En sonunda eve dönebildiğimde, saat öğle vakitlerine geliyordu. Siyah bahçe kapısını açıp içeri girdim. Daha bir hafta önce diktiğim çiçeğin yanından geçerken aşağı doğru eğilen taç yaprakları duraksamama sebep oldu. Yanında diz çökerek kırmızı yapraklarını elimden geldiğince düzeltip kaldırmaya da çalışsam, sonuçsuz bir çaba gösterdiğimi belli eder şekilde tekrar eğildi. Ayağa kalkarak eve doğru yürüdüm ve çaldığım kapı annem tarafından sinirle açıldı.
"Bu kadar saattir nerdesin Doğa?" Cevap vermeden yanından geçtim ve mutfağa girdim. En son konuşacağım insanlar arasında şu an Korkmaz ailesi yer alıyordu. Mutfakta keyifle çayını içen benden 3 yaş büyük abim beni görünce okuduğu gazeteyi katlayıp masaya koydu. Üst raflardan aldığım kupayı tezgaha bırakıp sıcak su için ısıtıcıyı çalıştırdım. Aldığım kahve paketini açarak kupaya boşalttım ve paketi de çöpe gönderdim.
"Dün geceden beri tüm mahalleyi ayağa kaldırdık. Fakat küçük hanımımızdan ne bir haber ne de bir iz vardı." Abimin iğneleyen sesiyle bakışlarımı ona çevirdim ve tezgaha yaslanarak kollarımı bağladım. Oturduğu yerden tüm oklarını bana savururken nasıl bu kadar pervasız olabileceğini düşünüyordum. Annem mutfağa girip bizi dikkatle izlerken buzdolabını açtı. Ama içine boş boş baktığını görebiliyordum.
Abim cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki sandalyesini geri itip ayağa kalktı. Sert adımlarla yanıma gelip tam önümde durduğunda gözlerinin içindeki tüm sinirini bakışlarıyla bana aktarıyordu. Annem de yavaşça bize yöneldi.
"O küçük beyninle bir iş çevirmeye kalkma sakın Doğa. Mutlu olman gereken yerde-" İşte bu son sözü bardağımı taşıran son damla olmuştu.
"Mutlu mu? Acaba bu durumun hangi kısmında mutlu olmam gerekiyordu abi?!" Yüksek çıkan sesime ben bile hayret ederken ilk kez abime bağırdığımı farkediyordum. 23 yaşındaydım ve her kavgamızda odama çekilir ya ağlar ya da öfkemi tek başıma dindirirdim. Ama bu sefer durum çok farklıydı. Bir an afallasa da kendini topladı.
"Yürek mi yedin kızım sen? Bir daha bana karşı sesini yükseltirsen elimde kalırsın Doğa!" diyerek parmağını salladı. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı.
"Sen yükseltiyorsun!" Aramıza giren annem abimi benden uzaklaştırırken ısıtıcının bilindik sesi duyuldu. Kaynayan suyu kupaya boşalttım ve alıp mutfak kapısından çıktım. Ama abim çoktan bağırmaya başlamıştı.
"Akşam söz kesilecek! Sakın bir aptallık etme! Yemin ederim öldürürüm seni." Cevap olarak odama girip kapıyı sertçe çarptım ve kilitledim. Kupayı makyaj masama koyarken konuştum.
"Bulursan öldürürsün!" Kendi kendine söylenerek ve annemin sakinleştirmek için söylediği sözleri dinlemeyerek evden çıkıp dış kapıyı bu sefer o çarptı. Eş zamanlı olarak kapanan gözlerimle yatağıma oturdum. Ellerim yumruk halini aldı ve ağlamamak için birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Bencillikte zirveye ulaşmıştı çok sevgili abim. Deniz diye diye yıllarca hepimizin başını yemiş en sonunda benim de başımı yakmıştı. Nerde nasıl görüldükleri de meçhuldü. Bu nasıl bir mantıktı? Kız almaya karşılık kız vermek...
Yastığımı kapıya fırlatıp annemin öfkesini üzerime çekerken kendimi yatağa gömüp kulaklarımı tıkadım. Hiçbir şey duymak istemiyordum!
Ağlamamı bırakıp yataktan kalktığımda ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Burnumu çekip gözlerimi ovuşturdum ve bakışlarımı tam karşımda duran aynadaki yansımama çevirdim. Kahverengi uzun saçlarım birbirine girmiş, gözlerim şişmiş ve yüzüm kızarmıştı. Mide bulantısıyla farkettiğim açlığımı gidermek için kupamı aldım ama anında yüzümü buruşturdum. Buz gibi olmuştu. Tipimi umursamayarak odamın camını açtım ve kahveyi bahçeye boşalttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim Nefesimsin #Raflarda
RomanceHavuzun dibine değen ayaklarımla yere oturdum. Bir anda beliren iki hayali gölgeye baktım. Burak ve Doğa'ya. Burak simsiyah bir şekilde sarmıştı mavi bedenimi. Yansımamın gözlerinde izlediğim korkuyla ürperdim. Siyah gölge hayali bedenimi tamamen sa...