ojanti ormanları

45 12 13
                                    

gözlerimi kapatmış düşerken biri kolumdan yakaladı ve yere oldukça yakın bir yerde bıraktığı için bir kaç kez yerde takla attım. "çok misafirperver bi karşılama" diye yerde söylenirken karşımda bembeyaz bir pegasus ve kızıl saçlarıyla Lara vardı. kız okunu germiş yüzüme doğru tutarken; yukardan benim düştüğüm yerden ağaçlar düşüyor ve sarı bir rüzgar, (kum fırtınası) uçurumda koca gökyüzüyle olan savaşı kaybedip geri çekiliyordu.

burayı hatırlamıştım burası işte Lara'nın beni getirmek istediği yer değil miydi? bana ihtiyaçları olan yer.. Lara'ya baktım oku hala gergin konuşmamı bekliyor gibiydi. tam konuşacakken kendisi söze girdi: "sen öldün, gözlerimle gördüm öldüğünü. Ne bu şekil değiştirme büyüsü mü?"

"açıkçası tam olarak neyden bahsettiğini anlayamıyorum ama beni buraya getirmeye çalışan sendin? sonra beni arkamdan ittin ve bambaşka biri olarak uyandım. yine seninle karşılaştım ve beni bir kapıdan geçirdin şimdi de burdayım. hatta herşeyi unutacağımdan bahsedip beni öp... yani bana bunu vermiştin" kanat kolyesini çıkarıp gösterdim. yanındaki pegasus şaha kalktı ve kolyeye yaklaştı -bir anısı olduğu kesindi- kokladı, tekrar şaha kalktı. Lara'da okunu indirdi ve boynundan kendi kolyesini çıkardı, birbirinin aynısıydı. bana baktı, az önce yumuşayan yüzü tekrar sertleşti, güneyi eliyle göstererek: "şehrimize geldiğinde beni bul ve sakın gelirken ormana girme." Nisha'ya binip uçtu, şaka mıydı bu şahsen bir süre geri dönmesini bekledim ama hayır dönmedi. hem beni koca evrenimden alıp kendi evrenine getiriyor hemde yolda bırakıyordu bu nasıl bişeydi böyle. söylenmenin bir yararı olmayacaktı, yürümeye başladım.

bu arada önceki olanları unutmanın aksine dün yaşamışım gibi hepsi zihnimde duruyordu, acaba Lara olanları kimseye anlatma manasında mı söylemişti, yoksa gerçekten unutacağımı mı düşünüyordu? bilemiyorum. her neyse yürümeye devam ettim.

her şey, her yer o kadar mükemmeldi ki: gökyüzünün mavisi hiç görmediğim kadar canlı, kuşlar hiç duymadığım kadar neşeli, havanın kokusu bile hiç duymadığım kadar güzeldi. gerçekten böyle evrenler varken en kötüsü benimki miydi acaba? haha yapabilsem evren evren dolaşıp bütün evrenleri puanlamak isterdim, ne güzel olurdu:) acaba Lara bilir miydi evrenleri? gerçi beni buraya getirdiğini hatırlamadığına göre bilmesi çokta muhtemel değildi. düşünceler düşünceler, dolu ve boş olanlar, beni ben yapan güzellikler.

ben düşünceler ve hayaller arasında gidip gelirken saatler önce gördüğüm koca ormanın hala kenarından dolaşmaya çalışıyordum ancak bitmiyordu. hala gözümün alabildiğine devam ediyordu orman. içine girmek ve girmemek arasında kararsız kaldım, lara kesinlikle ormana girmememi söylemişti. bir süre daha etrafından yürümeye devam ettim.

sonuç yok bu orman bitmiyor. belki de olayın ormanla alakası yoktu yukardan biyerden beni izliyor ve daha ne kadar dayanabileceğimi sınıyordu, olamaz mıydı? olabilirdi ama ben daha fazla dayanamazdım. bir yandan açlık ve susuzlukta oldukça bastırmıştı. ormanın içine yöneldim ve yürümeye devam ettim.

biraz ilerledikten sonra birilerinin sesleri gelmeye başladı, dikkat kesildim gelen seslere: "üzerinde ne varsa ver ki canını bağışlayalım."

sesin geldiği yere iyice yaklaşmıştım. iki adam vardı birinin elinde ok ve yay vardı, diğeri de garibana benzeyen bir adamı soyuyordu. bir dakika ok ve yay mı hangi devirdeyiz?

bir söz vardı "sonunu düşünen kahraman olamaz." diye, kahraman olma gibi bi hevesim yoktu ama adamı da kurtarmak istiyordum. kafamdaki kuşkularla birlikte arkasında olduğum, elinde ok olan adama doğru yaklaşırken adam bir anda arkasını döndü ve elindeki tuhaf kıvılcımlar çıkaran oku hiç düşünmeden üzerime yolladı, kendimi yere atmam ve okun arkadaki ağaçlara çarpıp mavi bir şekilde-elektrik topu gibi- patlaması içimdeki adrenalin patlamasını doruklamıştı. ben ayağa kalkarken, adam da yeni okunu kirişe sürmüş nişan almıştı, yerden kalkarken elime aldığım irice bir taşı adamın üzerine fırlatmam ve onun da eş zamanlı okunu bırakması, ok ve taşın çarpşmasına ve az önce oluşan o mavi elektrik küresinin adamın hemen yanında oluşmasına yol açmıştı. adam baya çarpılmış gibi titreye titreye yere düştü en azından artık o mavi şeyin elektrik olduğuna emindim.

biz bunları saniyeler içinde yaşarken diğer adam da gelmiş elindeki kılıçla bana saldırmaya başlamıştı. belki doksan yüz kilo civarı olan adamın darbelerinden kaçmak kolaydı ama adam bu durumdan sinirlenmiş olacak ki art arda saldırmaya başlayınca dengemi kaybedip yere düştüm. adam üzerime eğilip kılıcı savururken her ne kadar yan tarafa doğru kendimi atsamda kolumun omzuma yakın olan kısmını sıyırmıştı. az önce ölen okçu adamın yanına doğru koştum ok kutusundan bir ok alıp arkamı döndüğümde, adam kılıcını üzerime indirmek üzereyken elimdeki okun ucuyla kılıcın demir kısmına vurmam az önceki o elektrik topunu tetiklemişti, inanılmaz bir sarsılma ve adrenalinin ardından... gerisini hatırlayamıyorum.

gözlerimi açtığımda hala ormandaydım. altımda okçu olan hemen önümde de ikinci adam, kılıç kullanan vardı. o sırada soyulan adamdan ise hiçbir iz yoktu. açlıktan ölmek üzere olduğumu hissediyordum. okçunun yayını ve oklarını yanıma aldım. doksan kiloluk yarmanın taşıdığı kılıca balta desem yeri vardı, oldukça ağır birşeydi yanımda taşıyamazdım. ve kaldığım yerden yürümeye devam etmeden önce diğerlerinin nabızlarına baktım. ikiside oldukça yavaşta olsa atıyordu, demek ölmemişlerdi. bu iyi birşeydi sanırım ama bu saatten sonra ölü yada diri çok birşey fark etmezdi.

yürürken bir baş dönmesi yaşadım, sol kolumu ağaca dayamamla birlikte acı içinde sızlamam bir oldu, sol kolumdaki kesik.. çok derin bir yara olmamasına karşı oluk oluk kan akmaya başlamıştı. üstümdeki tişörtün kol kısmını dişlerim yardımıyla yırtıp koluma bandaj yaptım ama başım dönüyordu, çok kısa bir sürede oldukça fazla kan kaybetmiştim. kalan son gücümle koşmaya başladım. en azından ormandan çıkmalıydım, açıklıkta belki yardım edecek birileri olabilirdi.

koşarken ayağım takıldı, düştüm. kalkıp devam ettim koşmaya keskin dallar yüzümü gözümü çiziyordu ama sanki durursam ölmeye razı gelecekmişim gibi hissediyordum. devam ettim, sonuna kadar, takatim kesilene kadar. sonunda ormandan çıkmıştım. etrafta kimselerin olmaması, hiçbir yapının gözükmemesi... sanırım evren sonun geldi diyordu. şansa ve kadere inanmayan ben ilk kez aciz kalıyordum, çünkü elimden gelen hiçbir şey yoktu. kendimi yere attım. kolum hala kanıyordu, bandaj hiçbir işe yaramamıştı.

gözlerim kapanıyor, daha fazla tutamıyorum.

Kafamdaki Sesler ve LaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin