına tekrar geldi ve sanki acayip bir şey görmüş  gibi bana baktı. İnanamıyor gibiydi ve bana korkarak bakıyordu.

'Ne oldu' bakışları atarken hemşire yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

"Hande hanım.. nasıl söyleyeceğimi bilemedim ama.."

"Ne oldu?!! KIVANÇ.. Kıvanç'a bir sey mi oldu?" diye bağırdım.

"Hayır hayır. Gayet iyi, zaten ilginç olan da bu. Sizi korkutmak istemem ama Kıvanç beyin durumu dün birazcık ağırlaştı sabahtan beri yavaş yavaş düzelmeye çalışıyordu. Ama birden siz gelince ve odaya girince bir şey oldu ve Kıvanç beyin durumu daha da iyileşti."

Normalde dün gece Kıvanç'ın yanında olmadıgım için kendime lanet okurdum ama olan şey mucizeviydi ve donup kaldım. Onu gerçekten seviyordum ve aşkımın güçlü olduğunu biliyordum ama bu çok aşırı bir şeydi. Bu kadarını asla beklemiyordum ve artık Kıvanç iyileşene kadar ölsemde hastahaneden ayrılmayacaktım.

Artık Kıvanç'ın iyi olması beni de iyileştiriyordu. Hastahanenin kantinine gittim ve kendime bir akşam yemeği hazırladım. Tabii buna akşam yemeği denirse...

Yemek yedikten sonra telefonumu günler sonra kontrol ettim.

Selin hanım yememiş içmemiş bana mesaj atmış. Tamı tamına 492 mesaj. 3 de arama. Mesajları da amma saçma yanii. Doğru düzgün mesaj atsaydı 492 mesaj olmazdı zaten..

Hızla Kıvanç'ın yanına geri dönüp durumuna baktım. Aşkımın durumu iyiye gidiyordu ve bu müthiş bir şeydi.

Hemşireye yöneldim ve

"Değişen bir durum var mı?" diye sordum. Hemşire

"Çok büyük bir şey değil ama Kıvanç bey artık iç sesiyle de olsa konuşabiliyor" dedi.

"Bu iyi bir şey mi?" dedim.

"Evet. Elbette" dedi.

Onu seviyorum hemde çok. Çok.

**Kıvanç'ın ağzından**

Kendimi boşlukta hissediyorum. Heryer karanlık. Ama bu kocaman boşlukta sanki yanlız değilim.

Hande...

O ne yapıyordu? İyimiydi?

Hiçbirşey bilmemek beni delirtiyordu. Sadece bir boşluğun içinde olmak bana göre değildi. Hande'nin yanında olmam gerekiyordu. Bir boşluğun içinde değil...

O da ne??    Kalbim ısınıyordu..

Bu da ne böyle??

**Hande'nin ağzından**

Tekrar Kıvanç'ın yanındaydım. Kim bilir içinden neler geçiriyordu?

Belki beni duyuyordur diye tekrar tekrar fısıldadım.

Seni seviyorum Kıvanç. Seni çok seviyorum...

Arkadaşlarrr. Gece gece bölüm yayınlıyorum affedin :) sizi çok seviyoruz.. vote ve yorumlara devam. Öptümm.
-Rumeysa

AŞK PEŞİNDE 5 YILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin